Divriği Ulucamisi ve Darüşşifası hakkında yazdığım (ve henüz bir sonuca da bağlamadığ
Divriği Ulucamisi ve Darüşşifası hakkında yazdığım (ve henüz bir sonuca da bağlamadığım) yazıları takiben, Arslan Karadayı’dan bir e-posta mesajı aldım.
Cinsdergimizin yazarlarından olan Karadayı, Eskişehirli. Seyyid Battal Gazi Vakfı’nda Genel Sekreterlik yapmış bir tekstil mühendisi.
İlk ve ortaokulu okuduğu Seyitgazi, hayatı tanımaya çalıştığı yıllarda burada olması bakımından, üzerinde derin etkiler bırakmış. Mesajında, “İlk Kur’an dersimi bu ilçede aldım. Sabah namazlarında hocalarımız teşvik ederlerdi, camiye giderdik. Namaza gelenlere ödül olarak ezan için hoca ile birlikte minareye çıkma hediyesi verilirdi” dediğine göre belli ki, ilk göz ve kulak terbiyesini Seyitgazi’de almış örneğin.
Mesajının asıl konusu da Seyitgazi’deki tarihi emanetlerimiz zaten. Yazı diline uygunlaştırmak için birkaç küçük müdahalede bulunduğum mesaj metninde şunları iletti Karadayı:
“Seyitgazi’nin merkezinde, Seyyid Battal Gazi Külliyesi var.
Bu yapı Bizans, Selçuklu ve Osmanlı yapılarını bir arada bulunduran nadide eserlerden birisidir benim nazarımda.
Bizans döneminden bir kilise, medeniyetimizin çok önemli bir nişanesi olarak yıkılmadan ya da herhangi zarar verilmeden günümüze kadar gelmiştir.
Hemen ön tarafta klasik enine uzun bir Selçuklu yapısı var. Üçlemeyi, Bursa’da sıkça gözlemleyebildiğimiz, özellikle Yeşil Cami’yi andıran dairesel Osmanlı mimarisi tamamlıyor.
Bir önemli özelliği daha var ki…
Anadolu Selçuklu Hükümdarı Alaaddin Keykubat’ın valideleri Ummuhan Hatun, Seyyid Battal Gazi için bir türbeyi inşa ettiriyor ve kendi kabri de burada bulunuyor.
Yavuz Sultan Selim’in, Mısır seferine giderken buraya uğradığı ve 4-5 gün kaldığı söyleniyor.
Yine başka bir konu…
Hacı Bektaşi Veli buraya geliyor ve Türkmenler’in burada yerleşmesi, ocaklar kurulması için talimat veriyor. Halen ilçe merkezine 5 km. kadar mesafede olan Sücaaddin Veli Türbesi de Arslanbeyli Mahallesi (eski Yapıda köyü)’nde bulunuyor.
Frig Vadisi – Yazılıkaya civarından doğan Seyit (Seydi) Suyu bu havzadan Sakarya’ya karışıyor. Frig Vadisi’ne gezmeye gelen Hollandalı bir turist ve eşi, orada bir otel kurmuşlar.
Bu topraklara dair… Endülüs, Cezayir, İran, Özbekistan deneyimi olan bir fakir olarak hissettiğim bir şeyler var hocam. Adını bir türlü koyamadığım (…) tanımlayamadığım bir şeyler var.
Şöyle ki…
İnsanlığın ilk emarelerinin yer aldığı Frig Vadisi burada.
Bahsettiğim külliyeler, hemen ileride Yunus Emre, Aziz Mahmud Hüdai gibi manevi büyüklerimizin memleketi Sivrihisar…
Ki Selmani Farisi de okuduklarımızdan öğrendiğimiz kadarıyla, Peygamber Efendimiz’e (sav) ulaşmak için çıktığı yolculukta, önce Bağdat’tan bu tarafa gelerek, Sivrihisar’da yolu göstermesini umduğu samimi bir keşişe birkaç yıl hizmet ediyor.
Bu detaylar da dahil bu topraklarda bir başka şeyler olduğuna inanıyorum. Buraların ince ince işlenmesi, incelenmesi gerekiyor sanırım.
Dünya, geceleri simsiyah ve ürkütücü görüntüye düşen katedrallerin ruhsuz hasıl ettiği sosyolojilerle her geçen gün daha fazla kaotik bir yere gidiyor.
Dünyanın kilidini çözecek şifreler ise Anadolu’da hocam.
Hissettiklerimi, düşündüklerimi belki şu fakir mailde tam dile getiremedim. Ancak sizin de katkılarınızla, bu fakirin az söylediklerinden, başkalarının çok şey anlayabileceklerini umuyor ve bunları emanet ediyorum.”
Anadolu, “Kültürlerin kesişme noktası” şeklindeki genel-geçer söyleyişlerin fevkinde, muhteşem bir havuz! ezelî irfan kitabının, her biri bir sayfa hükmündeki tarihi eserlerle okunmaya açıldığı mekan, Anadolu!
Hal böyle olunca, mezkur kitap bizleri şu soruyu sormaya memur kılıyor:
Nerede başlar ve nerede biter Anadolu?
Türkistan diyarı, Horasan illeri, Tebriz, Şiraz, Agra, Bağdat, kıblegahımız Mekke, Şam, Kudüs… Anadolu’nun başladığı yerlerden birkaçı…
Bitiş yeri, Arnavutluk’taki Berat mı? Yoksa Türk ahşap sanatının ürünü olan Yeni Han’ıyla Gırnata mı?
Anadolu’yu gereğince görebilmek için, zikrettiğimiz yerlerin daha da dışına mı çıkmak gerekir yoksa?
Örneğin bu manada kendi gerçeğim, Anadolu’yu Fas’ta, Marakeş’in Câmiu’l-Fenâ’sında keşfetmiş olmamdır. Zira mekan bir metafordur neticede ve çok uzaklarda iken ancak en yakınımız yanımızda olur ki, vatanımızdan daha yakınımız yoktur.
Selçuki dehası ve özgünlüğüyle Türkistan, Horasan, Hint, Fars ve Mezoptamya zanaatlarına, sanatlarına konulan son nokta Anadolu’dur ve aynı zamanda bu nokta Osmanlı zanatının, sanatının doğuşudur.
Kısaca, özenle okunsun diye, ince ince dokunmuşdur Anadolu’nun hayat kumaşı.