Nuri Pakdil: Muhalif bir seciye

Nuri Pakdil: Muhalif bir seciye

Aydının temel özelliği muhalif tavrında tecelli eder. W. Mills: “Sıradan insanlar, yaşadıkları g&uu

الدفاع التركية تعلن انتهاء المباحثات مع الوفد العسكري الروسي الثاني
Lufthansa seeks injunction to block cabin crew strike
YÖK devlet üniversiteleri için düzenleme getirdi

Aydının temel özelliği muhalif tavrında tecelli eder.

W. Mills: “Sıradan insanlar, yaşadıkları gündelik hayatın dünyasını aşacak güçte değildirler.” diyor (İktidar Seçkinleri, Bilgi Y. Ank. 1974, s.7).

İş, aile ve komşuluk ilişkilerinden oluşan hayatı, sıradan insanın (aydının) sınırlarını çizer. Onun hayatını evladüiyal kaygısı biçimlendirir. Büyük değişimler onun denetimi dışında gerçekleşir. Ama bu değişimler onun hareketlerini ve dünyaya bakış tarzını etkiler. Bu değişimin baskısıyla, sıradan insan kendini güçsüz ve amaçsız bırakan bir çağın insanı olmaya itilir.

Sıradan aydının ulaşabildiği en yüksek düşünce düzeyi kendi bireysel mutluluğunu sağlayıp ferahça yaşamaktan ibarettir. Ona, olan bi­teni kendi vehminin prizmasından görmek ve değerlendirmek yeter. Biz bu aydını kendi karanlık dünyasına terk etmek zorundayız. O kendi kişisel sorunlarının dışına çıkamaz.

Asal aydın ise kişisel sorunlarını aşmış biridir. O, başkasının kişisel sorunlarına da ilgi duyar. Ama bu ilgi bile kendi kişisel çıkarını aşan bir düzlemde gerçekleşir.

Gerçek aydın, aykırı gördüğü her durum karşısında muhalif tavrını izhar eder.

Nuri Pakdil’in tavır koyucu kişiliği tam da bu noktada ortaya çıkıyor.

O, yazılarında da, gündelik yaşantısında da aynı tavrı sergiler.

Onun, sürekli uçlarda konuşlanan karakteri başka türlü davranmaya da müsait olmadı. Aşırılıkları yaşadı. Sevgisi de nefreti de uç noktalarda seyretti.

Onun dostu sonuna kadar onun dostudur. Dostluğunu bırakınca da bir daha dönüp arkasına bakmaz. Bakmadı.

Onun seciyesini ve ilkelerini bilmeden ya da onları göz ardı ederek onunla konuşmak, iletişim kurmak isteyen hüsranla karşılaşır. Bu hüsranı yaşamış olanlar vardır…

Bu durum, Nuri Pakdil’in kendine özgü bir “üst dil” kurduğunu ima ediyor. O üst dilin lügatini bilmeyen onunla ilişki ve iletişim kurmada zorlanır, dahası başarısızlığa uğrar.

Yazılarında kullandığı semboller, imajlar, alegoriler, istiareler, benzetmeler bu üst dilin ürünüdür. Onların neye tekabül ettiğini keşfetmek, okuyucunun izanına, ferasetine, basiretine, okuma maharetine kalmıştır.

Daha somuta indiğimizde Nuri Pakdil’in neye muhalefet ettiğini belki şöyle belirleyebiliriz, o:

İktidar şakşakçılığına…

Haksızlığa, adaletsizliğe, zulme…

Dalkavukluğa…

Yerine göre kendi duruşuna muhaliftir…

İlkelidir, ama ilkeli davranıyorum sanısıyla kendini kapadığı kapana da muhaliftir…

İslam geleneğinde, aydının devlet ricaline uzak durması salık verilir. Bunun başlıca nedeni, aydın, bu yakınlıktan dolayı ola ki, eleştirisini yöneltmekte çekingen dursun… Ne ki, aydın böyle bir konumda bile eleştiri oklarını atmaktan kaçınmıyorsa aydın olma liyakatini koruyor demektir.

O, kurulu düzen karşısında asla tutuculukla yan yana gelmedi. Tutucularla buluşmayı reddetti. Sürekli sorgulama halindeydi: kendini, toplumunu, çevresini, düzeni sorguladı. Sorgulayarak yaşadı ve öylece kendi ölümsüzlüğüne ulaştı.