100 yılda toplu taşımada adab-ı muaşereti öğrenemedik mi?

100 yılda toplu taşımada adab-ı muaşereti öğrenemedik mi?

Akıllı telefonlar, akıllı telefonların kamerası ile başımız dertte. Suret yasağına riayet konus

US diplomatic team has left northeast Syria: official
وقفة تضامن بغزة مع إذاعة لذوي الإعاقة تعتزم 'أونروا' إغلاقها
Diyanet maaşları faizsiz finans kurumları aracılığıyla ödeyecek

Akıllı telefonlar, akıllı telefonların kamerası ile başımız dertte. Suret yasağına riayet konusunda titizlik gösteren ahalinin torunları, kendilerini BBG evine girmişçesine, 7/24 yayınlıyor.

“Düşünüyorum o halde varım” önermesi “Kaydımı alıp yayınlıyorum o halde yaşıyorum” kabullenişine dönüşmüş durumda.

Yaşadığını, nasıl yaşadığını sağındaki solundaki meleklerin şahitliğine değil de like kültürünün himayesine bağışlamış olanlar, her gün yeni bir performans gösteriyor.

Son günlerde, Marmaray ve metroların ilahilere/marşlara fon olarak eşlik etmesi “çok ses” getirince, toplu taşıma araçları ülke çapında “performans sahnesi” olarak tescillenmiş oldu.

Eskiden trenlerde ve vapurlarda satıcılar olurdu. Şehir Hatları’nda öyle işinin ehli satıcılar olurdu ki, İşletme Fakültelerinde pazarlama derslerinde, başarı hikayesi olarak anlatılırdı.

Metrolar ve Marmaray ile birlikte zamanın ruhuna uygun olarak ürün satma, yerini kabiliyetini sunmaya bırakmış durumda.

Yanlış anlaşılmasın Kadıköy- Kartal metrosu açılınca Ayrılık Çeşmesi’nde müzisyenler için ayrılmış alanda birbirinden güzel icralara denk gelmek beni mutlu ediyordu.

Belirli süreleri vardı ve orada icra-i sanat eylemek için uymanız gereken kurallar. 2017 yılıydı galiba Ayrılık Çeşmesi’nde sıranın kendisine gelmesini bekleyen özel hava yollarında kabin görevlisi olarak çalışan genç bir gitarist heyecanla yerini almaya hazırlanırken ayaküstü sohbet ettik, Ayrılık Çeşmesi’nde çalmak için gerekli olan prosedürleri anlattı.

Metrobüslerde ve Marmaray’da performans sergilemek herhangi bir denetime tabi değil. Metrobüslerde ilk dikkatimi çeken 10-12 yaşlarındaki -genellikle Romanya’dan gelen- çocukların örtü altında sakladıkları akordeonları, otobüsün içine girince çalmaya başlayıp para toplamaları oldu. Bir durak gittikten sonra inip başka bir otobüse biniyorlardı.

Marmaray ile birlikte vagonlar, amatör grupların performansları için sahne işlevi görmeye başladı. “Marmaray sahnesi”nde söyledikleri şarkının sözlerini bile tam olarak bilmeyenlere denk gelmişliğim çok. Ayrılık Çeşmesi müzisyenleri ne kadar düzgün icra-i sanat eyliyorsa Marmaray performansçıları tam da hadi amcalara teyzelere bir şarkı söyle emrine uymuş gibiydiler ki… En son Show Tv ana haber bülteninde bir grubun İzmir Marşı söyleyişine tanıklığımızla “yeni bir performans”a dahil olduk. Ece Üner, “marş performansı” sergileyenlerin İzmir Marşı’nı taciz niyetiyle söyledikleri noktasında son derece haklı. Çünkü bu satırların yazarının dahi İzmir Marşı ile üzerine yüründüğü hatıraları olup, “Arkadaşlar İzmir Marşı’nı ben dahi severim ama yerinde ve zamanında” demişliği vardır.

Bir şeyin haberini yapmaya gelmiyor. İzmir Marşı performansından sonra şalvarlı, sakallı genç bir adamın, bir vagondan diğerine “Besmele’siz çıkma yola” diye başlayan bir ilahiyi seslendirdiği vidyosuna şahit olduk. Nasıl mı? Hiçbir eylem sadece “orası” için yapılmadığı için, eylemi yapan kişi muhakkak performansının kaydını tutup sosyal medya hesabından yayınlıyor.

Bir vidyonun viral olmasını seküler zihniyet başarı, dindarlar tebliğ hanesine kaydediyor. Ne başarıdır bu ne de tebliğ!

Öncelikle şu konuda anlaşalım: Metroda, yürüyen merdivende, bir grup kişinin -–ne söylerse söylesin– “ses şiddeti”ne maruz kalmak istemeyiz değil mi?

Evet ses şiddeti. Ne kimse şarkı söylesin ne kimse ilahi okusun.

Ne de seyrettiği filme/diziye bir vagon dolusu insanı mahkum etsin.

Ahmet Rasim’in Eşkal-i Zaman adlı kitabını bilir misiniz?

Adab-ı muaşeret bahsinde ahalinin kabalıklarını ince ince tasvir ettikten sonra şöyle diyor: “Geçenlerde şehrimize gelip gene gitmiş olan taze yabancı dostlardan birinin, ‘Türkler vapurlara, tıramvaylara, trenlere binip çıkmayı henüz öğrenememişler’, demesi de bu yolda ortaya sürülmeğe değer kesin tanıklıklardandır.”

100 yılda teknoloji kullanımı konusunda bir hayli ilerledik. Sorun şu ki teknolojiyi kullanan bireylerin birbirine karşı davranış biçiminde bir incelme ve billurlaşma olmadı. Teknolojik olarak şehirleştik, ama adab-ı muaşeret bahsinde ne köylüyüz ne de şehirliyiz. Yoz bir davranış türü hepimizi esir alıyor.