Diplomatik afrodizyak: Gizli anlaşmalar…

Diplomatik afrodizyak: Gizli anlaşmalar…

“ABD ile 120 saat içinde teröristlerin bölgeyi terk etmesi konusunda mutabık kalmıştık. Şu ana kadar b

Turkey neutralizes most-wanted PKK terrorist in N.Iraq
Cumhurbaşkanı Erdoğan: CHP siyaset değil yalan üretiyor
أكار: نأمل في تخلي الاتحاد الأوروبي عن مواقفه المتحيزة

“ABD ile 120 saat içinde teröristlerin bölgeyi terk etmesi konusunda mutabık kalmıştık. Şu ana kadar bunlar bölgeyi terk etmiş değil. Aynı şekilde Rusya ile yaptığımız mutabakatta da 150 saat içinde teröristlerin bölgeyi terk etme sözü vardı. Onlar da bunu yerine getirmediler”…

İkinci kat; “Son terörist bölgeyi terk etmeden biz bu işi bırakmayız. Harekât kesinlikle devam edecek”…

Son kat; “Diğer ülkeler çıkmadıktan sonra biz buradan çıkmayız”…

***

Kim onlar?

Fazla da kimse kalmadı; ABD, İran, Rusya…

Bu açıklama Türkiye’nin bölgedeki askeri/siyasi varlığının kırmızı çizgisini de gösteriyor. Aynı zamanda bir takvim/iş ajandası sunuyor. ‘Ufak-tefek’leri saymazsanız, ki saymayın; Fransa’nın ağlayarak sümüklerini nasıl NATO ve AB’nin eteğine sildiğini izliyorsunuzdur.

Bu cümlenin muhatapları ABD ve İran’dır. ABD’nin Suriye’deki varlığı herhangi bir hukuki dayanağa zaten yaslanmıyor. Sahada azaldığı da gerçek. Ancak İran davetli bulunuyor.

Ankara’nın bu konuyu alenen gündeme getirmesi, bakışların hızla Tahran ve Moskova’ya dönmesine neden olacak. Oysa bu çıkışın İsrail’de ne etki yaratacağını da akıl etmeli herkes. Yani, Türkiye, ‘İran burada olduğu sürece ben de buradayım’ diyorsa, ‘İran çıkmadan çıkmam’a bağlıyorsa, İsrail buna kulak verecektir. Dahası, Trump iki kulağını birden açacaktır. Çünkü ABD’de İsrail’i kollamaktan yorgun bir kesim var ve Başkan da içeride başına gelenlerin bir sorumlusu olarak Tel Aviv’i görüyor.

Tersi de düşünülmeli; İran’ın yanında durmalı mıyız? Irak’ta yaşanan olayların ardında İsrail ve ABD’nin bulunduğunu biliyor Türkiye. Cumhurbaşkanı’nın; “Irak’ta bu ayaklanmaların arkasında kimler bulunuyor? Tabi bunun İran’a sirayet etme noktasındaki durumlarını da tahmin ediyoruz” demesi o.

Türkiye tahmin etmez. Elbette adı gibi biliyor. Tahran’ın son dönem nükleer krizi besleyen hırçınlıklarının ardında da bu var. Gelgelelim, Rusya’nın İran konusundaki tutumu da önemli.

Moskova, Suriye’deki İran etkisinden mutsuz. Daraltılmasına ses çıkarmak istemeyecektir. İran-Amerika ilişkilerini ise kendi üzerine almak isteyecektir. Yani, Tahran-Washington arasında kontrollü bir ilişkiyi yönetmeye taliptir. Bu İsrail’i de rahatlatacaktır. Şu an Rus-İsrail ilişkilerinin ince içeriği buna müsait! Suriye’nin geleceği kurulurken el rahatlatacaktır.

Türkiye, İran’a arkasını dönmez ama Tahran artık Türkiye’nin çıkarlarına destek vermeli. Açık ki kendi çıkarınadır. “Ayaklanmaların İran’a sirayet etmesi olasılığını da tahmin ediyoruz” sözlerini duymamış olamaz.

Türkiye, “Onlar gitmeden, gitmem” derken, Suriye’nin bütünlüğüne ve işlemeye başlayan, Astana Süreci ve BM tarafından desteklenip Cenevre’de yürüyen ayağa da basıyor.

***

Kandil’den önce son durak sayılan Kıran-5 operasyonu ile 3-4 Aralık’ta Londra’da yapılacak NATO zirvesinde Almanya-Fransa-İngiltere ile yapılacak dörtlü zirveyi de bu zemine döşeyebiliriz.

Nihayet bu satırların yazıldığı gün gerçekleşmesi beklenen Erdoğan-Putin telefon görüşmesi de, 13 Kasım’da Washington’da buluşacak Erdoğan-Trump “hazırlıklarına” eklenecek…

Bunların hepsini Türkiye’nin Fırat’ın Doğusu’ndaki harekatına devam edeceği, enine-boyuna düşünüp, enine-boyuna geliştirme isteğine bağlayabilir miyiz…

Kanıt olarak Cumhurbaşkanı’nın, “Türkiye, yerini, yöntemini zamanını kendisi belirleyerek, uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını Suriye’de sonuna kadar kullanacak” sözlerini göstersem, “E, Cumhurbaşkanı bunu zaten söyledi” dersiniz…

Ama bu cümleler Haziran 2012’de söylendi. Şimdi hayata geçmiş hali üzerine ahkâm kesiliyor!

‘Harekat devam edecek’ deniyorsa, ABD ve Rusya mutabakatlardaki eksiklerini yamamadığı sürece TSK terörist öğütmeye devam edecek demektir.

***

Rusya-ABD arasında gizli bir anlaşmanın yürüdüğü iddiasına da yer açalım derim. Böylesi teori ağızdan çıktığında, zımnen “kime karşı” kaygısı da akla çengellenir. İki ülkenin mutabakata uymadığı gerçeği, ‘mutabakatın yapıldığı ülkeye elbette’ kabulünü getiriyor.

Bu akla kapılmayı tavsiye etmem; büyük güçlerin oyun kuralları “stratejik rekabetlere ve taktik uzlaşılara” bağlıdır. Hangisinin hangisi olduğunu şaşırırsanız, açık yazayım, toprağa basayım derken toprağı kaydırırsınız.

ABD ve Rusya ile Barış Pınarı için sağlanan mutabakatlar her iki ülke için ya taktik kayıptır ya da ‘sıfır kayıp/kazançtır’. Ancak bu örnekte ABD’nin stratejik yitimlere varabilecek ağır taktik kayıpları bulunmaktayken, Rusya açısından ABD’nin gerilemesi söz konusudur. Amerika’yı daralttığından, Rusya’nın avantajlı çıktığı ortadadır.

Bunların stratejik kazançlara yükseltilebileceğini, Ankara’nın bu kazanımın eşiğinde olduğunun onlar da farkında.

***

Öte yandan, ‘ABD-Rusya gizli anlaşması var mı, kime karşı’ sorusuna beklemediğiniz bir başka yanıt almanız da mümkündür…

‘Var! Ama kimseye karşı değil. En azından size karşı değil’…

Lavrov şöyle diyor: “ABD ile bugün herhangi bir anlaşmanın mümkün olduğunu düşünmüyorum. Türkiye ile Rusya arasında varılan mutabakat dışında gizli anlaşmalara bakmak için neden yok”…