Yaşar Süngü: O damak tadı olmasaydı

Yaşar Süngü: O damak tadı olmasaydı

Ağzımıza yerleştirilen o damak tadı var ya, işte o olmasaydı bugün aşırı yemek yemekten kaynakl

Barış Pınarı Harekatı karşıtı metin dağıttılar
Cumhurbaşkanı Erdoğan Azerbaycan'da: Siz bu terör örgütlerini NATO'ya…
Daughter of Lebanon's president backs protestors' demands in Lebanon

Ağzımıza yerleştirilen o damak tadı var ya, işte o olmasaydı bugün aşırı yemek yemekten kaynaklanan obeziteyi, şişmanlığı, aşırı tüketimi değil aşırı zayıflığı ve çok az tüketimi konuşacaktık.

O damak tadı olmasaydı yemek için değil sadece yaşamak için yiyecektik.

Yaşamak için içecektik.

Yaşamak için tüketecektik.

**

O damak tadı olmasaydı yörelere ve ülkelerehas yemek kültürü de olmayacaktı.

Anadolu’nun her bölgesinde üretilen neredeyse her biri farklı lezzete sahip o tarhana çorbalarının yerine tatsız tuzsuz bir tarhana çorbası ile yetinecektik.

Çünkü yemeklerde tat aramayacaktık.

Muhtemelen şimdiki gibi milyonlarca yemek çeşidi olmayacaktı.

Sadece yaşamak için yiyen ve içen biri için farklı lezzetlerin hiçbir önemi olmayacaktı.

**

Muhtemelen insanın insanı sömürdüğü bugünkü küresel kapitalist ekonomik düzen de olmayacaktı.

Damak tadı olmadığı için yüzlerce ekmek çeşidi, yüzlerce pide, milyonlarca şeker ve çikolata olmayacaktı.

Yemek ve içmekten tat almayan insanlar sadece yaşamak için tüketeceklerdi.

**

Ağzımıza yerleştirilen o damak tadı olmasaydı insanoğlunun dünyadaki serüveni de muhtemelen bu kadar uzun olmayacaktı.

**

Evreni yaratan (CC), insanın ağzına damak tadını koydu, o tadı nasıl ve ne kadar kullanacağımızı da söyledi.

Sonra da; ‘Buyurun; Sahne sizin’ dedi.

**

İlk insan olan Adem peygamberden bugüne insanlığın damak tadı ile serüveni daha doğrusu imtihanı başladı.

Damak tadı, ayakta kalmak, kazasız belasız yolu tamamlamak için verilmişti.

İhtiyaç duyacağımız gerekli enerjiyi alabilmek içindi.

Yani yaşamak için yiyecek, yaşamak için içecektik.

Bu kısa dünya hayatını keyiflendirecek, yolu lezzetli kılacak küçük bir mükafat idi damak tadı.

Avans gibi bir şeydi.

**

Biz ne yaptık?

Avansı abarttık.

O kadar abarttık ki, onu hayatımızın merkezine koyduk.

Avans bize çok büyük geldi.

Yaşamak için yemeyi bıraktık, yemek için yaşamaya başladık.

**

Bizi yaşatacak olan o damak tadı, fazla kullanınca yavaş yavaş öldürmeye başladı.

Bugün dünyadaki açlık ve yoksulluğu bitirecek kadar büyük miktarda paraları, aşırı toklukla gelen hastalıkları tedavi için harcıyoruz.

Ağzımızdaki o damak tadını abartınca dünyanın düzeni de değişti.

Ne diyordu insanoğlunun ‘O’ sahibi (CC); İnsanı boş bırakırsan zalim ve cahil olur.

Ve oldu.

**

Marka, pazarlama ve tüketici kimliği üzerine çalışmalar yapan antropoloji uzmanı Grant McCracken 1988 yılında, 18. yy’da yaşamış ünlü Fransız düşünür Denis Diderot’dan esinlenerek ‘Diderot Etkisi’ kavramını üretmiş.

Diderot’un hikayesi iki şekilde anlatılıyor:

Birinde, sabahlığın hediye edildiği, diğerindeyse kendisinin satın aldığı şeklinde ama hikayenin özü aynı.

Rus İmparatoriçesi Büyük Katerina, maddi sorunlar yaşadığını duyduğu Diderot’un kütüphanesini satın alır.

Kütüphaneyi evinde tutmasını ister ve Diderot’u kütüphanecisi yaparak 25 yıllık maaşını peşin öder.

Bu yardım sonucunda borçlarını ödeyen ve rahata kavuşan Diderot, şık bir sabahlık satın alır (ya da bir arkadaşı tarafından Diderot’a şık bir sabahlık hediye edilir).

Diderot sabahlığı giydiğinde, evindeki eşyaların sabahlığa yakışmadığını, eski olduklarını ve sabahlığa uyum sağlamadıklarını düşünür.

Bunun üzerine masasını, duvardaki resimlerini, koltuğunu değiştirir.

Çok geçmeden evindeki eşyaların neredeyse tamamını yenileriyle değiştirmiştir, ancak yine borçlanmıştır.

Bunun üzerine, meşhur eseri ‘Eski Sabahlığım İçin Pişmanlık’ adlı yazısını kaleme alır.

Diderot, bu olayların ardından şu meşhur sözleri söyler:

‘Eski sabahlığımın efendisi iken yenisinin kölesi oldum.’

Her satın alma kararının yenisini tetikleyerek başka bir şeyin daha satın alınmasına yol açtığı bugünkü tüketim çılgınlığına da ‘Diderot Etkisi’ dendi.

**

Mutfakla tuvalet arasında ömrünü tüketen insanoğlu yemek, içmek ve beğenilmek için yaşıyor.

**

Beğenilmek ihtiyacı bütün ihtiyaçları körüklüyor.

Sadece ihtiyaçları değil israfı ve ölçüsüz tüketimi de.

**

Ne diyordu 7 güzel adamın en zarifi Cahit Zarifoğlu;

Burası Dünya! Ne çok kıymetlendirdik… Oysa bir tarla idi; Ekip biçip gidecektik.