Aşı yapılmalı mı yapılmamalı mı?

Son bir kaç yıldır sıklıkla duyduğumuz aşı karşıtlığı, tüm dünyada yayg&#

Germany's Merkel says Turkey important for NATO
17 saatlik mücadelesi yetmedi
Fırtına lider

Son bir kaç yıldır sıklıkla duyduğumuz aşı karşıtlığı, tüm dünyada yaygın hale gelen kızamık gibi hastalıkların artması ile insanları ikiye böldü. Aşıların gereksiz olduğunu hatta zararlı olduğunu iddia eden, farklı gerekçeler öne sürerek aşılar konusunda toplumda kafa karışıklığı oluşmasına neden olan aşı karşıtlığı ne yazık ki son yıllarda giderek daha çok taraftar toplamaya başladı.

Aşı karşıtlarının komplo teorilerini dillendirmedeki başarısı da şüphesiz aşı karşıtlığının etkisini artırmakta. Aşı karşıtlarının komplo teorileri ile baş etmenin en iyi yolu sürekli olarak bilimsel bilgiyi geliştirmek ve dillendirmek, bilimsel düşüncenin yaygınlaşmasını sağlamak olduğuna inanan Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK) Başkanı Prof. Dr. Alpay Azap, “Aşı Karşıtlarının İddiaları ve Gerçekler” isimli çalışması ile 10 iddiayı bilimsel verilerle çürütüyor.

Aşı karşıtlığının bilimsel bir tarafı yok

HAYAT

Aşı karşıtlığının bilimsel bir tarafı yok

Bilimi kullanarak yalan söylüyorlar

Çalışmasında aşı karşıtlarının toplumu ikna etmek için iki önemli taktiğe başvurduğunu belirten Azap, “Birincisi; doğru olmadığı açık olan bilgilerin büyük bir iddia ile doğruymuş gibi savunulması. İkinci taktik ise çok daha ikna edici ve sinsi. Açıkça yalan söylemek yerine bilimsel bazı gerçekleri çarpıtarak veya onlardan çıkamayacak sonuçlar çıkartarak, bir anlamda bilimi kullanarak, yalan söylemek” diyor.

İddialara yanıt

Aşılar insanoğlunun sağlık alanındaki şüphesiz en değerli buluş olduğuna inanan Azap, hiçbir bilimsel ortamda aşıların gerekli olup olmadığının tartışılmadığını ve bütün insanlık için önemli olan aşıların gelişmiş-gelişmemiş tüm ülkelere aynı miktarda ve kolaylıkla temin edilmesi, zengin-fakir herkese ücretsiz şekilde yapılması için mücadele edilmesi gerektiğini savunuyor. Aşı karşıtlarının aslında bilimin gücünün farkında olduklarından, kendilerine ve iddialarına sahte bir bilimsellik görüntüsü vermeye özen gösterdiklerini söyleyen Azap, aşı karşıtlarının dile getirdiği belli başlı iddialar ve o iddialara yanıt niteliğindeki bilimsel gerçekler şu şekilde:

Kızamık vakaları her geçen gün artıyor: Aşı zorunluluğu masaya yatırılmalı

HAYAT

Kızamık vakaları her geçen gün artıyor: Aşı zorunluluğu masaya yatırılmalı

Aşılama bırakılırsa hastalıklar geri gelecek

İddia 1: “Hastalıklar, sağlıklı yaşam koşulları ve temiz gıda/su temini sayesinde aşılamalardan önce ortadan kalkmaya başlamıştır.”

Bir hastalığın görülme sıklığının yıllar içindeki değişimine bakıldığında aşıların ne kadar etkili olduğu şüphe götürmez bir şekilde görülür. Örneğin yıllar boyunca periyodik iniş çıkışlar olsa da kızamık görülme sıklığında gerçek kalıcı düşüş 1963’de kızamık aşı lisansının alınması ve kızamık aşısının yaygın kullanılmaya başlamasıyla örtüşmekte. Benzer örnekler ülkemizden de verilebilir:

Türkiye’de de kabakulak olgu sayısı 2005 yılında 20 bin iken yaygın aşılama ile 2017’de 419’a düştü.

Aşılanma oranlarının düşmesinin gelişmiş ülkelerde bile salgınlara neden olması da hastalıkların kontrolünde aşıların vazgeçilmez olduğunu göstermekte: Japonya’da 1974’de 393 boğmaca vakası ve sıfır ölüm gözlenirken aşı karşıtı söylemlerin etkisi ile 1979’da 13 bin vaka ve 41 ölüm gerçekleşmiş. Aşılamayı bırakırsak hastalıklar ölümlerle geri gelecektir.

