Bir haber: “Eğer hükümet onay verirse hayvan yetiştiricileri Afganistan’dan 150 bin çoban getirecek.” Bir
Bir haber:
“Eğer hükümet onay verirse hayvan yetiştiricileri Afganistan’dan 150 bin çoban getirecek.”
Bir ekleme:
Türkiye/İran sınırının İran tarafında Türkiye’ye geçiş yapmak için bekleyen yüzbinlerce Afgan var.
İlave:
Zaten Türkiye’nin başta İstanbul olmak üzere birçok şehrinde yüzbinlerce Afganlı mülteci var. Bunların neredeyse yüzde 90’ı kaçak göçmen.
Anadolu’nun birçok köyünde Afganlar yıllardır çobanlık yapıyor.
KÖYLER, KASABALAR BÜYÜK ŞEHİRLERE AKINCA…
Türkiye’de milyonlarca issiz iş ararken, mera sahipleri ve hayvancılar da çoban arayışı içerisinde. Ne garip değil mi? Çünkü, gençlerimiz çobanlık yapmayı kabul etmiyorlar. Hepsi büyük şehirlerde daha “muteber” işlerde çalışmayı kendilerine hedef olarak seçmişler.
Zira her gencimize “üniversite mezunu olmak” gibi bir hedef koyduk.
Bir şey daha yaptık. Başta İstanbul olmak üzere büyük şehirde yaşamayı özendirdik.
Böylece Anadolu’nun boşalmasına neden olduk. Artık köylerimiz, küçük kasabalarımız şayet turistik değilse yaşlılarımızın yazın ömür tükettiği beldelere dönüştü. Oralarda bırakın çocuk sesini gençlerin homurtusunu bile duymak artık imkânsız.
Bu özendirme şimdilerde karışımıza “ithal çoban”, “ithal ırgat” olarak çıkageldi maalesef.
8 YILLIK KESİNTİSİZ ZORUNLU EĞİTİM İLE NİTELİKLİ ARA ELEMAN YETİŞTİRMENİN ÖNÜ KESİLDİ
Kesintisiz eğitim yüzünden ara elaman yetiştiren kurumların köküne kibrit suyu döküldü.
Ara elaman ihtiyacı kaçak Afganlar gibi, yabancılardan sağlanıyor.
İnşaattan, turizme, hayvancılığa, sanayiye kadar bütün sektörlerde ara elaman ihtiyacımız var. Ve kendi insan kaynağımızla bunu temin etmemiz bugün itibariyle mümkün görünmüyor maalesef.
28 Şubat sürecinin ağır faturası sadece dindarlara çıkmadı bu ülkede… Çok farklı kesimler de ağır darbe aldı.
Son günlerde “ithal çoban”, “sanayide ara elaman ihtiyacı” gibi haberleri gördükçe 28 Şubat sürecinin “kesintisiz eğitim” modelinin bu ülkenin insan kaynağını nasıl da heba ettiğini tekrar hatırlamakta yarar var.
Geçtiğimiz günlerde bir vesile ile Milli Eğitim Bakanı (MEB) Ziya Selçuk ile bir çay içimlik sohbet imkanımız oldu. O sohbette konu elbette “Nitelikli ara eleman eğitimi”ne de geldi. Sanayide, turizmde hasılı tüm sektörlerde nitelikli eleman ihtiyacının karşılanması için gerekli “mesleki eğitim” de konuşmamızın gündemiydi.
Türkiye’deki eğitimli işsizlik sorununun başlıca nedenlerinden biri 28 Şubat sürecinde imam hatip liselerinin orta kısmının kapatılmasını hedefleyen “kesintisiz 8 yıllık eğitim modeli”dir.
Dönemin başbakanı kesintisiz eğitime karşı çıkanlar için “Aydınlıktan korkanlar yarasalar” demişti. “Yarasalar” tabirinin muhatabı sadece imam hatip liselerinin orta kısmının kapatılmasına karşı çıkan muhafazakarlar sanmayın. O dönemde meslek liselerinin orta kısımlarının köküne de kibrit suyu dökülmüştü. Yani tüm sektörlerde ara eleman ihtiyacı olan kesimler dönemin başbakanının “yarasa” tabirinin muhatabı olmuştu.
Kesintisiz eğitim yüzünden ne yerli otomobil sanayii ne tarım sektörü ne inşaat, ne turizm sektörü nitelikli ara elaman bulamaz hale geldi.
Sayın Ziya Selçuk, son dönemde turizm başta olmak üzere tüm sektörlerde nitelikli eleman ihtiyacını karşılamak için meslek liseleri açtıklarından söz etti. Hem de iş garantili meslek liseleri bunlar. Ama sözünün bir yerinde “kesintisiz eğitimin ceremesini çektiğimizi” söyledi.
Kesintisiz eğitim modeli bize 28 Şubat’ın bir dayatması olarak miras kaldı. Bu sistem ile nitelikli ara elaman ihtiyacı olan tüm sektörler eleman bulmakta zorluk çekiyor. Kesintisiz eğitim, daha sonra 4+4+4 formülü ile zorunlu 12 yıla çıkartıldı. Bu formül de maalesef çocuklarımızın neredeyse tamamına yakınını “üniversite” hedefine kilitledi.
Oysa, tüm sektörlerin güncel ihtiyaçlarına göre nitelikli meslek eğitimi veren okullar ile ara eleman ihtiyacı karşılanabilir böylece hem işsizliğin önüne geçilebilir hem de her öğrencinin ille de üniversiteyi bitirme zorunluluğu ortadan kalkabilir.
Yoksa, yakın gelecekte sadece Afganistan’dan çoban ithal etmek zorunda kalmayız. Suriyeli geçici misafirlerden inşaat amelesi, Mısırlı mültecilerden toptancı halinde hamal, Pakistanlı göçmenlerden marangozhanelerde hızarcı, Özbek ve Kırgız gençlerinden Antalya/Muğla hattındaki otellerde garson devşirmek zorunda kalırız.
Haksız mıyım?