Geçen haftaki yazımızda şöyle demiştik: Asıl tuzak “cebrî” olarak kabul ettiğimiz kapitali
Geçen haftaki yazımızda şöyle demiştik: Asıl tuzak “cebrî” olarak kabul ettiğimiz kapitalizmin kanunlarıdır. Tüm dünyada, hemen bütün alanlarda “gücün hukuku” yürümektedir. Bunun sıfatı “evrensel”dir. Eğitim, bilim, iktisat, ticaret, siyaset, sanat vb. bu kanunlar ile belirlenir, biçim kazanır, yönetilir.
Bu kanunlar (Tanrıtanımaz bilim – teknoloji – sanayi – endüstri – felsefe – iktisat – siyaset – sanat) dünyayı nereye getirdi?
Şuraya getirdi: Dünyanın tüm kazancının %90’ına %10 nüfus el koyuyor.
Muasır medeniyet budur.
Bütün dünya bir gemide, biz de içindeyiz. Binmişiz bir alâmete gidiyoruz kıyamete.
Dünyanın her yerinde şu an, şu saatte reel-politik; reel-iktisat vb. alanlarında neler oluyor? Suriye’de, Irak’ta, Hong Kong’da, Fransa’da, Yemen’de, Çin’de, ABD’de, Afrika’nın her köşesinde televizyona yansıyan ne manzaralar var? Kapalı kapılar ardında neler oluyor? Sanal ticaretin yekunu nedir, sosyal medyada kim kimi linç ediyor?
(Ben bu çılgın kalabalıktan mümkün olduğu kadar uzakta kalarak düşünmek istiyorum).
Bütün bunlar geminin rotasını değiştirmiyor. Herkes kalkınmak, büyümek, zenginleşmek, refah ve konfor; ardısıra güvenlik istiyor. Açıkçası dünya cenneti.
Bu cennetin meyveleri kimine bol bol düşüyor, kimine hiç. Altta kalanın canı çıksın.
Batı’yı, kapitalizmi lanetleyen çok. Ama “Ne yapmalı?” sorusuna cevap veren yok. “Aynı kulvarda koşalım, çalışan başarır” diyenler havasını alır.
Yedirmezler.
Peki sen ne diyorsun Mustafa Kutlu?
Teklifim net ve açıktır:
Toprağa dönelim.
Tıpkı “Tek yol devrim”, “Zincirlerinizden başka kaybedecek neyiniz var” benzeri bir slogan. Bir feryat.
“Toprağa dönmek” Çağdaş Küresel Medeniyet’e reddiyedir. “Red Cephesi”ni kurmak için kalp-zihin-fikir-eylem gerekiyor.
Toprağa kim dönebilir?
Âmentü’ye inananlar dönebilir.
Çünkü onların cenneti öte dünyada.
Peki bu dünya ne olacak? Aç kalırız, gelir bizi esir alırlar, yok oluruz vb.
Bu korkular imanı olanları ırgalamaz.
Çileye talip olanlar için vız gelir.
Toprağa dönecek olanlar sabır, şükür, kanaat, merhamet, şefkat, feraset, basiret, cesaret sahipleridir.
Tencerede pişirir, kapağında yerler.
Onların serpme kahvaltısı, açık büfesi, villası 5+1 dairesi, yatı-katı, son model arabası kısaca tûl-i emelleri yoktur.
Dünya malı karşısında kaya gibi dururlar.
Marka istemezler, çünkü imza sahibidirler. BMV’ye, Levi’s’e, Lacoste itibar etmezler; Sinan-Itrî-Yunus-Mevlid vb. onlara yeter. Marka konfeksiyondur, imza biriciktir; yani şahsî ve muhteremdir.
Onlar Bedir’de, Çanakkale’de savaşanlar; 15 Temmuz’da tankın önüne yatanlardır.
Kim bunlar? Onu da söyle bari.
Sen-ben-o: “Allah bir, peygamber hak” diyenler. Mesele bu ruhu taşıyanları bir hedefe yönelen cemaat haline getirmekte.
O gemiden inmek kolay değil.
Söylediklerim menakıp, masal, hamaset değil. Ama önce bir zihniyet seferberliğine ihtiyaç var. Zihnî seferberlik olgun ve bağımsız düşünceye ulaştığında GSMH’yı hesap edenler “Rızkı veren Cenab-ı Hak’tır” âyetini esas alacaktır. Akademya, sanatçılar, siyasîler, fikir adamları bu yola baş koymalı. Yolculuk ne kadar sürer bilemeyiz. Ne gam. Takva sahipleri için zaman yok hükmündedir.
Yine de bir “yol haritası”na ihtiyaç duyuluyor. Nereden başlayacağız?
Bu konudaki fikirlerimi önümüzdeki haftalarda bu sütunda yayımlayacağım.
Bir doktrin, bir ideoloji, bir reçete sunmuyorum.
Benimki bir işaret fişeği.
Ama inanın “Toprağa dönmek”ten başka çıkış yok. Kapitalizmin prangalarından toprağın bereketine hicret ile kurtulabiliriz.
Sonlarken bir misal vermek isterim.
Sayın Maliye Bakanımız enflasyon rakamlarını açıklarken gökdelenlerin gölgesinde konuştu.
Elbet bunun bir mânası vardır.
Ben olsam bir portakal bahçesinde konuşurdum.