Soçi’de Erdoğan’la Putin arasında imzalanan Türkiye-Rusya Mutabakat Muhtırası, hem iki ülke iliş
Soçi’de Erdoğan’la Putin arasında imzalanan Türkiye-Rusya Mutabakat Muhtırası, hem iki ülke ilişkilerinin seyrüseferinde hem de bölgenin geleceğinde etkili olacak tarihî bir anlaşma oldu.
SOÇİ MUHTIRASI: AB, ABD VE ARAP LİGİ’NE TARİHÎ BİR UYARI
Anlaşmada öne çıkarılması gereken üç önemli nokta var:
1-Türkiye’nin güvenliğinin teminat altına alınması;
2-Suriye’nin toprak bütünlüğünün öneminin bir kez daha vurgulanması;
3-Bölgede çıbanbaşı işlevi görecek, esas itibariyle İsrail’in çıkarlarına ve bölgede adım adım tesis etmeye çalıştığı emperyalist emellerine hizmet edecek kukla terör devletinin önünün kesilmesi.
Bu anlaşmayla geçen hafta Erdoğan-Trump arasında gerçekleştirilen YPG’nin bölgeden çekilmesini sağlayan Barış Pınarı Harekâtı’na ara verilmesiyle sonuçlanan anlaşma taçlanmış ve Türkiye’nin bölgedeki belirleyici aktörlerden biri olduğunu tescil eden stratejik konumu ispatlanmış oldu.
Bu anlaşmanın Türk-Rus ilişkilerini ne yönde etkileyebileceği, diğer ülkelerin bölgedeki emellerini ne oranda etkisiz hâle getirebileceği gibi meseleleri daha sonra tartışacağım.
Bu yazıda Ruh ruhu üzerinde biraz derin nefes alarak kafa patlatmak istiyorum. Türk-Rus ilişkilerinin seyrüseferini ve gelecekte kazanacağı yönelimi görebilmek açısından bu temel okuma çok işimize yarayabilir.
İSTANBUL FETHEDİLMESEYDİ, RUS RUHU İNŞA EDİLMEYEBİLİRDİ
Rus ruhu, Avrupalıların 17. yüzyıldan itibaren Westfalya düzeniyle bütün dünya üzerinde kurdukları hegemonyanın Rusya’da yol açtığı tartışmalar üzerine inşa edildi.
Avrupalıların geliştirdiği çok yönlü meydan okuma, Rusların -tıpkı Osmanlılar gibi- hem modernlikle hem de kendileriyle cesurca yüzleşmeleriyle ve hesaplaşmalarıyla sonuçlandı. Batıcılar ve Rus milliyetçileri arasındaki bu ateşli tartışma, Rus ruhu’nun tohumlarını ekilmesine, zamanla Rus ruhunun ete kemiğe bürünmesine yol açtı.
Bu arada Rusların kurucu bir ruh arayışı içine girmelerinin başlangıç noktası, İstanbul’un Türkler tarafından fethiydi.
İstanbul’un “düşmesi”, Rusları ziyadesiyle heyecanlandırdı; kelimenin iki anlamıyla da: Hem ürküttü hem de Rusların İstanbul’un düşmesi üzerine kendilerine Üçüncü Roma rolü biçmelerine yol açtı.
Başka bir ifadeyle, İstanbul’un fethedilmesi, Rusların kendilerini keşfetmelerini sağladı ve Rus ruhunun kök-temelini oluşturdu.
İstanbul düşmeseydi, Rus ruhu inşa edilemeyecekti, muhtemelen.
RUS RUHU’NUN ÜÇ SÜTUNU
Rus ruhu, üç sütun üzerine inşa edildi:
1-Ortodoks teo-politiği
2-Rus emperyal vizyonu
3-Edebiyat atılımı.
Ruslar, tarihte büyük roller oynamış bir millet değil. Hıristiyan olmaları, Rusların tarihlerinde yaşadıkları en önemli, en belirleyici dönüm noktası oldu.
Hıristiyanlığı, Ortodoks gelenek üzerinden benimsemiş olmaları, Ruslara hem din üzerinden bir millî kimlik kazandırdı hem de emperyal bir vizyon sahibi olmalarını sağladı.
Rusların Hıristiyanlık’la kurdukları ilişki, hiç bir zaman yalnızca dînî / teolojik bir ilişki olarak kalmadı; teo-politik bir ilişki oldu. İşte Rusların Hıristiyanlık’la Ortodoksluk üzerinden kurdukları bu teo-politik ilişki, İstanbul’un düşmesiyle birlikte hem Ruslara Bizans’ın vârisi oldukları bilinci kazandırdı hem de bu bilinç, sınır-ötesi bir imkâna, emperyal bir vizyona dönüştü Ruslar için.
Rus ruhunun toplumda köksalması, özellikle de Rus entelijansiyası arasında taze bir heyecan dalgasının oluşmasına yol açması, esas itibariyle edebiyatla oldu.
Ruslar, Fransız, İngiliz ve Alman edebiyatlarından farklı ve yer yer hem daha derinlikli hem de bu nedenle daha güçlü bir edebiyat inşa ettiler. Ve şunu ispat ettiler: Edebiyat inşa edilmeden köklü ve güçlü bir dünya inşa edilemez. Edebiyat, toplumun ruhunu, tarih-ötesine taşıyarak ufkunu zamanda ve mekânda etekemiğe büründürür.
Ruslar, hem felsefî bir edebiyat hem de edebî bir felsefe geliştirdiler.
Felsefî edebiyatın kurucuları, elbette ki, romanda Dostoyevski ve Tolstoy ile şiirde Puşkin’di. Edebî felsefesinin temsilcileri ise Danilevski ve Berdyaev’di.
RUSLAR, YÜZYILLIK PARANTEZİ KAPATTILAR
Burada dikkat çekilmesi gereken nokta, hem bu edebiyatın felsefî derinliğinin mistik boyutlar kazanan çapına hiç bir Avrupalı millî edebiyatın yetişemeyecek kadar köklü olması hem de Rus aydınına da toplumuna da emperyal bir vizyon sunması ayrıksı gerçeğidir.
Sovyet devrimi, Rus ruhunun büyük darbe yemesine yol açan kabaca yüzyıllık bir parantezdi. Ruslar, Putin’le bu parantezi kapatarak Rus ruhuna yeni bir ivme kazandırma yolunda önemli adımlar atıyorlar…
Bizim yüzyıllık parantezimiz nasıl ve ne zaman kapanacak ve Türkiye, Osmanlı ruhuyla donanarak geleceğe nasıl kulaç atacak?
Soru bu.