3 Aralıkta Londra’da gerçekleştirilen ve bir önceki yazımızın konusu olan NATO Zirvesi üzerine olan ya
3 Aralıkta Londra’da gerçekleştirilen ve bir önceki yazımızın konusu olan NATO Zirvesi üzerine olan yazımızda (Zirvede Tuzla Buz Olan Söylemler, 04 Aralık 19/Perşembe) Türkiye’nin kazanımlarını özetlemeye çalışırken, Baltık ülkelerinin NATO üyeliğine dâhil edilmesi teklifini veto ettiğini de eklemiştik. Yazımızı yayına gönderdikten hemen sonra Türkiye’nin vetosunu geri çektiğine ilişkin haber medyaya düştü.
Kimileri Türkiye’nin vetosunu çekmesini tutarsızlık veya bir geri adım olarak değerlendirmeye çaba gösterdi. Durum gerçekten böyle mi?
Bu bir geri adım mıydı, yoksa Türkiye vetosunu dermeyan etmekle zaten hedefine ulaşmış mıydı?
Diplomasi her zaman esnekliğin geçerli olduğu bir alan… Bir kör inatçılık veya dediğim dedik kabilinden tutturma değildir. Diplomasi her pozisyonu esneklikle iç içe yönetme başarısıdır. Her bir hamle hedefine ulaştığında zaten mesele de ortadan kalkmış olur. Bu, daha ilerisini gözleme almanın yolunu açma hamlesi olarak mütalaa edilebilir. Türkiye orada maksadına nail oldu. Misilleme yapabileceğini gösterdiği gibi, müttefiklere karşı mütekabiliyet esasına göre tutum sergileyeceğini de göstermiş oldu.
Genel kabul o ki, Türkiye açısından bu toplantı başarılı geçmiştir. Türkiye, zirvenin yıldızı olarak parladı. Türkiye vetosunu gösterirken de, geri çekerken de inisiyatifi elinde tuttuğunu, kendi iradesinin belirleyici olduğunu kanıtlıyordu. Sonuçta bütün ülkeler terörizme karşı olduğunu dermeyan etmekle Türkiye’nin tezini benimsemiş oldu.
Zirvenin dikkate değer sonuçlarından biri de, ABD’nin Çin karşıtı tutumu dolayısıyla Çin’in NATO’nun radar menziline alınması olmuştur. Böylece soğuk savaş dönemindeki SSCB’nin yerine Çin konulmuş oldu. Bu durum da NATO’nun beyin ölümünün değil, fakat yeni bir dinamizm kazanmasının bir diğer kanıtı olarak ortaya çıktı. Böylece NATO’nun hareket alanının Atlantik’in yanında Pasifik’i de kapsadığını söyleyebiliriz.
Sonuç: NATO her şeye rağmen hayatiyetini sürdürüyor. Bu Zirve, özellikle Türkiye ile Fransa’nın yüzleşmesi açısından olumlu geçmiştir. Trump’ın her fırsatta Tayyip Erdoğan övgüsü Fransız Başkanı Macron’un keyfini kaçırmıştır. Türkiye’nin Libya ile deniz sınırı anlaşması ile Doğu Akdeniz’de nüfuz alanını genişletmesi de Fransa’nın Türkiye’ye karşı boğazındaki kılçıklardan biri oldu. Bu konularda tarafların hiçbiri kendi konumundan geri çekilmedi, ödün vermedi.
Ancak Türkiye’nin küresel dengedeki ağırlığı her şeye rağmen kanıtlandı ve belirleyici oldu.
Zirvenin toplamından elde edilen hasılanın ne olduğu ortaya konulduğunda, bu tür toplantılarda zaten her ukdenin sihirli değnekle çözülmesini bekleyen yoktu. Katılımcılar dâhil… Bu toplantı bir anlamda bizim geleneksel pehlivan güreşlerimizdeki peşrev faslına benzedi. Rakipler birbirinin gücünü ve maharetini ölçmeye çalıştı. Burada da öyle oldu… Tarafların her biri kendisinin ve karşı tarafın gücünün ve hareket sahasının sınırı konusunda bilinçlenmiş oldu.