ABD’de seçimler 2020’de yapılacak ama şimdiden iki parti arasında şiddetli bir savaş başladı. Bu
ABD’de seçimler 2020’de yapılacak ama şimdiden iki parti arasında şiddetli bir savaş başladı. Bu savaş, “Temsilciler Meclisi”nde çoğunluğu oluşturan “Demokratlar”ın Trump’ın Başkanlık görevinden azledilmesi için soruşturma başlatmalarıyla tetiklendi. Seçimlerde Başkan adayı olmak isteyen 25 kadar Demokrat sahneye çıkmıştı. En son Beto O’Rourke’un çekilmesiyle sayı 15’in altına düştü. Trump’ın ise Cumhuriyetçi Parti içerisinde ciddi bir rakibi bulunmuyor. Birkaç isim Trump’a rakip olacaklarını ilân etseler bile bu durumun değişmesi beklenmiyor.
Demokrat Başkan aday adayları arasında ilk üçte Obama döneminde Başkan Yardımcısı olan Joe Biden ile senatörler Elizabeth Warren ve Bernie Sanders var. Sanders parti içindeki “Demokratik Sosyalistler”i temsil ediyor. “Demokratik Sosyalistler” daha çok Avrupa’daki “Sosyal Demokratlar”a tekabül ediyor. Temsilciler Meclisi’nde güç kazanan bu eğilim genç seçmenlerden destek alıyor. Bu eğilimin güçlenmesi ana akım Demokratlar’ı tedirgin ediyor. Cumhuriyetçiler ise Demokratlar’ı sosyalizme kaymakla itham ediyorlar. Bu itham orta yaş ve üstündeki seçmenlerin hafızalarında “Soğuk Savaş” dönemindeki ”Sovyetler Birliği”ni çağrıştırıyor. Cumhuriyetçiler bu çağrışımı besleyerek “Liberaller”i etkilemeye çalışıyorlar.
Genç kuşaklara yönelik anketlerden ortaya çıkan sonuç ise Sosyalizme duyulan sempatinin arttığı yönünde. Bu artışta en önemli faktör ise servet ve gelir dağılımındaki eşitsizliğin Batı’nın diğer kapitalist ülkelerine kıyasla ABD’de çok daha yüksek oranlarda olması. Yeni kuşaklar için ‘Amerikan Rüyası’nın bittiğine dair bir gelişme olarak görülüyor bu anketler.
Elizabeth Warren ise “ana akım Demokratlar” ile “Demokratik Sosyalistler” arasında bir yerde konumlandırıyor kendisini. Warren bu iki eğilimin desteğini almak istiyor. Bu yüzden de, Sanders’tan farklı olarak, kendisini “Demokrat kapitalist” olarak niteliyor. Joe Biden da partisinin ana akım çizgisine bağlı kalmakla birlikte yeni kuşaklara hitap etmeye çalışıyor.
Parti çevrelerinde en fazla tartışılan başlıklardan birisiyse, Warren ve Sanders tarafından önerilen “Servet Vergisi”. Bu öneri partinin Liberal-kapitalist çevrelerinde şiddetli tepkiyle karşılaşıyor. Clinton döneminde Hazine Bakanlığı, Obama dönemindeyse “Ulusal Ekonomi Konseyi” başkanlığı yapan Lawrence Summers, Warren ve Sanders’ın “Servet Vergisi” önerilerini çok sert şekilde eleştirdi. Hatta daha da ileri giden Summers, Servet Vergisi’nin yatırımları azaltacağını ve ülkedeki Yahudi karşıtlığını ise daha da artıracağını iddia etti.
Demokratlar yeni kuşakları kaçırmayacak, ana akım seçmenleri de küstürmeyecek bir Başkan adayıyla Trump’ın karşısına çıkmak istiyorlar. Genç kuşaklar 2020’de oy kullanacak olan seçmenlerin çok önemli bir yüzdesini temsil ediyor. Bu kuşaklar arasında “Beyaz” olmayan Amerikalıların yüzdesi giderek artıyor. Demokrat Parti gençleşirken, Cumhuriyetçi Parti daha fazla yaşlanıyor. Bu yüzden bazı Cumhuriyetçiler partilerinin değişen nüfus yapısıyla uyum sağlayacak nitelikte yeniden yapılandırılmasını talep ediyorlar. “Temsilciler Meclisi’”ndeki Cumhuriyetçiler arasında sadece 1 Siyah vekil bulunuyor. Teksas’dan seçilen Siyah vekil Will Hurd tekrar aday olmayacağını açıklamıştı. Hurd’ün bu açıklaması partisi için ciddi bir uyarı.
ABD’deki Siyahlar’ın ve diğer “Beyaz” olmayan seçmenlerin büyük çoğunluğu Demokratlar’a oy veriyor. Trump’ın göçmen politikaları ise Beyaz olmayan seçmenleri ürkütüyor. “Beyaz Irkçılar” tarafından Siyahlar’a, Müslümanlar’a, Yahudiler’e ve Hispanikler’e yönelik silahlı saldırılardaki artış ile Trump’ın söylemleri arasında bağlantılar kurulması Cumhuriyetçiler’i olumsuz etkiliyor. Oysa Cumhuriyetçiler’in Beyaz olmayan Amerikalılardan, Demokratlar’ın ise “Beyaz Amerikalılar”dan daha çok oy almaları gerekiyor. ABD’nin değişen nüfus yapısıyla ilgili bu iktidar denklemi önümüzdeki günlerde daha fazla konuşulacak ve tartışılacaktır.