  • Fotoğraf: Arşiv / Aşı karşıtları iddialarını bilime dayandırma süsü veriyor.

  • İddia 2: “Bir salgın ortaya çıktığında hastalanan kişilerin çoğu aşı olanlardır. Aşılar etkisizdir.”
  • Bu, bilimi alet ederek yalan söyleme taktiği ile üretilmiş bir iddia. Salgınlarla seyreden çocukluk çağı hastalıklarında gerçekten de hastalananların sayıca çoğunluğu aşılı olanlar olabilir. Ancak bu aşıların etkisiz olduğunu göstermez. Bir örnekle açıklanacak olursa; Bin çocuğun gittiği bir okulda 10 çocuğun kızamık aşısı olmadığını 990 çocuğun aşı olduğunu farz edelim. Kızamık salgını olduğunda aşılanmamış 10 çocuğun tamamı hastalanacak. Aşının koruyuculuğu yüzde 98 olsa dahi aşılanmış 990 çocuktan 19’u yani yüzde 2’si de kızamık olacak. Sonuçta salgında hastalanmış 29 çocuğun 19’u aşılanan çocuklardan oluşacak. Oysa aşı 990 çocuğun 971’ini hastalıktan korudu. Aşılanmayanların tamamı hastalanırken aşılananların yüzde 2’si hastalandı.

Hastalıkla bağışıklık kazanmanın ağır bedelleri olur

İddia 3: “Aşı olmaktansa hasta olmak daha iyidir; çünkü aşılar hastalığın kendisi kadar koruyucu değildir.”

Aşılanmak yerine hastalığın kendisini geçirerek bağışıklık kazanmanın ağır bedelleri olabilir: Kızamığa bağlı ensefalit, körlük ve ölüm, kızamıkçığa bağlı doğum kusurları, bakteriyel menenjit sonrasında zeka geriliği ve sinir hasarı, çocuk felci infeksiyonundan sonra kalıcı felçler, Hepatit B virusuna bağlı olarak karaciğer kanseri veya ölüm gibi ağır bedeller ödenebilir.

Dünyada kızamık vakaları dört kat arttı

HAYAT

Dünyada kızamık vakaları dört kat arttı

İddia 4: “Küçük bir bebeğe çok sayıda aşı yapmak (çok ve çeşitli antijen vermek) bağışıklık sisteminin çalışmasını bozarak pek çok hastalığa yol açabilir.”

Bebekler doğumdan itibaren her dakika çok sayıda yabancı antijenle karşılaşırlar. Annesinin vücudundan ve çevreden çok sayıda mikroorganizma bebeğin vücuduna yerleşir. Bebek ek gıda almaya başladığında ise gıdalarla farklı antijenlere maruz kalır. Aşılama doğadakinin aksine kontrollü bir antijenik uyarım. Bilimsel veriler aynı anda farklı aşılar yapmanın bağışıklık sistemi üzerinde olumsuz bir etkiye neden olmadığını ayrıca yan etkinin de artmadığını göstermekte. Bu nedenle çok uzun yıllardır bebeklere çoklu aşılar uygulanmakta.

Fotoğraf: Arşiv / Türkiye’de aşı yaptırmayan aile sayısı 23 bini geçti.

İddia 5: “Anne sütü, içeriğindeki maddelerle bebeği infeksiyonlardan korur. Bebeklere ilk iki yaşta çok sayıda aşı yapmaktansa iki yaşına kadar anne sütü vermek yeterlidir.”

Bu iddia da bilimi alet ederek yalan söyleme taktiği ile üretilmiş iddialara tipik bir örnek. Gerçekten anne sütünün infeksiyonlardan koruduğu bilimsel bir gerçek. Hatta hekimler anne sütünü bebeğin ilk aşısı olarak tanımlar ve bebeğin anne sütüyle beslenmesini teşvik ederler.

Ancak aşılar olmadan tek başına anne sütü, kızamık, kızamıkçık, tetanoz, difteri gibi öldürücü hastalıklardan koruyamaz.

Çocukluk çağı hastalıklarını azalttı

İddia 6: “Ülkemizde aşıyla önlenebilir hastalıklar kaybolmaya yüz tuttuğu için çocuklarımıza aşı yaptırmamıza gerek yoktur.”

