“Emekli olunca annemle babam motosikletle Avrupa turu yaptı” (I)

“Emekli olunca annemle babam motosikletle Avrupa turu yaptı” (I)

Malumunuz 17 hafta boyunca, Hakikat İncinmesin adlı romanımın birinci bölümünü tefrika olarak dikkatinize sund

What is bribery? Trump impeachment hearing highlights Democrats’ dilemma
Assange could die in UK prison if not moved to hospital, doctors warn
Ahmet Nur Çebi: Fikret Orman'a hakkımı helal etmiyorum

Malumunuz 17 hafta boyunca, Hakikat İncinmesin adlı romanımın birinci bölümünü tefrika olarak dikkatinize sundum. Tefrika yayınlanırken değerli okuyucularımdan ufkumu açan,farklı yaşlılık süreçlerine dair bilgilendiren mektuplar aldım. Tefrikanın birinci bölümünü geçen hafta nihayetlendirdim. Bugünden itibaren bana gelen mektuplar üzerinden yol alalım istiyorum.İlk mektubumuz Kanada’dan geliyor. Çok uzun ve benim için her satırı kıymetli olduğu için (malum yerimiz dar), mektubu ikiye bölerek yayınlayacağım.

Aşağıda dikkatinize sunacağım mektubun sahibi Nuray Türkyılmaz Catic çok ince dikkatleri olan, akademik bakış açısına sahip, üç çocuk annesi genç bir hanım.Onun mektubunda benim için en dikkat çekici husus yaşlıları genç yaşlılar ve 75 yaş üstü yaşlılar diye bölümlendirmesi oldu.

Bu bölümlendirme çok önemli. Mektubu okurken aile büyükleriniz ile ilgili olarak kendi deneyimlerinizi gözden geçireceğinizden eminim. O halde buyurun:

“Tefrika roman serinizi merakla takip ediyorum. Yaşlıların yaşadığımız zamanın içinde tanışık olduğumuz yaşlılıktan farklı bir yaşlılığa evrilmelerini, fedakar, dindar, aile değerlerini merkeze alan yaşlılar yerine, hayatı doya doya yaşamak isteyen ve “değerleri”, dolayısıyla “dini değerleri” de değişime uğrayan “yeni nesil yaşlılar” ve”dijital çağa” ayak uydurma çabalarını, sizin tefrikanızdaki karakterlerde çok güzel görebiliyoruz. Benim gözlemlerim de çoğunlukla digital çağa uyuma ilişkin.

60-65 yaş civarı genç-yaşlılarla (annem ve babam bu grupta), 75 yaş üzerindeki yaşlıların teknolojiyi kullanma konusunda farklılık gösterdiğini düşünüyorum. Annemlerin kuşağı yoğun olarak akıllı telefonları kullanıyor. Müberra Hanım gibi tercihen uzak durmak isteyenler dışında artık herkesin ya feysbuku ya instagramı var. Whatsapp bir gereklilik olarak görülüyor. Benim whatsapp kullanma sebebim annemler. Ücretsiz oluşu ve aynı anda tüm aile ile haberleşme imkanı sağlaması sebebiyle en kolay iletişim aracı bizim için whatsapp. Annemin akranlarının internet kullanımında dikkatimi çeken şey beğendikleri hemen her şeyi paylaşıma değer bulmaları. Ayrıca sanal iletişimin sağladığı kolaylık nedeniyle sürekli herkesin müsait olmasını ve mesajlara cevap vermesini bekliyorlar. Annem kız kardeşim bir konuya emoji ile cevap verip konuşmaya devam etmediğinde “Yine üç gülücük koyup gitti bizimkisi!” diye eleştiriyor örneğin.

Buradaki, yani Kanada’daki farklı Müslüman ülkelerden arkadaşlarımın aileleri hakkındaki yorumları da böyle (batı kültüründeki beklentiler daha farklı). Öte yandan annem instagram ve benzeri uygulamaları, mahremiyetin ortaya dökülmesi ya da tevazuya aykırı davranışlara zemin hazırlaması sebebiyle eleştiriyor.

Yaşlanma konusuna gelince, annem 40 yaşından beri yaşlılığı benimseyip kendisinden yaşlı biri gibi bahsederken, babam gençlikte yapamadığı şeyleri yapmaya başladı. Babam çalışma hayatı boyunca ertelediği hayalini 50’li yaşlarında gerçekleştirdi, motosikletle farklı yerleri görmek. Annemle babam on beş sene içinde motorla Avrupa dahil birçok yeri defalarca gezdiler. Babam yaşlılığı kabul etmiyor. Genciz biz daha diyor.

Türkiye’de benim tanıdığım yaşlılardan 75-80 yaş üzeri olanlar (genelde ev hanımları ya da serbest meslekle meşgul olmuş beyler) kendileri bizzat sosyal medya ya da iletişim uygulamalarını kullanmıyor ama gençlerden yardım alıyor. Kimisi akıllı telefonlar vb teknolojik araçları ciddi anlamda eleştirirken, kimisi dünyaya erken geldiğini düşünüyor, yeni nesli şanslı sayıyor. Ama tefrika romanınızdaki değişimleri ben daha genç yaşlılarda gözlemliyorum.

Kanada’da birçok yaşlı ile arkadaşlık ettim. Babaannem ve babamın kuzeni halamla uzun yıllar aynı evde yaşadığımız için yaşlılarla muhabbet konusunda epey deneyimim olmuştu. Kanada’ya ilk geldiğimde oturduğumuz binada Ludviga ile komşuyduk. Polonyalıydı. Onu tanıdığımda 94 yaşındaydı yanılmıyorsam. Bisiklete binmeyi o sene bıraktığını söyledi. Yalnız yaşıyordu. Kızı bisikletten düşerse kırıkların iyileşmesi zor olur diye “Artık bisiklete binme.” demiş. Üzülmüştü. Müzisyendi. Akordiyon, piyano gibi birçok enstrümanı çalabiliyordu. Bir de örgü yaparmış ama ben tanıştığımda katarakt olduğu için artık öremediğini söylemişti. Oturma odasındaki iki berjarde oyuncak bebekler ve üzerlerinde onun ördüğü elbiseler vardı. Ludviga’nin hayatı çok düzenliydi. Bir keresinde ona şekerpare vermiştim. Bir hafta sonra tabağı geri verirken şekerparenin kendisi için çok tatlı bir şey olduğunu, o yüzden bir hafta boyunca her gün ekmeğinin üstüne azıcık sürerek yediğini söylemişti. Apartmanda kapı karşı komşumdu. Yalnız olması, gözlerinin çok iyi görmemesi sebebiyle kendisine her gün yemek getirebileceğimi söylemiştim. Ama o her hafta ne yiyecegiyle ilgili bir sistemi olduğunu ve kendi kendisine yetmeyi sevdiğini söyleyerek kibarca geri çevirmişti. Ludviga’yı en son gördüğümde bana birşey göstermek istediğini söyledi ve içeri çağırdı. Kızının yardımıyla torunları ve diğer sevdikleri için bir video hazırlamıştı. Öldüğünde izlemeleri için. Videoda çok güzel bir hayat yaşadığını, herkesi çok sevdiğini vs anlatıyor ve sonunda kendi bestelediği bir şarkıyı çalıyordu. Ciddi bir hastalığı yoktu ama yaşından dolayı kendisini ölüme hazırlıyordu. Ondan çok şey öğrendim. Yaşlı birisi gibi yaşamıyordu. Elinden geldiğince kendine yetmeye çalışıyordu ama öte yandan gitmeye hazırdı.”

Nuray Türkyılmaz Catic