Aşırı-politikleşme, zihnî felçleşme ve sosyal deprem çıkmazı!

Aşırı-politikleşme, zihnî felçleşme ve sosyal deprem çıkmazı!

Aşırı politikleşme, yapay kamplar ve kutuplar icat eder; toplumu, toplumda önceden varolan fay hatları üzerinden b&

Hurt Anadolu Agency journo undergoes operation in Paris
الرئاسة التركية: الاستيطان الإسرائيلي مخالف للقوانين الدولية
ماس: ألمانيا تجري حوارًا مكثفًا مع تركيا بشأن عناصر 'داعش'

Aşırı politikleşme, yapay kamplar ve kutuplar icat eder; toplumu, toplumda önceden varolan fay hatları üzerinden böler.

Sonuç, sosyal depremdir.

SOSYAL DEPREM

Sosyal deprem, bir toplumun başına gelebilecek, tamiri, geri dönüşü en zor “çıkmaz sokak”lardan biridir.

Bir toplum, sosyal bir deprem yaşadığı zaman, deyim yerindeyse, düşen bir uçağın başına gelenleri yaşar:

Düşen uçak, ortadan ikiye yarılır. Bütün uzuvları parçalanır, kanatları kırılır, kaçınılmaz olarak.

Aşırı politikleşmenin bir toplumu içine sürüklediği sosyal deprem de toplumu tam ortadan ikiye yarar; toplumun yaşamasını, kesimler arasında yolculuk yapmasını, ülkenin her alanda kanatlanmasına yol açacak köklü beslenmeleri, alış-verişleri hızlandırmasını mümkün kılan kanatlarını kırar, nefes alıp vermesini zorlaştırır.

Fikirler konuşmaz böylesi bir toplumda; öfke, nefret ve kontrolden çıkan duygular konuşur.Akıl durur, vicdan sırra kadem basar, yok olur.

Ruhsuzluk, şiddete dayalı söylem ve eylem biçimleri kral olur; toplumu, birbirine düşen bütün toplum kesimlerini esir alır.

Aşırı-politikleşme sadece kutuplaşmaya, dolayısıyla nefret ve öfkenin kontrolden çıkmasına yol açmakla kalmaz. Bütün farklı sosyal kutupların hepsinin de zihnini felce uğratır; gerçekleri bulanıklaştırır; pireyi deve yaptırır; olayları, gerilimlere yol açan hâdiseleri kontrolden çıkarır.

KİMLİK KRİZİ VE AŞIRI-POLİTİKLEŞME BİÇİMLERİ

Peki, bir toplum, neden aşırı-politikleşme yaşar?

Bunun bir kaç sebebinden sözedilebilir:

Her şeyden önce, toplumu ayakta tutan ruh, bu ruhu diri tutan, yaşatan ruh kökleri canlı olan bir toplumda, kimlik sorunları, dolayısıyla iktidar kavgası yaşanmaz.

Türkiye’de yaşanan aşırı-politikleşmenin en temel sebebi, Türkiye’nin bir medeniyet buhranı yaşıyor olması, bu medeniyet buhranının hayatın her alanının tahrip olmasına yol açmasıdır.

Toplumun, yönünü, yörüngesini ve ruhunu yitirmesi, kendi yaşadığı büyük ve köklü sorunlara bile başkalarının bakış açılarıyla bakması, dolayısıyla kendine özgü özgün bakış açılarından yoksun olması, her alanda kimlik krizlerinin patlak vermesine yol açar. Kimlik krizleri, farklı kesimler arasında ülkenin kaderinin belirlenmesi sürecinde verilen iktidar savaşlarının yegâne sebebidir.

Araçlar, özellikle de güç üreten araçlar bütün kesimlerce kutsanır ve ele geçirilmeye çalışılır.

Politika, ekonomi, kültür, sanat ve medya, iktidar savaşlarının en belirgin şekilde verildiği araçların başında gelir.

İktidar savaşları, bir toplumun enerjisini tüketir, gerçek sorunları karmaşıklaştırır ve sorunların gerçek boyutlarını görebilmesini zorlaştırır.

Tam burada sorun köklü ve içinden çıkılması zor bir felsefî niteliğe bürünür: Araçlarla amaçlar kolaylıkla ve de hızla yer değiştirir; hatta zamanla araçlar, amaçların önüne geçer. İşte bu andan itibaren sosyal depremlerin eli kulağında demektir…

Toplum, toplumun bütün kesimleri, zihnî felçleşme yaşar. Pattadanak patlak veren yapay sorunları, gerçek mi, yapay mi olduğuna bakmaksızın harıl harıl tartışmaya başlar…

Toplum, yaşanan sorunların yapay olduğunu hisseder, bilir ama artık ok yaydan çıkar ve toplum ürpertici bir akıl tutulması yaşamaktan kurtulamaz!

ŞARLATANLAR VE ÇAPSIZLAR DEĞİL BİLGE ADAMLAR GEREK BİZE

İşte tam böylesi zamanlarda, televizyonların, sosyal medyanın söylemsel ve eylemsel şiddet ortamına dönüşmesi önlenemez.

Zihnî felçleşme yaşayan, akıl tutulmasının eşiğine yuvarlanan bir toplumda, en olmaması gereken şeyler olur: Konuşmaması gereken insanlar daha fazla, daha yüksek sesle konuşur ve sosyal deprem o toplumun acıklı kaderi olur!

Oysa böyle zamanlarda, toplumun fay hatlarının sosyal depremlere dönüşmesini önleyecek, sorunlara sığ, günübirlik, gelip-geçici perspektiflerle yaklaşan; gerilimi, kamplaşmaları tırmandıran, gerilimden, kaostan beslenen şarlatan gazetecilere ve politikacılara ekranların “kapatılması”, bu kişilerin sosyal medyadan uzak durmaları, toplumun rahat nefes alabilmesinin birincil şartıdır.

İkinci şart ise, kendinden emin, sükûnetini koruyabilecek, ülkenin sorunlarını derin nefes alarak anlamlandırabilecek ve aşma teklifleri sunabilecek, özeleştiri yapmaktan çekinmeyecek, bütün meselelere uzun soluklu perspektiflerle bakabilecek bilge kişilerin konuşmaları, bu kişilerin sözlerine, söylediklerine kulak kabartılmasıdır.