ABD ile anlaşma istenildiği gibi gidiyor mu?

ABD ile anlaşma istenildiği gibi gidiyor mu?

Perşembe günü ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ve beraberindeki heyetin Ankara’ya yaptığı &cce

الرئاسة اللبنانية تأجل الاستشارات النيابية لتكليف رئيس وزراء جديد
من إسطنبول.. الآلاف يشاركون بمسيرة دعمًا للمعتقلين بالسجون المصرية
Aslan’da Ben Arfa harekatı

Perşembe günü ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ve beraberindeki heyetin Ankara’ya yaptığı çalışma gezisinden Barış Pınarı Harekâtı’na 120 saatlik ara verilmesi kararı çıktı.

ABD tarafı, biraz da bu anlaşmayı kendi iç kamuoyuna ‘satmak’ için ‘ateşkes’ tabirini kullansa da, Ankara bu ifadeyi sahiplenmeyi reddediyor, yerine ‘pause/duraklama’ tabirini kullanmayı yeğliyor.

Nasıl ifadelendirildiği çok da önemli değil.

Önemli olan, masada sağlanan anlaşmanın, sahada da arzu edilen sonuçlarının görülmesi.

Perşembe günü yapılan yoğun müzakereler sonucu ortaya çıkan anlaşma, Ankara’da tatmin edici bulunuyor.

Beştepe’de yapılan görüşmeler biter bitmez kendisine ulaştığım üst düzey bir Türk yetkili, “Bir anlaşma var ve bu iyi bir anlaşma” diyerek, memnuniyetini dile getirmişti.

Dün sabah Kanal 7’de yaptığımız Başkent Kulisi programında ağırladığımız Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ise, hem harekâtın kazanımlarını hem de bu mutabakatı kastederek “Bir taşla 10 kuş vurmak” teşbihinde bulundu.

Peki, anlaşma sahada arzu edildiği gibi uygulanabiliyor mu?

YPG’nin geri çekilip çekilmediği sağlıklı bir şekilde gözlemlenebiliyor mu?

Perşembe gününden bu yana her şeyin yolunda gittiği söylenemez.

Ankara, anlaşmanın garantörlük sorumluluğunu üstlenen ABD makamlarına çekilme için gereken yerlerin koordinatlarını verdi.

Ancak, terör örgütü taciz ve saldırı girişimlerini sürdürüyor.

Dün, bu saldırılar sonucu bir asker şehit oldu, bir binbaşı da yaralandı.

Beş günün sonunda, yani çarşamba sabahı nasıl bir sonuçla karşı karşıya kalınacağı görülecek.

Ama her durumda, yani PKK/YPG çekilse de, çekilmese de Ankara harekâtın belirlenen hedefler çerçevesinde tamamlanması kararlılığını koruyor.

120 saat sonunda çekilme işlemi biterse, hedeflenen bölgelerde kontrol sağlanır, harekât da biter, bitmezse, ilk 9 gün ne olduysa, o olanlar kaldığı yerden devam eder.

“BÜYÜK BİR OYUNU BOZDUK, GÜRÜLTÜNÜN SEBEBİ BUDUR”

Dün sabah yayınlanan programda Çavuşoğlu’na Barış Pınarı Harekâtının hedefleri, varılmak istenen sonuçları ve bu harekâtın uluslararası alanda çıkardığı ‘gürültüye’ dair arka arkaya sorular sordum.

Kendisi, bu gürültünün sebebini, “büyük bir oyunun bozulmasına” bağladı.

Şöyle dedi:

“Barış Pınarı Harekâtı’nı Zeytin Dalı Harekâtımızdan on kat daha fazla anlattık uluslararası topluma. Daha önce bildirimde bulunmadığımız yerlere de bildirimde bulunduk. Peki, neden o zaman tepki azdı da şimdi çok fazla? Çünkü büyük bir oyunu bozduk. Bu gürültünün sebebi budur. Burada bir PKK devleti kurduracaklardı.”

“Burada bir PKK devleti kurduracaklardı” ifadesine dikkatinizi çekmek isterim.

Dört buçuk yıldır Ankara’da başta Cumhurbaşkanı olmak üzere en üst perdeden sık sık tekrarlanan bir cümle bu.

“Buna açık diplomasi mi diyeceğiz” diye sordum, Çavuşoğlu: “Evet” dedi.

ÖYLE BİR MEKTUBUN GİDECEĞİ YER ÇÖP KUTUSUDUR

Bir Trump fenomeni var karşımızda.

Bir dediği diğer dediğini tutmayan, bazen güzellemeler yapıp, bazen tam tersi tehdit diline başvuran, yerleşik üslup kalıplarını yerle bir eden bir ABD Başkanı.

En son 9 Ekim’de gönderdiği Amerikan basınına sızınca öğrenilen mektup meselesi.

Bakan Çavuşoğlu’na, bu mektuba gerekli cevabın verilmediği yönünde muhalefetten gelen eleştirileri hatırlattım.

“Öyle bir mektubun gideceği yer çöp kutusudur” dedi.

“Öyle mi oldu” diye sordum, biraz örtülü bir dille teyit etti.

İşin aslı, toplamda Türkiye ile ilgili konularda Trump’ın ne yaptığı, ne dediğinden daha fazla önem taşıyor.

2016’da kendisi değil de Clinton seçilseydi, ne olurdu, nasıl davranırdı, PKK kuşağı projesi nasıl ilerlerdi, Türkiye nereye kadar tek başına hareket edebilirdi, ABD böyle bir operasyona karşı nasıl bir pozisyon alırdı?

Arka arkaya zihinlere üşüşen bu soruların güncel yanıtı ortada.

Trump, rahatsız edici bir üslupla hareket etse de, sonuçta “öbür müttefikimizi sattın” suçlamalarını göğüsleyerek bu harekâta yeşil ışık yaktı.

TRUMP ERDOĞAN’IN TOPLADIĞI KALABALIKLARI NASIL TOPLAYACAĞINI HESAPLIYOR

9 Ekim mektubuna Barış Pınarı Harekâtı için düğmeye basılarak zaten bir yanıt verilmiş durumda.

Bu böyle iken ‘köprüleri atacak’ kadar ileri gitmek, ne akıllıca olur, ne de sonuç getirici.

Öğrendik ki Trump, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın büyük kalabalıklar toplayarak yaptığı mitingleri ilgiyle izliyor, Türk muhataplarıyla görüşmelerinde “Bunu nasıl yapabiliyor” diye soruyormuş.

Belli ki ikinci dönem seçimlere hazırlanırken kendisi de aynı şeyi yapmak istiyor.

Çavuşoğlu şöyle diyor:

“Cumhurbaşkanımız’ın bu kadar kalabalık insanları nasıl topladığını merak ediyordu, söylüyordu da. Şimdi görüyoruz, diğer başkanlardan farklı şekilde büyük salonlarda mitingler yapıyor.”

ABD Başkanlık seçimlerine hazırlanan adayların birkaç yüz kişilik kalabalıklara hitap edebildiklerini daha önceki kampanyalardan biliyoruz.

Trump, bu rakamları birkaç bin kişiye kadar çıkarabildi.

Ama belli ki, birkaç yüz bin, birkaç milyon kişiyi toplayıp mitingler yapmak gibi bir hedefi de var.