Arap dünyası paramparça. Emperyalizm İslam dünyasının göbeğine kadar inmiş durumda. Siyasal merkez
Arap dünyası paramparça. Emperyalizm İslam dünyasının göbeğine kadar inmiş durumda. Siyasal merkezler derin krizler geçiriyor. Kendi topraklarını, kaynaklarını ve varlığını muhafaza edecek siyasal merkezler darmadağın olmuş durumda. İç çatışmalar gün geçtikçe derinleşiyor. Mezhepçilik ve kavmiyetçilik almış başını gidiyor. Türkiye sınırlarında en büyük tehdit diye algıladığı PKK/PYD devlet oluşumuna karşı hareket başlattı. Arap Ligi, buna karşı çıktı. Libya, Somali ve Katar hariç bütün Arap ülkelerinin siyaset merkezleri Türkiye’yi işgalcilikle suçladı. Bu gidişatı görenler, siyasi bilinç altılarını harekete geçirdiler. “Türkün Türk’ten başka dostu yok” dediler. Ama ne Kıbrıs’ı gördüler ne de Azerbaycan’ı. Özbekistan’dan Kırgızistan’a kadar birçok Türki cumhuriyetten de destek çıkmadı. Ne Arap devletleri de ne de Türki Devletler tam destek verdi.
Bu Türkiye yalnızlığını, gözümüze ümmet yoktur diye sokanlar var. Oysa bu gelişmeleri ümmet yok diye yorumlayanlar ümmet inançları yok. Siyasal bilinçaltının ümmet karşıtının tezahürü. Bu bilinç altı Cumhuriyetin tek parti kurucu ideolojisidir. Ümmete kesin başkaldırı ve ümmete karşıtlık… Ulus olmayı ve ulus devlet olmayı ümmete karşıtlıkla tanımlıyorlar. Oysa büyük bir gaflet bu. Çünkü ümmet, bir toplumsal bilinçtir, bir toplumsal tahayyüldür, bir toplumsal realitedir. Bütün Ortadoğu ümmettir, Türki Cumhuriyetler ümmettir, uzak Asya Malezya ve Endonezya başta olmak üzere ümmettir. Balkanlarda Kosovalılar, Arnavutluklar, Bosnalılar ümmettir. Bu coğrafyalarda yaşayan Hristiyanlar, azınlıklar, milliyetçiler ve hatta ateistler de ümmettir. Ümmet İslam’ı kabul eden ve üzerinde ezanın okunduğu topraklardır. Onun ülkücü, solcu, İslamcı ya da ateist olması durumu değiştirmiyor. Ümmetin merkezinde yer alanlar ve ümmetin firarisi olan hareketler var. İslamcılık ümmetin merkezinde yer alan, sosyalizm ise ümmetin firarisi olan akımlar.
Peygamberimiz Medine’de, Ümmet Sözleşmesi’ni yazdı. Orada, Medine toplumunda yer alan herkesi ümmete kattı. Müslüman bir liderin kanatları altında farklı inançlar ve farklı kavimler bir ümmet oldu. Üzerinde ezanın okunduğu topraklarda ümmet oldular. Emeviler de ümmetti, Abbasiler de, Eyyubiler de Osmanlılar da. Osmanlı ümmetin son dünya devletiydi. Cihangirlik mefkuresiyle ümmetin bekçiliğini yapan ve dünyaya nizami alemle bakan son siyasetti. Bu dünya siyasetini ümmet kaybettikten sonra parçalandı. Emperyalisteler tarafından sınırları çizildi. Yöneticileri onlarla işbirlikçi olmak zorunda bırakıldı. Ümmet, dünya siyasetini kaybedince dünyadaki ağırlığını da kaybetti. Topraklarını da zenginliklerini de huzurunu kaybetti. Sefalet, cehalet ve ihtilaflarla kuşatıldı. İç çekişme, bölünme, mezhepçilik ve etnikçilikle çalkalanıp duruyor bugün.
Ümmet, bir sosyolojidir. Müslüman toplumların bütünsel varlığını anlatır. İçinde farklı kültür ve inançları taşıyan bir bütünsellik bu. Asırlarca farklı devletler, farklı kavimler ve farklı mezheplerle beraber ümmet ortak tahayyülü içinde sürüp geldi. Şerif Mardin, Ümmet Strüktürü kavramını tam da bunun için kullanır. Türkiye’yi böyle tanımlar. Üst politik yapının değişmesi bu sosyolojik gerçekliği yok etmiyor. Ümmetin politik düşüşü, onun sosyolojik yokluğu manasına gelmez.
Müslümanım diyen herkes, ümmet sosyolojik tahayyülünde yer alır. Siyasal olarak onun solcu, ülkücü ya da İslamcı olması durumu değiştirmez. Peygamber Muhammed’e tabi olan bütün insanlar bir ümmettir. Ölümden sonra ahirette Hz. Muhammed onları “ümmeti, ümmeti” diye çağıracak. Ümmet, bir dinsel sosyolojik aidiyettir. Kulağına ezan okunan, şehadet getiren, sünnet olan, ölünce cenaze namazı kaldırılan herkestir.
Ümmet perspektifini oryantalistlerin II. Abdülhamit’in İttihadı İslam siyasetini baltalamak için geliştirdikleri Panislamizm paradigması ile algılayanlar yanılıyor. Onlar oryantalist bilinçle kendilerine yabancılaşanlar. Yüzyıldır bu topraklarda bu bilinç ve benlik yabancılaşmasını yaşıyoruz. Artık buradan çıkın, kendinize gelin, özgürleşin, tarihsel, kültürel ve inanç benliğinizle barışın. Yoksa ödünç benliklerle yaşayan, ödünç varlıklar olursunuz. Dünyanın efendilerine de imrenirsiniz. Onlar da sizi zevkle yönetmeye ve gütmeye devam eder.