Türkiye’nin Suriye’de başlattığı Barış Pınarı Harekatı’ndan sonra dünyanı
Türkiye’nin Suriye’de başlattığı Barış Pınarı Harekatı’ndan sonra dünyanın gösterdiği anlamsız tepkiye şahitlik ettiğimiz bir haftayı geride bıraktık. Amerikan Temsilciler Meclisi’nde Türkiye aleyhine alınan yaptırım kararları ve köşeye sıkışan Trump’ın Türkiye aleyhine peş peşe attığı tweetlerle ekonomik tehditlerde bulunması piyasaları biraz olsun tedirgin etti. Ancak, ne ABD Başkanı Trump’ın akşam başka sabah başka yaptığı tutarsız açıklamalarla yaptığı tehditler ne de ABD yönetiminin Türkiye’ye yönelik olarak bir dizi yaptırım kararı alması, Türkiye para piyasalarında korkulan etkiyi yaratmadı.
Bu söylediklerimi piyasanın verdiği tepkiyle de teyit edebiliriz. 9 Ekim tarihinde Barış Pınarı Harekâtı başladı ve hemen arkasından Trump’tan Türkiye ekonomisini çökerteceğine dair tweet geldi. Fakat piyasalar bu tweetlere çok tepki vermedi. Öyle ki aynı gün Türkiye’nin 5 yıl vadeli ülke risk primi CDS 401 bp seviyesine yükselirken, USD/TL paritesi 5,90 direncini test etti ancak kalıcı olamadı ve sonrasında 5,84 seviyesine geri döndü. Birkaç gün sonra 14 Ekim tarihinde ise ABD Başkanı Trump Türkiye’ye yönelik yaptırımlar için hazırlanan başkanlık kararnamesini imzaladı. Bu imzayla birlikte ABD Hazine Bakanlığı; üç bakan (Hulusi Akar, Fatih Dönmez ve Süleyman Soylu) ve iki bakanlık (Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Millî Savunma Bakanlığı) ile ilgili yaptırıma gidileceğini, çelik tarifelerinin %50’ye çıkarıldığını ve ticaret hacminin 100 milyar dolara çıkarılması için yapılan görüşmelerin durdurulduğunu belirtti.
Diğer taraftan AB Konseyi de yine 14 Ekim’de, Türkiye’yi Kuzey Doğu Suriye’deki askerî harekâtını durdurmaya ve güçlerini geri çekmeye çağırdı. Devamında ise, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetlerini hedefleyen kısıtlayıcı önlemler konusunda anlaştığını duyurdu.
Yaptırımlar için özellikle başkanlık kararnamesi imzalanması sonrası, USD/TL kuru tekrar 5,9276 seviyesine, CDS oranları 413,043 bp seviyesine yükselerek bir miktar bozulma gösterse de sonrasında yatay bir seyir izlemeye başladı. Operasyonun başladığı hafta 413,043 bp seviyelerine kadar yükselen CDS’ler 400 bp seviyesi üzerinde kalıcı olamadı ve haftayı 394 bp seviyelerinden kapattı. 17 Ekim tarihinde Amerikan yetkilileriyle yapılan görüşme sonucunda varılan mutabakat sonrası ise; Dolar/TL kuru 5.77’ye, ülke risk primi CDS’ler de 390.109 bp’na kadar düştü.
Evet gördüğümüz gibi ABD’nin yaptırım paketini bahane eden ABD menşeli rating kuruluşları ve yatırım fonları, TL’yi zayıflatarak ekonomik dengeleri bozma emellerine bu kez ulaşamadılar. Geçmiş dönemlerde bu tip girişimlerle kısa sürede sonuç alan bu kurumlar, alınan tedbirlerle bu sefer çok etkili olamadılar.
İş dünyasında yaptırımların şimdilik ticareti etkilemeyeceği görüşünün hâkim olması da oldukça anlamlı. Çünkü, ABD’ye gerçekleştirilen yaklaşık 1,5 milyar dolarlık çelik ihracatı sektör için hayati bir öneme sahip değil. Daha önce ABD’nin bu yöndeki kararı nedeniyle, zaten çelik ihracatı büyük oranda Uzakdoğu ve Ortadoğu ülkelerine yönlendirilmişti. ABD ile ticaretin 100 milyar dolara çıkarılması kararının askıya alınmasının da pratikte hiçbir anlamı yoktu. Kaldı ki şu an 20 milyar dolar olan ticaretin kısa vadede 100 milyar dolara çıkmasını kimse beklemiyordu.
Ancak, burada dikkat çeken başka bir konu var. Şimdi konu Suriye iken AB’nin aldığı kararda Doğu Akdeniz’i gündem yapması, öte yandan ABD’nin aynı yaptırım kararları içerisinde Enerji Bakanı Sayın Fatih Dönmez’i işin içine katmasının anlamı ne olabilir? Bu olay bile alınan kararların sadece Suriye ile ilgili olmadığını, esas sıkıntının Türkiye’nin bölgede yükselen gücünün verdiği rahatsızlık olduğunu gösteriyor.
Aslında, ekonomik yaptırımlarla ülkelerin siyasi denge ve kararlarını değiştirme yönündeki modası geçmiş Amerikan politikalarının artık sonuç vermediği bir kez daha görüldü. Tabi bu tarz yaklaşımı sadece bize karşı değil. Bazı önemli ülkelere de ekonomik ve siyasi yaptırımlar uygulaması, (Kırım’ın işgalinden dolayı Rusya’ya uyguladıkları yaptırımlar, Venezuella’ya, İran’a, Çin’e, Katar’a, Kuzey Kore’ye hatta AB’ye) artık dünyada hem tepki çekiyor hem de anlamını yitiriyor. Dolayısıyla hiçbir alt yapısı ve siyasi gerekçesi olmadan sadece Trump’ın kafasına göre uygulamaya kalktığı bu yaptırımların, bumerang gibi çok yakın bir tarihte dönüp ABD’nin kendi ekonomisini vurması kesin gibi görünüyor.