Ömer Lekesiz: Dolduruşa gelmek

Dolduruşa gelmek, argoyu mekan edinmiş terimlerden birisi. Dolduruşa getirmek, dolduruş yapmak, dolmuşa bin(dir)mek, dolmu

Ege Denizi’nde 37 saat mahsur kalan kadın şeker yiyerek hayatta kaldı
Mahremiyet tüketiliyor
Morocco's king calls for lifting of Gaza blockade

Dolduruşa gelmek, argoyu mekan edinmiş terimlerden birisi.

Dolduruşa getirmek, dolduruş yapmak, dolmuşa bin(dir)mek, dolmuşa gelmek / getirmek’le aynı soydan bir terim olarak, asıl kaynağı doldurmak kelimesidir. Doldurma’nın argodaki karşılıklarını burada vermem edeben mümkün olmadığından, merak edenleri Hulki Aktunç’un Büyük Argo Sözlüğü’ne yönlendirerek, oradan sadece Dolduruşa gelmek ve getirmek terimlerinin karşılığını vermekle yetinelim:

Dolduruşa gelmek: Aldanmak, kanmak; özellikle kendisinin ya da bir eşyasının nitelikleri konusundaki abartılı sözlere kanmak.

Dolduruşa getirmek: (Birisinin) Kanmasını, aldanmasını sağlayacak şeyler söylemek.

Zikrettiğimiz terimlerin fiilerindeki (gelmek –getirmek, binmek– bindirmek) geçişliliğe bakarak söylersek, doldurulanın doldurmaya ve ya dolanın doldurulmaya (fiilin faile – failin fiile) evrilmesi de neredeyse karşılıklı ve kaçınılmaz bir durumdur.

Bu manada, imparatorluk bakiyesi bir toplumun mensupları olarak merhamet, dayanışma, yardımlaşma, düşenin elinden tutma, dövüleni arkalama vb. insani hassasiyetler konusunda gayretkeş olanlarımızın, şu modern (sahtekar, ikiyüzlü, kalleş) dünya şartlarında maruzu olmak istedikleri veya maruz kaldıkları dolduru(lu)şların sayıca çokluğu malumdur.

Güncel bir örnek vermemiz gerekirse:

Herkesin malumu olduğu üzere İstanbul Şehir Üniversitesi, iktidar gücüyle elde ettiklerini, yine iktidarın uygun bulmamasıyla kaybedince, kredi borçlarını ödeyemez, elemanlarına maaş veremez hale geldi. Bu nedenle YÖK de bu üniversitenin faaliyet iznini iptal edip, yönetimini, garantörü olan Marmara Üniversitesi Rektörlüğü’ne devretti.

Aylardır üniversitenin adı etrafında (deyim yerindeyse bir kaşık suda) kopartılmak istenen fırtına gayretleri de bu sayede bitmiş oldu.

Fakat, dolduruşa gelmek ve getirmek babında mesele hâlâ bitmedi. Zira, ilgili olayın başlangıcından sonuna kadar hakim olan, dolduruşa gelmenin ve getirmenin özü, mahiyeti, maksadı ve şekli ortadan kalkmadı.

Sosyal medyada biri şöyle diyordu örneğin: “Bugün Şehir Üniversitesi hakkında konuşmayan entelektüeller, bundan sonra asla konuşmasınlar.”

Bunu, “dolduruşa gelenin dolduruşa getirmesi” şeklinde okuyup, dudak büküp es geçebiliriz elbette ama muhatapları ve etki düzeyi iyi hesaplanmış bir dolduruş olması bakımından es geçemeyiz.

Zira vurgu entelektüel olma (sayılma) üzerinden. Buna göre, 1-Enetelektüel sayılmanın şartı bugün’e indirgenip, entelektüellik heveslilerine mahsus liste oluşturulduğu ima ediliyor ki, “entelektüel olmak için ‘bugün’ yetiştiştin yetiştin, yetişemedin kaybettin” demeye getirliyor, 2-Benzer şekilde, ikitidar muhalifi olanlara yeni bir konuşma alanı açılarak, ilgili herkes için entelektüellik payesi altında konuşma hakkının tahakkuku veya entelektüelliği ebediyyen kaybetme şartı koyuluyor.

Bir de basın ayağından bakalım bu dolduruşa gelenin dolduruşa getirmesi’ne:

Birileri, daha Danıştay bile kararını açıklamamışken, idari bir emirle Şehir Üniversitesi’ne kayıtlı arazideki tapuda mülkiyet değişikliği yapıldığını söylüyor. Bu bir bilgi, bir tespit sonuçta, bunda bir sorun yok. Ama onun derdinin bilgi vermek, bir tespitte bulunmak olmadığı, hemen bir sonraki paragrafta ortaya çıkıyor: “Ülkemizin hukuksuzluk, adaletsizlik, özgürlükler alanında geçmiş sicili pek iyi sayılmaz. Yaşanan hukuksuzluklara, adaletsizliklere, yargının siyasallaşmasına dair tonlarca örnek hukuk tarihimize kara bir leke olarak geçmiştir.”

İşte size mezkur konuda muhteşem bir örnek.

Konu, yüzlerce üniversiteden sadece bir ünivesitedir! Garantör üniversiteye devir meselesi de ilk değildir, son da olmayacaktır.

Şimdi o birisine: Haliç Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi’ne (garantör üniversite) devredilirken sen hukuksuzluğun, adaletsizliğin, yargının siyasallaşmasının neresindeydin ve sözüm ona bu devir tonlarca (az bir ağrılık da değil hani) olumsuz örnek cinsinden, hukuk tarihine kara bir leke olarak geçerken çayda çıra mı oynamaktaydın, diye sormanın yeridir ama, biz yine de o birilerini utandırmama adına bunu sormamalıyız.

Ama şunu sorabiliriz:

Başbakanlık gücünü kullanarak, kamu arazisini mezkur üniversiteye tahsis ediverenlerin devrinde adaletin kazandığı olumlu hal kaç tondu? Hem sen adalet bu sayede zirveye taşınırken neredeydin? Onun ağırlığından senin omuzlarına binen yük kaç kiloydu?

Dolduruşa gelmek ve getirilmek diye başlamıştık yazımıza.

O halde şu temenni ile bitirelim: Rabbimiz bizi dolduruşa gelen ve getiren olmaktan muhafaza buyursun.