Paha biçilmez emanetler

Paha biçilmez emanetler

Tamburi, besteci, yazar Sadun Aksüt mesleki hayatı boyunca bir araya getirdiği arşivini İstanbul Teknik Üniversitesi T&u

مليون فلسطيني مروا بتجربة الاعتقال منذ بدء ثورة التحرير
Maket ev mağdurları: Dolandırıldık, ne evimizi alabiliyoruz ne de…
اليونان.. مهاجرون خارج المخيمات يواجهون ظروفاً صعبة وسط تجاهل السلطات

Tamburi, besteci, yazar Sadun Aksüt mesleki hayatı boyunca bir araya getirdiği arşivini İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Arşiv ve Dokümantasyon Merkezi’ne bağışladı. Çeşitli bestecilere ait el yazması nota defterleri, fotoğraflar, mektuplar, plaklar, farklı nota yazım teknikleriyle hazırlanmış el yazması eserler, Türkçe ve Osmanlıca yaprak notalar ve basılı eserlerin bulunduğu arşivin en kıymetli parçası Aksüt’ün tambur hocası müzisyen İzzettin Ökte’ye ait tambur. Arşivi teslim ederken içinin yandığını belirten 87 yaşındaki sanatçı, şunları söylüyor: “Bana tamburu öğreten İzzettin Ökte hocamın tamburu var. Bu tambur takriben 150 senelik. 1950’de 10 bin lira teklif etmişlerdi hocama. Cebinde 10 lira vardı, 100 bin lira verseniz de vermem dedi ve ileri tarihte bana hediye etti. Manevi değeri çok yüksek bu tamburu ben de konservatuara hediye ettim.”

Sadun Aksüt ve bir öğrencisi

VEFA BORCUM VARDI

Sadun Aksüt ve ekip arkadaşları

İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Çalgı Bölümü’nde yüzlerce öğrenci yetiştiren Aksüt, maddi zorluklar yaşansa da sanata sahip çıkıldığının altını çiziyor. Elinde yetiştiği hocası İzzettin Ökte’nin kendisine emanet bıraktığı tamburu yıllarca saklayan Aksüt, 40 yıl boyunca da kendisi binlerce öğrenci yetiştirdi. Ustasından öğrendiği gibi daima Türk müziğini yukarda tutmayı hedefledi. Şimdiyse gelecek nesilde yetişecek isimlere örnek olması için tamburu layık olduğu yere bağışladı. Kendisinin de hayata İTÜ’de yetiştiğini vurgulayan emektar isim, şunları söylüyor: “1974’te hoca oldum. 40 seneden fazla çalıştım. Bu sürede bana unvan veren, arkadaşlar, dostlar kazandıran bu müesseseye vermeyip de nereye bağışlasaydım… Bir vefa borcum vardı. Böylece bir parça ödemeye çalıştım.” Geçmişten günümüze Türk müziğindeki değişimi sorduğumuz Aksüt, şu değerlendirmeyi yapıyor: “Türk musikisi şu anda biraz kayıpta. Önceleri arabesk denen nesne, bizi epey zedeledi. Milletin ruhunu zedeledi. Sonra pop çıktı. Bugün de rap müzik var ama ona hiç bakamıyorum çünkü aklım ermiyor. Bunlar tabi Türk musikisi için hoş değil. Ancak gençler çok güzel yetişiyor. Onlar güzel musiki yapacaklar. İnşallah Türk musikisinde bir yükseliş yaşanacak.” Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişte değişen harflerin, müzikte değişime neden olmadığına değinen Aksüt, şu şekilde devam ediyor: “Harflerdeki değişim sonrası ilerleme oldu diye düşünüyorum. Eski eserlerin üzerinde eski harfler vardı, sonra yeni harflerle yazıldı.

Nesillere daha rahat aktarılmış oldu bu eserler.”

  • Sanat tarihine ışık tutuyor
  • Sadun Aksüt’

  • Arşivcilik bizde oturmadığı için Türk müziğinde yakın tarihimiz bile çok iyi bilinemiyor. Özellikle Sadun Aksüt’ün aktif olduğu 40’lar, 50’ler, 60’lar hakkında elimizde pek belge yokken bu arşiv o döneme büyük bir ışık tutuyor. Unutula, hatırlaması zor olan sanatçılar, sanatçıların birbirleriyle iletişimleri ve ürettikleri eserleri görmüş oluyoruz. Aksüt’ün titiz bir şekilde tuttuğu kayıtlar, sanat tarihimiz açısından çok önemli. Yakın tarihimizdeki bestecilerin bile ölüm doğum tarihleri bilinemezken Aksüt, tek tek gazete kupürlerinden doğum vefat tarihlerini kesip arşivlemiş. Mesut Cemil, Lemi Atlı gibi dönem sanatçıları da sergi de yer alıyor. Sadun Aksüt’ün Sadri Alışık’tan Metin Oktay’a, Safiye Ayla’dan Müzeyyen Senar’a dönemin farklı alanlardaki en önemli isimleriyle dostluk kurduğunu görüyoruz. Besteci, tamburi Selâhattin Pınar ile dostluğuna ayrı bir parantez açan Aksüt, “Kendisiyle on yıl dostluk ettim. Selâhattin Pınar’ın bütün eserleri bende, eşine yazdığı mektuplara kadar hepsi imzalı, onu da bu koleksiyona bağışlayacağımın müjdesini vermek istiyorum” diyor.
  • Türkiye’nin müzik hafızası
  • Sadun Aksüt’e Türkiye’nin müzikal hafızası olarak bakmak gerektiğine değinen İTÜ TMDK Müdürü Prof. Serpil Murtezaoğlu, “Sadun hoca bize sadece koleksiyon bağışlamadı, kendisi bir kültürün nadide temsilcisidir. İstanbul’un müzikal dünyasıyla bir ömür geçirmiştir. Musiki sadece arşiv değil, bir terbiye, bir gelenektir. Küresel dünyada değer yargıları çok farklılaşıyor. Müzik sadece dinlenecek, izlenecek bir şey haline geliyor. Ancak bizim için çok derin bir anlama sahip. Biz bütünsel anlamda bakıyoruz ve bunun heyecanı içindeyiz. Görünmeyen bazı şeyleri Sadun hocayı gördüğünüzde görmüş oluyorsunuz. Hocalarımızın eşi benzeri yok. Burası koskoca bir dünya. Bu dünyanın yaşaması için çalışacağız” diyor.