Gökhan Özcan: Bugün ne yapayım?

Gökhan Özcan: Bugün ne yapayım?

Her yeni günün bize yeni bir hikaye vadettiğine pek inancımız kalmamış olmalı son zamanlarda. Çünk

Bilinçli ve özgüven sahibi bir nesil geliyor: ARAL alanında uzman…
تركيا ترحب بالانفراجة السياسية في البوسنة لتشكيل الحكومة
Resulayn'da teröristlerin kirli oyunu ortaya çıktı: Sivilleri…

Her yeni günün bize yeni bir hikaye vadettiğine pek inancımız kalmamış olmalı son zamanlarda. Çünkü “Bugün ne yapayım?” sorusunu ucuk açık bir soru olarak sormuyoruz kendimize. Daha ziyade, harekete geçmek için her zaman yaptıklarımızdan başka bir şeyin aklımıza gelmediğini teyit etmek için başkalarından çok kendimize söylüyoruz bunu. Hem de öylesine, orada hiç duraksamadan söyleyip geçilecek bir şeymiş gibi söylüyoruz. Belli bir cevap arayışı içine girmeden ve hatta sırf böyle bir zahmete girmemek için…

Oysa, “Bugün ne yapayım?” sorusu önemli ve üstünde durulması gereken bir sorudur. Uyandığımız günde, gündelik mecburi meşguliyetlerimiz dışındaki birtakım şeyler için boş yer bulunduğunu bilmemizi, bunu hatırımızda tutmamızı sağlar. Bu soruyu samimiyetle soruyorsak, cevap bulmak için seçeneklerimizi düşünmeye başlarız. Her tür düşünme gayreti birçok muhtemel faydasının yanında iki temel kazanım getirir bize. Bunlardan ilki, hayatımızın imkanlar ve ihmaller envanterini çıkarmamızı sağlamasıdır. İkincisi ise, bizi mevcut seçeneklerin açtığı kapılardan geçerek daha önce aklımıza gelmeyen yeni ve taptaze seçeneklere kavuşturmasıdır.

Vaziyete böyle bakınca, bu önemli ve bize yeni imkanlar açan soruyu kendimize neden pek de sık sormadığımız meselesi önem kazanıyor. Öyle ya, bir günün yirmi dört saatinden rutin meşguliyetler, mesai saatleri, temizlik, ibadet ve dinlenme ihtiyaçları gibi mecburi vakitleri çıkarsak bile; geriye hâlâ, bize aklen ve kalben zenginlik katacak birçok şey sığdırabilmemize yetecek kadar vaktimiz kalıyor. İşte sıkıntı tam da burada! “Bugün ne yapayım?” sorusuna yabancılaştığımız yer de tam burası!

Yeni yaşama alışkanlıklarımız, bizim daha yeni bir güne gözlerimizi açmadan, mecburi ihtiyaçlara ayırdığımız saatlerin dışındaki vakitlerimizi çoktan planlamış oluyor. Neredeyse şöyle derin bir nefes alacak kadar dahi vakit bulamadan, günlük olağan ve değişmez meşguliyetler döngüsünün içine kapılıp gidiyoruz. Sansasyonel haberler, her an güncellenen ateşli tartışmalar, gerçekliği şüpheli bilgilerle girilen sözel itiş kakışlar, merakımızı celbeden bir sürü lüzumsuzluk, iki dakika sonra unutacağımız hayati bilgiler, günlük hayatımızdan naklen yayınlar, özelimizin genele açılmasına dair dokunmatik faaliyetler, dijital çöplüğe yeni çöpler katmak için çırpınışlar ve saire… Üst üste koya koya biriktirdiğimiz ve her anlamda ağırlığı altında ezildiğimiz bir ‘meşguliyet dağı’… İşte “Bugün ne yapayım?” sorusunu dikkatimizin uzağında tutan, bizim oluşturmadığımız ama bizim kendimizi gönüllü olarak teslim ettiğimiz aşılmaz engel bu!

Her insan, aklını ve kalbini neyle beslediğine ilişkin bir fikre ve şuura sahip olmalı… Kabul edelim ki, bugün vakitlerimizi işgal eden ve bizi meşgul şeylerin pek çoğuna yönelişimiz bir fikre, bir şuura dayanmıyor. Daha çok ‘güdü’lerle hareket ediyor ve zamanla bu ‘güdü’lerin bizi götürdüğü şeyleri alışkanlık ediniyor, daha sonrasında da onların birer bağımlısı haline geliyoruz.

Aldığımız her nefesi, yaşadığımız her anı, geçirdiğimiz her dakikayı, saati, uyandığımız her günü insan olmak yolunda sonsuz ihtimaller barındıran yeni bir imkan, kıymeti bilinmesi gereken bir nimet olarak görmek gerek… Boşa harcadığımız, kendimiz için bir değere, insanlığımız için bir kazanca dönüştüremediğimiz her imkanın bir daha yerine koyamayacağımız bir kayıp olduğunu bilmemiz gerek… Hayatımızda, “Bugün ne yapmalıyım?” sorusuna yeniden yer açmakla, bu fikri canlı tutma, bu şuuru güçlendirme yolunda büyük bir adım atabiliriz. Bir adım çok şeydir, buna güvenelim.