150 saat dolduktan sonra ne oldu?

150 saat dolduktan sonra ne oldu?

Zafer sarhoşluğuna kapılmayan, her durumda ihtiyatı ve ciddiyeti elden bırakmayan, kazanımların farkında olmak

Trump rips Chicago as more dangerous than Afghanistan
Protesters block entrance to Iraq's Umm Qasr port
Olympic swimmers demand Tokyo to relocate open-water venue over heat

Zafer sarhoşluğuna kapılmayan, her durumda ihtiyatı ve ciddiyeti elden bırakmayan, kazanımların farkında olmakla birlikte yeni risklere karşı tedbirli olmayı yeğleyen, oldubitti havasına girmeyen bir tutum var karşımızda.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın dünkü Meclis grup konuşmasını izledikten sonra, kendisinin lisan-ı halini yansıttığını düşündüğüm böyle bir fotoğraf çektim.

Bu tutumu, salt bugünlerde olup bitenlere teşbih ederek sınırlayamayız.

Mesela, en coşkulu olması beklenen seçim zaferleri sırasında da böyle bir ihtiyat halinden söz edilebilir.

Tersinden baktığınızda, kaldırması ağır yüklerle karşılaşılan dönemlerde de Erdoğan’ın ‘suhulet’ iklimi içerisinde kaldığını, kalabildiğini biliyoruz.

Siz üstüne gitmediğiniz zaman onlar sizin üstünüze geliyor.

Kuzey Suriye ilişkili terör tehdidine ve yapılan operasyonlara buradan bakmak lazım.

2015 yazında Güneydoğu illerinde başlatılan hendek terörünün amacı çok açıktı:

Suriye’deki Rojava projesini Türkiye topraklarına taşımak.

15 Temmuz sonrası bu durumu fark edip, terörle mücadeleyi kendi kaynağında karşılama politikasına yönelme ve üç ayrı harekâtla bu ağır tehdide meydan okuma başarısının birinci derecede mimarı da Erdoğan oldu.

YPG GERÇEKTEN ÇEKİLDİ Mİ?

Geçen hafta salı günü Soçi’de yapılan Erdoğan/Putin zirvesinde belirlenen 150 saatlik süre, önceki gün akşam 18.00 itibarıyla doldu.

Moskova adına yapılan açıklamada, “Rus tarafı, 22 Ekim 2019 tarihli Türkiye-Rusya Mutabakat Muhtırası’nda öngörülen önlemleri tamamen uygulamıştır. 29 Ekim saat 18.00 itibarıyla 34 bin kişiden oluşan 68 YPG birliği ile 3 binden fazla silah ve askeri teçhizat TSK ile temas hattından 30 kilometre uzağa çekilmiştir” denildi.

150 saatlik sürenin dolduğu günün akşamı 29 Ekim resepsiyonunda konuştuğum, bu yoğun trafiğin içinde yer alan iki üst düzey yetkilinin, gelinen noktadan şikayetçi olmamakla birlikte, YPG’nin bütün unsurlarının belirlenen yerlerden çıkarıldığı fikrine mesafeli olduğunu fark ettim.

Bu isimlerden biri “Hepsi çekilmedi ama devamı gelecek” dedi.

Dün Erdoğan’ın da dile getirdiği gibi, bu, uzun süreli bir mücadele.

O nedenle, sahada elde edilen kazanımların üstüne gerek Amerikan, gerek Rus tarafıyla masada yakalanan ivmeye zarar verecek bir pozisyon alınmak istenmiyor.

Ama bu durumun Ankara açısından ‘rehavete kapılma’ anlamına gelmeyeceğini de yine Erdoğan’ın dün Grup toplantısı çıkışı gazetecilere yaptığı açıklamalardan anlıyoruz:

Cumhurbaşkanı, Rusya ile varılan mutabakata atıfla, “Şu anda A planını uyguluyoruz. Bu devriyeler vesaire filan, bunlar devam edecek. Bu devriyelerden sonra arazideki bütün gelişmelere göre de nerede ne gibi adımlar atılması gerekiyor. İşte Ayn el Arab’da Münbiç’te beklenenler eğer yerine getirilmiyorsa buralarda B planına, C planına geçebiliriz” dedi.

Geçenlerde, Türkiye’nin Soçi heyetinde yer alan bir isme şöyle bir soru sordum:

“Anlaşma sağlandıktan hemen sonra Rusya Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı, Şahin Cilo isimli YPG’li ile telekonferansla görüştü. Üstüne bir de bu görüntüler servis edildi. Bu durum Rusların ikili oynadığı anlamına gelir mi?”

Muhatabım, biraz da mevcut işbirliği ortamını koruma niyetiyle olsa gerek, “Şu ana kadar kapalı kapılar ardında ne söyledilerse yerine getirdiler. Bir samimiyet sorunu görmüyorum” cevabını verdi.

Burası böyle olmakla birlikte, ‘ikili’ tutumlara karşı ihtiyatlı davranmaya bundan sonra daha fazla ihtiyaç olduğu aşikâr.

Yani ayakların yerden kesilmemesi lazım.

SURİYE MİLLİ ORDUSU’NUN (ÖSO) TÜRKİYE İÇİN STRATEJİK DEĞERİ

Barış Pınarı Harekâtı’nda dün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın altını çize çize dile getirdiği gibi rejim karşıtı Türkiye müzahiri Suriye Milli Ordusu’nun çok önemli katkıları oldu.

SMO’nun 124 şehit, 463 yaralı verdiği düşünülürse, sahada ciddi çatışmaların yaşandığı da anlaşılabiliyor.

Erdoğan, TSK ile omuz omuza mücadele veren bu insanları şöyle anlatıyor:

“Bunlar bu toprakların sahipleri. Topraklarını savunuyorlar. Bunlara nasıl terörist dersiniz? Bunlar şu anda bizim askerlerimizle beraber bu topraklarda kendi evlerini, topraklarını savunurken şehit olanlar. Bunlar ölümü korkutan, ölümü öldüren mücahitler. Askerimizle dayanışmalarının neticesi, bu zafere doğru bizleri götürüyor. Rabbim bizlere en yakın zamanda zaferi nasip etsin.”

“Bunlara nasıl terörist dersiniz” ifadesiyle tepki gösterilen adres Washington.

Ancak, aynı pozisyona sahip içeride başkaları da var ne yazık ki.

Bu operasyon sırasında pek sesleri çıkmamakla birlikte, Afrin Harekâtının başladığı gün CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun “Çapulcular… Nasıl olur da Mehmetçik’le yan yana gelirler” sözleri, kulaklarda hâlâ çınlamaya devam ediyor.

İlk duyulduğunda biraz ağır gibi gelebilir ama CHP yönetiminin aldığı tutumun Suriye Milli Ordusu’na karşı YPG’yi tercih eden bir tutum olduğu çok rahat görülebiliyor.