Ülkemizde aşıyla önlenen çocukluk çağı hastalıklarının çok azaldığı doğru. Bu hastalıkların artık unutulacak kadar nadir görülmesinin nedeni yıllardır başarılı bir şekilde uygulanmakta olan bağışıklama programları. Ülkemizde doğan çocukların yüzde 90’dan fazlası aşılarını tamamladığı için.

Nitekim ülkemizde 2011’de 105 kızamık olgusu (çoğu dışarıdan gelen kişiler) varken 2013’te salgın yaşanmış ve sayı 7 bin 405’e çıktı.

  • İddia 7: “Aşıların içinde koruyucu olarak civa gibi tehlikeli elementler, alüminyum gibi zararlı maddeler bulunur.”
  • Alüminyum ve skualen gibi maddeler aşıların etkisini artırıcı (adjuan) olarak 1930’lardan beri kullanılmakta. Üstelik her aşının içinde adjuan yok. Bugüne kadar yapılan bilimsel araştırmalar aşıların içindeki adjuanların insana zarar vermediğini gösterdi.

Fotoğraf: Arşiv / Türkiye’de 2016 yılında kızamık olgusu 8 iken, 2017 yılında 84, 2018 yılında 557’ye ulaştı.

İddia 8: “Aşılar güvenli değildir pek çok aşının çok tehlikeli yan etkileri vardır.”

Aşılar çok güvenlidirler. Lisanslı bir aşı, kullanım için onay almadan önce çok sayıda deneme aşaması boyunca titizlikle test edilir ve piyasaya çıktıktan sonra düzenli olarak yeniden değerlendirilir. Bilim adamları ayrıca, bir aşının olumsuz bir etkiye neden olabileceğine dair olası bir durum için çeşitli kaynaklardan gelen bilgileri sürekli olarak takip ederler.

Aşıda tehlike çanları

HAYAT

Aşıda tehlike çanları

Salgınların ilk bulguları görülmeye başlandı

İddia 9: “Aşı yaptırıp yaptırmamak kişisel bir karardır. Benim çocuğuma aşı yaptırmamam kimseyi ilgilendirmez.”

Aşı karşıtlarının belki de en tehlikeli söylemi budur. Çünkü hastanın aydınlatılmış onamı olmadan, vücut bütünlüğünü bozacak bir tedavi veya tıbbi girişim uygulanmaması tıptaki en önemli etik ilkelerden biri. Her hekimin, hastasının tedaviyi reddetme hakkına saygı duyması gerekir. Ancak aşılar vücut bütünlüğünü bozan bir girişim olmadıkları için bu kuralın dışındadırlar. Ayrıca aşılanma sadece aşılanan kişiyi değil tüm toplumu koruyan bir yöntem. Aşılanmayan kişi sayısı artarsa, toplum bağışıklığı etkisi azalır ve salgınlar görülür. Son yıllarda ülkemizde çocuklarına aşı yaptırmayan ailelerin sayısı tehlikeli bir şekilde artmakta:

2014’te bin 370, 2015’te 5 bin 91, 2016’da 11 bin 470 iken 2017’de 23 bini geçti. Bu artış trendi devam ettiği takdirde önümüzdeki yıllarda büyük salgınlar kaçınılmaz olacak.

Nitekim salgınların ilk bulguları görülmeye başlandı. 2013 yılındaki salgın sonrasında yapılan aşı kampanyası ile kızamık olgu sayısı 2016 yılında sadece 8 iken, 2017 yılında 84 ve 2018 yılında 557’ye ulaştı.

İddia 10: “Aşılarla ilgili çok yan etki var ama aşı firmaları bunların bilinmesine engel oluyor.”

Aşılar toplum sağlığını ilgilendiren ürünler olduğu için aşı uygulamaları bağımsız bilimsel kuruluşlar (Dünya Sağlık Örgütü, Uzmanlık Dernekleri, Avrupa Hastalık Kontrol Merkezi, CDC vb.) ve ulusal sağlık otoriteleri tarafından günü gününe izlenmekte. Tüm dünyada çok titiz çalışan aşı yan etkisi takip sistemleri vardır ve aşılar yan etki açısından ilaçlardan çok daha yakın takip edilir. En ufak bir şüphe oluştuğunda bağımsız bilim insanlarından oluşan komisyonlar kurularak araştırılır, bilimsel ortamlarda şeffaf bir şekilde paylaşılır, tartışılır ve sonuçlar tüm hekimlere ve sağlık çalışanlarına duyurulur.

Aile hekimlerinden zorunlu aşı için 'kanun' talebi

HAYAT

Aile hekimlerinden zorunlu aşı için ‘kanun’ talebi