Ayşe Böhürler: Hangi cumaya koşuyoruz…

Ayşe Böhürler: Hangi cumaya koşuyoruz…

Diyanet ilginç bir reklam yapmış. Hangi cumaya koşuyoruz sorusunu soruyor. İçeriğini ve verdiği mesajı

الجيش اليمني يسيطر على شرق أبين ومقتل عنصر من 'الحزام الأمني'
وزير الصناعة التركي يختبر أول منطاد حراري محلي الصنع
خفر السواحل التركي يضبط 39 مهاجرًا غير نظامي غربي البلاد

Diyanet ilginç bir reklam yapmış. Hangi cumaya koşuyoruz sorusunu soruyor. İçeriğini ve verdiği mesajı çok beğendim ama takıldığım yerler var. Kafama takılan şey ise yeni çağda ‘’İslam’ı nasıl anlatmak gerekir sorusu. İbadeler için ‘’reklam yapma’’ fikri bende soru işaretleri uyandırıyor…

Belki de bugünlerde Hristiyanlığın, kapitalizme destek olacak şekilde nasıl yeniden yapılandığını anlatan programlar çektiğimiz için konuya daha hassas yaklaştım… Ve bu konu üzerinde çalışırken Mustafa Özel ‘in Nihayet Dergisi’nin Kasım sayısında yayınlanan ‘’ Din İlerlemeye Engel midir’’ başlıklı yazısından da çok faydalandım. M. Özel Weber, Sombart, George Weigel gibi yazarların çalışmalarını ortaya koyarak Protestanlığın ve Katolikliğin kapitalizmin önünden nasıl çekildiğini, seküler burjuvalar kadar püriten vaizlerin onu nasıl manevileştirmeye çalıştıklarını anlatıyordu. Reklam içerik olarak bu anlayışın zıddı bir mesajı telkin etse de yine de konuya daha dikkatli yaklaşmaktan yanayım.

Reklam işi bir çözüm arayışı ama doğru kanal mı doğru yöntem mi tartışılır. Bizim kendi mantığımızla gidiyorsa ‘’niye olmasın’’ da diyebiliriz. Bunu yaparken bulunduğumuz mecranın ruhunu belki daha çok tanımak gerekir. Reklam ile dolaşıma sokulan her ürün bir tüketim nesnesine dönüşür. Tebliğin yaptığını yapabilir mi? Araç amaç ile bu noktalarda buluşabilir mi? Soru çok, cevapların da çeşitli olduğuna eminim.Bu video yeni çağda İslam ‘’hangi yollarla nasıl anlatılmalı’’ konusuna daha çok kafa yormaya vesile olduğunu düşünüyorum.

INSTATÜRBANLILARIN KOCALARI BABALARI KİM?

İnstagramda ‘’hayatlarına reklam alan’’, tüm günlerine, özel anlarına pazarlanacak bir ürün gibi bakıp bu üründen büyük paralar kazanan türbanlılar üzerine tek bir çalışma biliyorum. Henüz hazırlık aşamasında olduğunu bildiğim bu çalışma yayınlandığında belki bakış açımız da farklılaşır. Ancak gördüklerimiz ‘’üretilmiş gerçeklik’ üzerinden yeni bir dini hayatın kurgulandığını gösteriyor. Sahici olmasına gerek olmayan bir hayat bu!

Fatma Karabıyık Çarşamba günkü çarpıcı yazısında belirttiği gibi meselenin görünenler kadar ailenin içindeki babaları kocaları ilgilendiren bir tarafı var. Bu “yeni kadın”a eş olan “yeni erkekler” kim! Paraya para demeyecek lüks harcamalarına, eşlerinin savurup saçma özgürlüklerine güç yetiren… Ama kendilerini bir özne olarak inşa etmeye gelince işte orada çaresizliğin dibini bulan, kendilerinden “yeni” sıfatı esirgenen “yeni kadın”ın yanındaki o sükutu kendine zehir genç erkekler… Şallı kızları dillerine dolayan hacılar, hocalar, ağabeyler, amcalar! Siz instatürban fenomen eşi olmak ne kadar zor hiç düşündünüz mü? Eşine “takipçi” olmuş bütün o kitle için, susarak ve gerektiğinde sadece tebessüm edip onaylayarak var olmak… Niye düşüneceksiniz ki neticede instatürbanlar “çalışma” günahından beri olduğuna göre yaptıkları her şey “beğeni” konusu…

Muhafazakar kesimi yakından tanıyan birisi olarak o kocaları, babaları doğrusu ben de çok merak ediyorum. Burada önemli olan bir diğer soru da sosyal medyanın sunduğu yaşıyormuş gibi olma kurgusuna bu kadınları bu kadar gönüllü kılan ne?

MUHAFAZAKARLARIN KIRILMASI 28 ŞUBATLA DEĞİL, DİJİTALLEŞMEYLE OLDU

Fatma Karabıyık beş ay önce Türk Kahvesi programında konuğum olmuştu. Oradaki tesbitleri de çok çarpıcıydı. Muhafazakar kesimin, İslamcıların kırılma yaşamasında 28 Şubattan daha çok dijitalleşmenin etkili olduğunu söylüyordu. Göz ardı ettiğimiz bu başlık çerçevesinde not aldığım cümleleri paylaşmak istiyorum. Sanırım bugün hala başka yerlere bakıyoruz.

‘’Çağ iletişimsizlik çağı bu iletişim sağlamıyor iletişimi fakirleştiriyor. Teknoloji idrak anını öldürüyor, zamanı, yaşananı, içimizi görmüyoruz. Hikaye etmek için idrak anı gerekir. İdraki olmayan günümüz insanı teknolojiyle olmamış bir şeyi inşa ediyor. Sosyal medya sağduyuyu kaybetmeye sebep oluyor. Oysa sağduyu birlikte yaşamanın bilgisi ve yordamıdır. Bu cemiyet insanı olmaktır, hayat yordamıdır. Eğer gündelik hayatı yaşamazsak yapay olandan daha çok zevk alırız. Bu yeni bir şey değil ki… Muhyiddin Arabi insanın duyuları yanılır ‘’gübre böceğini gül yaprağının üzerine koymayacaksın’’ der. Bu çağın gerçeği budur ne yapalım diye kabullenmek yerine, basireti ve sağduyuyu kaybetmemek, gül yaprağının kıymetini bilmek gerekir…’’ diyordu.