Nasrettin Hoca’ya sormuşlar, “Hocam, ne olacak bu chp’nin hâli?” Ne var ki demiş Hoca, hep bildiğimiz gib
Nasrettin Hoca’ya sormuşlar, “Hocam, ne olacak bu chp’nin hâli?”
Ne var ki demiş Hoca, hep bildiğimiz gibi. Nasıl ki soğanı soyup eksen de soyuna çeker, soyunup eksen de soyuna çeker, bu da öyle.
Hoca haklı. Değişmez.
Yirmi yıl önce, kırk yıl önce neyse, bugün de o.
Biraz makyajlı görünce değişti sanırsın, üstündeki tüle aldanırsın.
Sonra köklü faşist zihniyet mutlaka bir yerden pırtlar ve kendini gösterir.
Bakarsın ki edilen onca lâf, “gibi göstermek” için söylenmiş lakırdıdan ibaret.
*
Yirmi yıl önce Ecevit kükremişti “Şu kadına haddini bildirin” diye.
“Burası devlete meydan okunacak yer değil” demişti.
Başta örtü olunca, devletin yıkılacağını sanıyorlardı.
Yıllar içinde köprülerin altından epeyce su aktı.
Çarşaflı kadınlara rozet takıldı, bazı başörtülüler ile toplantılar yapıldı, fotoğraflar verildi.
*
O arada pek çok başı kapalı kadın milletvekili seçildi.
Devletin altına dinamit konulacağını zannedenler yanıldıklarını gördüler.
Yıkılacak sanılan devlet daha da güçlendi.
Çoğunluk, galiba artık kılık kıyafet konusunun tamamen şahsi bir mesele olduğu anlaşıldı diye düşünürken, biri çıktı, aynı şekilde had bildirmeye meyletti.
Milletvekili Özlem Zengin’e had bildirilecekmiş.
Duvara toslamak bu olsa gerek.
Hatta sert kaya desek, daha doğru.
*
Ecevit o dönemde chp’li değildi ama parti ismini değiştirmek bir işe yaramıyor belli ki.
Ayrı bir parti kurarak yola devam etmekle, zihniyeti değiştirmek farklı şeyler.
*
Yaklaşık o dönemlerde adını yıldızdan alan bir firma, “Sürpriz çikolata” diye bir ürün yapmıştı.
Üstündeki renkli parlak jelâtini açınca tombul bir çikolata çıkıyor, ortasından fındık.
İçinden ne çıkacağı baştan belli.
Sürpriz öyle mi olur?
İçinde ne bulunduğunu bilmezsen sürpriz sayılır.
Birinde leblebi, birinde fıstık, birinde fındık, birinde Antep fıstığı, ceviz veya badem olacak ki bir anlamı olsun.
*
O firmaya danışmanlık yapan kıymetli ağabeyimizle konuşurken bunu söylemiştim de çok hoşuna gitmişti.
Bunu bildirsene diye tavsiyede bulunmuştu.
Ben ne bildireceğim, onların danışmanısın, söylemek sana yakışır dedim.
Herhalde konuştuklarımız o masada kaldı.
Yahut önemsenmedi.
*
Bahsettiğim sürpriz çikolata ile o parti arasında doğrudan bir benzerlik var.
İkisinin de içinden hep aynı şey çıkıyor.
Asla şaşırtmıyor.
*
On yıl sonra, yirmi yıl sonra benzer bir sözü yine duyma ihtimalimiz nedir?
Bu kafa hiç değişmediğine göre, ihtimalden söz etmek zor.
Kesin duyarız.
Bunu bilmek için kâhin olmak gerekmez.
Yine bir gün biri çıkacak ve “Şu kadına haddini bildirin” diyecektir.
Cümlenin başında “Ulan” yer alacak mı almayacak mı orası şimdilik belli değil.
Bilmediğimiz bir başka tarafı ise, şahısların isimleri.
Kim diyecek, kime diyecek, yaşayan görür.
At fava bekle.