Görünürdeki tutum, dipteki gerçeklik

Görünürdeki tutum, dipteki gerçeklik

Sadece insan teklerinin değil, devletlerin de iki katmanlı bir gerçeklikleri var. İnsan teklerinde bu, Freud ‘tan ö&#

Meteoroloji’den son dakika uyarısı: Akşam saat 21.00'den sonra etkili…
السلع الصناعية تتصدر الصادرات التركية إلى إفريقيا منذ 9 أشهر
Fransız uçaklarını vururuz

Sadece insan teklerinin değil, devletlerin de iki katmanlı bir gerçeklikleri var.

İnsan teklerinde bu, Freud ‘tan öğrendiğimiz kadarıyla onların bilinci ve bilinçaltı ile görünürlük kazanıyor.

Kişiyi görünürde bilinci yönetiyor.

Ama bilinci de, bir ölçüde, bilinçaltı yönetiyor.

Kişinin asıl gerçekliği, asal gerçekliği onun bilinçaltında yatıyor.

Kişinin görünürdeki davranışlarının altında, o davranışları yöneten temel motif onun bilinçaltında yatıyor ve kişiyi bilinçaltının karanlık dünyası yönetiyor. Veya yönetiminde etkili oluyor…

Sokağa çıkmayı reddeden, çocukluğundan yetişkin dönemine kadar sokakla ilişiğini kesen Hans’ın bu hali çevresinin dikkatini çeker. Onu ne kadar zorlasalar da dışarıya çıkmaya ikna edemezler. Durum tabii ki kabul edilebilir bir olgu olarak görülmez. Kişi, neticede Dr. Freud’un tedavisine teslim edilir. Uzun seanslardan sonra Freud hasta sahipleriyle şu ilgi çekici gerçeği paylaşır. Kişi, çocukluğunda evin kapısından dışarıya adımını attığı sırada, kapının önünde ipini koparmış bir veya birkaç atın dörtnala geçtiğini görür ve atlardan korkar. Dışarıya çıktığında bir adım daha atsa belki atların ayakları altında kalacaktır. Tablo kişinin bilinçaltına yerleşir, ne zaman sokağa çıkmaya teşebbüs etse atların ayakları altında ezileceği kaygısını yaşar. Ve giderek atlar belki hafızasından silinir ve sokağa çıkma korkusu bilincinde yaşayıp gider…

Milletlerin ve devletlerin de görünen bir yüzleri olduğu gibi görünmeyen bir yüzleri de bulunuyor.

Görünen yüzleri onların günübirlik siyasaları, o siyasayı yöneten kuralları halinde dışa vuruyor…

Görünmeyen yüzleri ise onların tarihinde saklı…

Onların aktüel durumunu bir ölçüde o milletin veya devletin tarihi yönetiyor.

O tarih de milletin yönetici kadrosunda şekil buluyor. Yönetici kadro kendi tarihinin bilincinde olmasa bile, yönetimin yürütülmesi babında alınan kararlarda tarihsel bilinçaltı ve birikim kendiliğinden rol oynuyor. Ne var ki yönetim kadrosu veya onun lideri bu tarihsel bilinçaltının, yani milletinin tarihinin bilincindeyse, attığı her adımda o bilincin etkisiyle cesur veya ürkek kararlarıyla kendini açığa vurur…

Günümüz Batı dünyası halen kendi geçmişinin bütün olumsuzluklarıyla yönetiliyor.

Ortaçağ engizisyon zulmü bu gün Müslümanlara ve İslam’a karşı hortlamış durumda… Uzun yüzyıllar boyunca Hristiyanlığa karşı duyduğu korku şimdi hedef değiştirmiş olarak İslam karşıtlığı, hatta düşmanlığı olarak vücut buluyor.

Köleliği kurumsallaştırmış olarak yüzyıllar boyu yaşayan Batı kültürüne mensup insanın bu durumu Faşizm ve Nazizm olarak dışa vuruyor.

Batı’nın sömürgeciliğinde başkasının toprağını, yeraltı, yerüstü zenginliklerini pervasızca talan etmesinin asal saikını onun sadece kapitalistik zengin olma hülyası ile izah etmek eksik kalır. Bu hoyrat davranışın kökeninde onun başkasını köle olarak görme eğilimini de aramak lazım…

Köle… Yani iradesi selbedilmiş kimse… Yani eşya… Başkasını öyle görüyor…

Halen hortlayan ırkçılık, yabancı düşmanlığı, göçmen korkusu, rızk kaygısı gibi faktörlerin temelinde onun yaşadığı tarihin bilinçaltına yerleştirdiği kaygılar yatıyor.

O korkunun tedavisi mümkün mü?

Belki mümkün… Ama zor… Çok zor…