Rahip Brunson’ın dedeleri İzmir’e 15 Ocak 1820’de, yani 200 yıl önce geldi. 27 Haziran 1810 yılında ku
Rahip Brunson’ın dedeleri İzmir’e 15 Ocak 1820’de, yani 200 yıl önce geldi. 27 Haziran 1810 yılında kurulan Amerika Yabancı Misyon Temsilcileri Birliği (ABCFM) üyesi iki misyoner Pliny Fisk ve Levi Parsons, Anadolu’nun kapısı olarak gördükleri İzmir’e gelerek, tüm dinsizleri, Müslümanları, Musevileri ve Protestanlık dışındaki tüm Hristiyan mezhep ve tarikat mensuplarını doğru yola davet edeceklerdi. Kısa adı Amerikan Board olan bu örgütün üyeleri, İzmir üzerinden Anadolu’ya, oradan Kudüs başta olmak üzere tüm Orta Doğu ve Asya’ya yayılacaklardı.
Bu düşüncelerle 1820’de İzmir’e gelen Amerikan Board misyonerleri, İzmir ve çevresinde faaliyetlere başladılar. Burdur, Manisa, Afyonkarahisar, Isparta gibi çevre bölgelerde özellikle Osmanlı tebaasına bağlı Rum ve Ermeni cemaatleriyle ilişki kurdular. İzmir ve çevresinde eğitim faaliyetleri gerçekleştirdiler. 1800’lerin sonuna gelindiğinde Amerikan Board’un misyonerleri Anadolu’nun tamamına yayılmış yüzlerce okul açmışlardı.
Amerikan Board’un açtığı okulların tamamı Osmanlı aleyhindeki faaliyetlerin merkeziydi şüphesiz. Ancak konumuz İzmir olduğu için İzmir’deki okullar üzerinde durmak lazım. Misyonerlerin 70 yıllık eğitim çalışmalarının neticesinde 1891 yılında İzmir’de açılan İzmir Uluslararası Koleji yüksekokul standartlarında kuruldu. Kolejin öğrencilerinin büyük çoğunluğu Ermeni ve Rumlardan oluşuyordu. İzmir Uluslararası Koleji’nin eğitim hayatına, 1934 yılında Tevhidi Tedrisat Kanunu’nun gereklerini yerine getirmediği için son verildi.
1906 yılında İzmir’de yaşanan olayların da merkezindeydi İzmir Uluslararası Koleji. Ermeni Hınçak ve Taşnak yapılanmasının adeta insan kaynağıydı İzmir Uluslararası Koleji. Apostolik Ermeni Kilisesi’ne yapılan baskında silah ve mühimmat deposuna ulaşıldı. Baskında yakalanan Hınçak ve Taşnak üyeleri arasında Amerikan Board’un emrinde olan İzmir Uluslararası Koleji’nin çok sayıda öğrencisi de vardı. Tarihçiler karşısında haddimizi aşmayalım ama İzmir’deki bu olayların, 1915’e giden yolun taşlarının döşenmesinde önemli rol oynadığı söylenebilir.
Evet, İzmir’in tarihi geçmişi ile ilgili niye böyle bir giriş yaptığımız malum. İzmir’de Alevi bir vatandaşımızın kapısına yazılan malum yazı. Benzer provokasyonlar daha önce de Türkiye’nin muhtelif yerlerinde ne yazık ki meydana gelmişti. Ancak İzmir’i diğer illerden ayrı değerlendirmek ve buradaki olaylar üzerinde çok daha hassas durmak lazım. Yazının girişindeki tarihi olayları hatırlatma amacım da bundan.
İzmir, tarihin her döneminde çeşitli devletlerin siyasi ve dini iştahını kabartmıştır. Amerikan Board da o iştahla misyonerlerini 200 yıl önce bu bölgeye gönderdi. Rahip Brunson da 200 yıl sonra aynı motivasyonla İzmir’deydi. İzmir bu yüzden karanlık hesap içinde olan tüm örgütlerin mesken tuttuğu yer olmuştur.
Türkiye’de olduğundan farklı görünen, tapınaklarında başka, kamuoyunda başka olan, gizli hesabı olan, gizlenmek için kılıktan kılığa giren örgütler, ana merkez olarak İzmir’i seçmişlerdir. Masonluğun merkezi İzmir’dir, Sabetayların merkezi İzmir’dir, Fetullahçı hainlerin yeşerdiği yer İzmir’dir. Çünkü 200 yıl önce ne yazık ki İzmir’e bu kötülük tohumlarını ekenler, hâlâ vazgeçmiyor.
100 yıl önce Kurtuluş Savaşı’nın neticelendiği İzmir’de hayalleri suya gömülenler, yeniden dirilmenin hesabı içine girdiler. Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı tüm sıkıntıların temelinde işte bu anlayış yatıyor. 200 yıl önce dedeleri gibi İzmir’den girip tüm Anadolu ve Asya’ya açılanlar, Kurtuluş mücadelesiyle kesintiye uğrayan hayalleri için 100 yıl sonra tekrar İzmir’i seçmiş olabilir.
İzmir’de o evin kapısına yazılan yazıyı ve amaçlanan provokasyonu çok çok ciddiye almamız lazım. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, “O yazı bizim kapımıza yazıldı” diye tepki gösterdiler. Evet, İzmir Anadolu’nun kapısıdır ve Anadolu hepimizin evidir. Dolayısıyla o yazı hepimizin kapısına yazılmıştır.