Ağustosböceği mi karınca mı

“17. yy hikâyecilerinden La Fontaine, bir Doğu hikâyesi olan ‘Ağustosböceği ile Karınca’yı

Iraqi parliament approves PM's resignation amid protests
AB'den İngiltere'ye Brexit uyarısı: Bu son erteleme olabilir zamanı…
Pompeo urges Egypt to respect freedom of press after journalist…

“17. yy hikâyecilerinden La Fontaine, bir Doğu hikâyesi olan ‘Ağustosböceği ile Karınca’yı taban tabana zıt olarak Batı’ya uyarlamıştır.

Doğu hikâyesinde karınca hırs ve aç gözlülüğü temsil ederken, Batı’ya uyarlanmış şekliyle kışlık yiyeceğini durup dinlenmeden yuvasına taşıyan karınca; çalışkanlığın ve uzak görüşlülüğün timsalidir.

Bu hikâyeden de anlaşılacağı üzere, Batı kendine yeni insan tekini oluşturma peşine düşmüştür.

17 ve 18. yy düşünürleri insanlığın ilerlemesi için, insanların bencil ve açgözlü olmaları gerektiğini söyler.”

Yukarıdaki alıntı Sezai Karakoç’un “İslam Toplumunun Ekonomik Strüktürü’ isimli kitabını değerlendiren Ömer Akyıldız’ın İslam İktisadı.net sitesindeki inceleme yazısından.

Şiirden hikâyeye düşünceden denemeye kadar uzanan geniş bir yelpazede eserler veren Sezai Karakoç’un “İslam Toplumunun Ekonomik Strüktürü’ isimli kitabında din, tarih, sosyoloji gibi alanların yanı sıra ekonomi gibi teknik bir alanda da çok önemli tespitler yer almış.

Yazıda dikkatimi çeken bölümleri paylaşıyorum;

**

Kapitalizmde amaç üretim yapmak değil sermaye çoğaltmaktır.

Bu açıdan kapitalizm insanların ihtiyaçlarını artırmak için cinsellik ve bencillik gibi insanın tahrik edici hislerini kullanmaktadır.

Böylece insanın biyolojik ihtiyaçlarının yerine psikolojik ihtiyaçları konarak sonsuz tüketim ortaya çıkartılmak istenmekte ve üretimle yola çıkan kapitalizm, tüketimle sonuçlanmaktadır.

Komünizmde ise esas amaç tüketimdir.

Fertler arasında yapılacak eşit dağıtımın, tüketimi asgari seviyeye indireceği düşünülmüş ancak insani realiteler ve engellenemeyen istekler tüketimi hızlandırmış, bu da üretime yansımıştır.

Tüketimle yola çıkan komünizm ise üretimle sonuçlanmıştır.

**

İslâmi ekonomi sisteminde ferdin mutluluğu, içinde yaşadığı toplumun huzur, refah ve mutluluğu ile bir bütünlük arz eder.

İslâm’da kişinin yaşama tarzına çizilen sınırlar ve verilen standart, aşağı yukarı kendiliğinden bir tüketim eşitliği doğurmaktadır.

Lüks, israf ve gösterişin yasak olması; zengin bir Müslüman ile fakir bir Müslüman arasında yaşama farkını çok azaltır.

**

Kapitalizme göre mülkiyet mutlak anlamda tek kişiye aittir.

Sezai Karakoç bu mülkiyet üzerindeki sınırsız tahakküm arzusunu insanı ilahlaştırma olarak görmektedir.

Komünizmde ise mülkiyete kimse elini süremez olsa da esasında komünizm, diliyle mülkiyeti reddederken, kalbiyle o kadar yüceltir ki, tek insanı ona layık görmediğini belirtir.

Karakoç mülkiyete böyle bir anlayışla yaklaşmayı ise eşyayı ilahlaştırma olarak görür.

**

İslâm’ın insan ve eşya telâkkisi ve mülkiyet anlayışının bu iki doktrinden de tamamen farklı olduğunu belirten Karakoç’a göre; İslâm’da mal üzerindeki mülkiyet üç katlıdır: kişinin, cemiyetin ve Allah’ın.

Her şeyden önce mal Allah’ındır, sonra cemiyetindir, en son kişinindir.

Kişinin arzusunu cemiyet kaideleri, cemiyetin arzularını ise ilâhi kaideler sınırlar.

Bu şekilde İslâm’da mülkiyet olgusunun Müslüman zihninde Allah’ın emâneti ve imtihan vesilesi olduğunu vurgular.

**

İslâm’da kıymetlerin ölçüsü erginlik ve erdem(fazilet)dir, Batı sisteminde ise madde.

Kapitalizmde bu para, komünizmde eşyadır.

İkisinin arasındaki fark, elde etme farkıdır.

Bir Müslüman ise, başkasının hakkının kendisine geçip geçmemesinden korkar.

Böyle bir zihin dünyasında ihtirasa ve açgözlülüğe yer olmadığı için kişi maddenin geçici görüntüsüne kapılmadan çalışır.

Kazanç, İslâm’da emeğe dayanır.

Sermayenin emeksiz ve risksiz kazancı olan faiz gelirinin yasak olmasının temel amacı fertlerin iktisadi faaliyetlere ve üretim sürecine katılmasını sağlamaktadır.

Sermaye ancak emekle birleşerek çalışırsa meşrudur.

Helal kazanç temel prensiptir.

Aynı zamanda servetin sadece zenginlerin elinde dolaşan bir güç olmaması bir ilke olarak benimsenir.

Yani servetve mülkiyet yaygınlaşmalıdır.

Hem geliri, hem de serveti sürekli bir şekilde vergilendirerek, bu vergiyi de (zekat) zengin sınıftan fakir sınıfa transfer ederek, emekle sermaye arasında, emeğe öncelik veren bir uyum ve denge sağlar.

**

Batı bizi kültür istilasıyla bencil, açgözlü, ezik, cahil ve yoksul bırakmayı başarmış.

Anlaşılan biz yani Müslümanlar, yani İslam dünyası, anlayış ve zihniyet bakımından bayağı dönüş-türül-müşüz!