‘Bir gün üzerinize kuşlar konacak, kozalaklarınız olacak’ demedim mi

‘Bir gün üzerinize kuşlar konacak, kozalaklarınız olacak’ demedim mi

2012 yılının Mayıs ayının 16’ncı günü saat 12 sularında, Çankırı’nı

Ahlak yoksa sanat da olmaz
تيار الحريري يجدد دعوته لأنصاره إلى عدم قطع الطرق
Serüveni kitabın önüne geçti

2012 yılının Mayıs ayının 16’ncı günü saat 12 sularında, Çankırı’nın Kurşunlu ilçesinin Yılanlı (Madenli) köyünün camisinin avlusundaki musalla taşına bir tabut konmuştu.

Cenaze namazı için saf tutanlar arasında oğullar, yeğenler, ahbaplar, dostlar vardı.

Oğullardan biri en öne geçti. Cemaate döndü ve şöyle seslendi: “Bu musalla taşında yatan bizim babamız, sizin dostunuz, bu köyün börtü-böceğinin, ağacının kuşunun sevdalısıdır.”

İlkbaharın serinliği cami avlusunda hafif bir esintiye neden olmuştu. Güneş bir anda birkaç parça kara bulut tarafından perdelemiş, musalladaki tabutun ve cemaatin üzerine yağmur damlaları düşmeye başlamıştı.

Yağmurun altındaki tabutun sağında-solunda çam ağaçları, elma ağaçları… Ağaçların üzerinde serçe kuşları vardı.

Cemaat cenaze namazına durduğunda ağaç dallarında bir hışırtı, kuşlarda bir cıvıltı oluşmuştu.

Helallik verilip tabut omuzlara alınıp da mezarlığa doğru yola çıkıldığında, tabutun arkasından yürüyen cemaatten sağına-soluna bakanların gördüğü manzara harikulade idi.

Mezarlığın etrafı, yol üzeri çam ağaçları, elma, erik ağaçları ile doluydu. Ta ötelerde bu küçük Türkmen köyünü ve mezarlığı selamlayan bir tepenin yamaçlarında 20 yıllık çam ağaçları omuzlardaki tabutu selamlıyor gibiydi.

Tabuttaki adam vasiyet etmişti: “Beni babamın ayak ucuna koyun.” Babasının ayakucuna varıldığında cenazeyi ve cemaati yine çam ağaçları karşılamıştı.

Defin tamamlanmış, dualar edilmiş, Yasin-i Şerifler, İhlaslar, Fatihalar okunmuş, boş tabut çoktan bir kenara alınmıştı.

O an gök yarıldı yağmur şiddetini artırdı. Arpalıkların rengi zümrüte döndü. Hafiften esen rüzgâr ağaç dallarını hışırdattı.

İçimi bir huzur kapladı..! “Öte tarafta buluşuncaya kadar Allah’a ısmarladık baba.”

BU ADAM BENİM BABAM

Benim babam, fakirliği görmüş, seferberlik emrine uymuş 11 yıl cepheden cepheye koşmuş bir babanın oğluydu.

Köy Enstitüsü’ne gidip “Öğretmen Okulu”ndan mezundu.

Ömrünü bu memleketin genç fidanlarına adamıştı. Fidan dedimse sadece öğrenci yetiştirmemiş binlerce ağaç fidanını da toprakla buluşturmuştu.

Bizim oraları bilen bilir. Ağaç biraz zor yetişir.

Dedemin ya da babasının veya kabilenin diğer büyüklerinin gölgelik olsun diye diktiği çöğürdük ya da ahlat ağaçlarına bir de sınırlar belli olsun diye dikilen kuşburnu gibi çalılıktan başkası yetişmezdi bizim oralarda. Eh harmandaki bir evleklik bahçelerin etrafındaki mürdüm eriğini ve elmaları bir de çayır başlarındaki söğütleri saymaz isek …

Babam rahmetli, emekli olur olmaz Makine Kimya Endüstrisi’nden (MKE) bir çifte tüfek almış, bir de köyün tam karşısındaki dedemin tarlası Sakıztepe’yi çamlık yapmıştı.

Çamlık dedimse şimdilerde çamlık. 1980’li yılların ortasında her biri 20 cm’yi geçmeyen minicik fidanları emekli parasıyla gidip Orman Bakanlığı’nın Çerkeş fidanlığından aldığında babamı tanıyan bilenler bile “Bu fidanlar bir gün kozalak verecek” dense inanmayanlardı.

400 metrelik bir yolu traktör bile çıkamadığı için kazma kürekle kendi eliyle kazıp bir damla suyu Sakıztepe’ye götüren babamdı. O 20 cm’lik çam fidanlarını sularken onlarla konuşan da… “Bir gün büyüyeceksiniz. Dallarınıza kuşlar konacak. Kozalaklarınız olacak.”

Yıllar geçti ve babamın sıvazlayarak bir damla suyla buluşturduğu fidanlar metrelerce büyüdü. Babamın bir gün o çamların altına yatıp onlarla şöyle konuştuğuna şahit olmuştum: “Ben size demedim mi? Bir gün büyüyeceksiniz kozalaklarınız olacak. Dallarınıza kuşlar konacak demedim mi?”

Gerçekten de çamlar büyüdü. Fidanlık çamlık oldu. Kozalakları oldu. Dallarına serçeler, sığırcıklar yuva yaptı.

* * *

Babam 82 yaşında vefat ettiğinde vasiyeti üzere onu dedemin ayak ucuna yatırdık.

Dedemin ayak ucundaki, babamın başucundaki çam ağaçları, defin sırasında sanki onu tazimle selamlıyordu.

Anadolu’nun bu bozkırında şimdilerde hâlâ binlerce çam, yüzlerce meyve ağacı ve yine yüzlerce meşe babamın su vermesi, dikmesi özenle koruyup gözetmesi sayesinde yaşıyor.

BOZKIRDAN “AĞAÇ DENİZİ ANADOLU”YA YENİDEN…

Babamın ağaç sevgisini hatırlamama sebep Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “11 milyon fidan toprakla buluşuyor” kampanyasını başlatmasıdır.

Gelecek nesillere bırakabileceğimiz en güzel hediye ağaçtır.

Zira bir zamanlar Anadolu için “ağaç denizi” ifadesi kullanılırmış. Tespiti yapanlar Almanlar. Berlin Bergama Müzesi’ndeki teşhir kitabının bir yerinde, şöyle bir ifade geçtiği söylenir: “Bir sincap Kars’tan ağaca çıksa İzmir’de gemiye biner” (Kaynak: Kaybolan Kültürümüz, Yok Edilen Doğamız ve Doğanın Acı Çığlıkları -Razmazan Erbay- İzmir, 2010).

Şimdilerde uçsuz bucaksız bozkır olan Anadolu gelecekte neden yine “ağaç denizi olmasın?”