Akdeniz’de devlet ve düzen

Akdeniz’de devlet ve düzen

Polis Akademisi Uluslararası Terörizm ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi olarak benim de düzenleme kurulunda oldu

Turkish parliamentary body for animal rights presents report for new…
Russia accuses US of creating 'quasi-state' in Syria
السودان يعلن تقليص قوام قواته في اليمن إلى 5 آلاف جندي

Polis Akademisi Uluslararası Terörizm ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi olarak benim de düzenleme kurulunda olduğum bir sempozyum gerçekleştiriyoruz. Dün başlayan oturumlar iki gün daha devam edecek ve bir süredir tüm dünyanın gözlerini çevirdiği Doğu Akdeniz’deki son gelişmeler kapsamlı bir şekilde masaya yatırılacak.

NELER KONUŞULUYOR?

Sempozyum oldukça kapsamlı konu başlıklarından oluşuyor ve Doğu Akdeniz’deki gelişmeler ekonomi, enerji, diplomasi ve hukuk bağlamında ele alınıyor. Bu bağlamda sadece Akdeniz’e kıyısı olan ülkeler değil aynı zamanda büyük güçlerin politikaları da inceleniyor. Başta Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) hakları olmak üzere Türkiye’nin bölge politikası yerli ve yabancı akademisyen ve uzmanların katılımları ile değerlendiriliyor. Bir yandan bölgedeki devletlerin özellikle hidro-karbon kaynaklara erişimi noktasındaki politikalarına ilişkin analizler yapılırken diğer yandan bu politikaların yeni bir düzenin başlangıcı olup olamayacağı sorusuna cevap aranıyor.

ENERJİ, HUKUK VE DİPLOMASİ

Sempozyum oturumlarına katılan akademisyen ve uzmanların konuya ağırlıklı olarak enerji ve hukuk açısından yaklaştıklarını gözlemliyoruz. Zira bir süreden bu yana oldukça fazla gündeme gelen Doğu Akdeniz’deki potansiyel enerji kaynakları konusu bölgedeki ülkeleri yakından ilgilendiriyor. Aslına bakarsanız Doğu Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerin tamamı enerji konusunda ithalatçı durumda. Bu bakımdan söz konusu ülkelerin münhasır ekonomik bölgelerinde keşfedecekleri olası rezervler başta ekonomileri olmak üzere pek çok alanda farklı açılımlar getirebilir. Örneğin enerjide dışa bağımlığını ortadan kaldıracak bir rezerve ulaşacak bir ülkenin dış politikasında değişiklikler yapması ve ilişki stratejisini değiştirmesi muhtemel. Ancak Doğu Akdeniz’de öncelikle çözülmesi gereken sorunlar var. Mesela münhasır ekonomik bölgeler. Geçtiğimiz aylarda benzer bir durum Hazar Denizi’nde çözüme kavuştu. Ancak orada Hazar’a kıyısı olan tüm ülkeler birkaç kez masaya oturdular ve karşılıklı mutabakat sağladılar. Doğu Akdeniz için masaya oturması gereken taraflar ise; Türkiye, Suriye, Lübnan, Filistin, İsrail, Mısır, KKTC ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi. Listeye bakınca ve bu ülkelerin ayrı ayrı birbirleri ilen olan ilişkileri inceleyince bu mutabakatın en azından kısa vadede olması pek muhtemel görünmüyor.

Öte yandan bölgede sondaj çalışmaları da devam ediyor. Türkiye’nin iki sondaj gemisi bölgede daha önceden belirlenen bloklarda arama faaliyetinde bulunuyor. Türkiye’nin arama faaliyetlerine devam etmesine yönelik bazı mesnetsiz tepkiler olsa da Türkiye bölgede sadece gelişmiş sondaj gemileri ile değil deniz kuvvetleri ile yer alıyor. Bununla birlikte başını İsrail’in çektiği ülkeler aralarında oldukça iyi bir ilişki trafiğini başlatmış görünüyor. İsrail, Mısır ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi dönem dönem Atina’da, Kıbrıs Rum Kesimi’nde, Tel Aviv’de ve Kahire’de bir araya geliyor.

BU BİR KOMPLO TEORİSİ Mİ?

Sempozyumun başlığına bakarsak iki konu üzerinde yoğunlaşıyoruz. Devlet ve düzen. Açıkçası şu an Doğu Akdeniz’e kıyısı olan ülkelere bakıldığında Türkiye’yi bir kenara koyarsak bir devletten ve düzenden söz etmek mümkün görünmüyor. Mesela Suriye. İç savaş halen devam ediyor ve Suriye’nin şu sırada Doğu Akdeniz’e odaklanma şansı pek yok. Bu görevi şimdilik Şam adına Moskova üstlenmiş görünüyor. Lübnan’a bakalım. Karşımızda atomize olmuş bir yapı var. Lübnan en küçük parçasına kadar ayrılmış bir görünüm sergiliyor ve Beyrut’un Doğu Akdeniz politikasının Paris odaklı olduğu gözlemleniyor. Filistin ise İsrail işgali altında ve kıpırdayacak hali kalmadı. Dahası Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler Zirvesi’nde gösterdiği İsrail haritalarını hatırlarsanız Filistin’in denize olan kıyısı planlı bir şekilde azaltılmış durumda. İsrail konusu zaten malum. Mısır’da ise Trump’ın “en sevdiğim diktatör” diye hitap ettiği Sisi’nin darbeci yönetimi iş başında. Libya, Kaddafi sonrası tam bir kaos ülkesi oldu. Kıbrıs sorunu ise uzun süredir masada.

Henüz Doğu Akdeniz’de dünya enerji dengelerini değiştirecek bir rezerve rastlanmadı. Ancak yapılan bazı tahminler ciddi rezervler olabileceği yönünde. O halde yukarıdaki ülke profillerini göz önüne alarak konuya bu açıdan bakarsak Arap Baharı, Suriye melesi ve Lübnanlaşma olgusu dahil bölgede yaşananlar tesadüf olabilir mi?