Gökhan Özcan: Razı olarak yaşamak

Gökhan Özcan: Razı olarak yaşamak

Daha çok yaşamış olmakla daha az yaşamış olmak arasında hayata bakış anlamında çok b&u

'Claims against Turkey's anti-terror push are weak'
Israel secretly trains Haftar gangs in guerrilla warfare with Egypt’s help
Hasbahçe’de satış rekoru

Daha çok yaşamış olmakla daha az yaşamış olmak arasında hayata bakış anlamında çok büyük farklar var. Daha çok yaşamış olanlar, ömürlerinin evvelki evrelerini yaşayıp geçtikleri için bu farkların ayırdına varabiliyor. Daha az yaşamış olanlar içinse hayat hep ucu açık bir cümle gibi… Hayaller kırılmış, hiçbir hedef henüz nihai olarak başarılamamış, hiçbir duygu tümüyle eskitilmiş değil onlar için… Dolayısıyla dünyaya baktıklarında sonsuz sayıda ihtimalin yakın geleceklerinde onları beklemekte olduğu gibi bir vehme, bir zehaba kapılabiliyorlar kolaylıkla. Oysa seçeneklerimiz o kadar da çok değil, belki bir seçenek olduğundan bile söz edemeyiz. Irmaklar gibi, insanların da hikâyeleri boyunca akmak durumunda oldukları bir yatakları var. Aslında en baştan kurulmuş olan bir cümlenin öznesi insan… Bu gerçeği kabullenememek her şeyi daha da zorlaştırıyor. Önüne bir hayatın taşıyamayacağı kadar çok hedef koyan gencecik insanların yarı yolda yorulup yere yığıldığını, yürümeye devam etmeye inancını kaybettiğini nice örnekle görüyor, yaşıyoruz. İnsanın sınırları olan, çeperleri olan, gelip dayanacağı engelleri olan bir hikâyenin içinden akmakta olduğunu içine sindirmesi lazım. Bunu en erken ne zaman başarabilirse, bu kademeli yenilgiden en az hasarla çıkmanın yolunu da bulmuş olur. Çok yaşayanlar her şeyin gelip dayanacağı bir yer olduğu bilgisine bizzat tecrübe ederek sahip olmuş kişiler… Onların hayatın getirdiklerine karşı daima temkinli olmaları bu yüzden… Daha az yaşamış olanlar, eskilerin bu hallerini, yaşamak konusundaki çekingenliklerine, tutuculuklarına ya da deneyip de başarılı olamamışlıklarına bağlamayı tercih ediyorlar genellikle. İşin hiç böyle bir tarafı yok diyemem elbette… Ama işte bir de böyle bir tarafı var diyebilirim.

Genç heyecanları, o heyecanlarla kurulan hayalleri, hayattan daha fazlasını alabilmek adına yapılan atakları, o güçlü motivasyonu asla küçümsüyor ya da ciddiye almıyor değilim. Buna hep saygı duydum ve toplumların devamlılıkları adına bu enerjinin çok gerekli olduğunu da biliyorum. Burada sıkıntı neye inandığımızda… Elbette insan önüne çıkan doğru ve yanlış seçenekler arasında seçimler yapıyor. Sıkıntı, o seçeneklerin ne kadar çeşitlendirilebileceği noktasında çıkıyor. Yeni dünyada insanı, sanki sonsuz seçenekler arasından dilediğini seçebilecek bir kudrette olduğuna inandırmaya çalışıyorlar. Bunun ticaretleriyle bir ilgisi olduğu açık… Her insanın seçeneklerini kendi hikâyesinin imkânlarıyla sınırlandıran pek çok engel var oysa. Şuradan da belli bu; yetişkin ve ötesi yaşlarına gelen insanlar arasında tam istediğim gibi yaşadım, her ne muradım varsa gerçekleştirdim diyebilen çok az insan var. İnsanın mutluluğunu, sahip olduğu maddi imkânlar garanti ediyor olsaydı, “Başardım!” diyen insan sayısı herhalde bundan daha fazla olabilirdi. Ama mutluluk, biliyoruz ki insanın duygularıyla yolunu bulabileceği bir ülke… Mutluluğun parayla pulla bir ilgisi yok diye kestirip atamayız belki ama şahit olduğumuz nice örnekle sabit olan parayla saadet olmadığı gerçeğini de görmezden gelemeyiz.

İnsanın hayatıyla barışık, hikâyesine razı olarak yaşaması dünyayı içine sindirmemizin tek yolu… En azından benim inancım bu… Razı olursanız, hikâyenizin sınırları içinde nice zengin nimetlerle beraber yaşadığınızı görebilirsiniz. Bu bakış, sizi zamanın iki nokta arasında yaşanıp giden bir şey olmadığına, tek gerçek olanın yaşadığınız an ve imkânlarla yaşandığına ve hiç erişilemeyecek emellerin peşinde tüketilen ömürlerin beyhude tükenip gittiğine ikna edebilir. O zaman halimizden razı olarak bir nefesin içine sığabilecek hayaller kurabiliriz ki, erbabına göre bu hayaller dünyadan büyüktür.