Hayrettin Karaman: Kadim fıkıhta sigara

Hayrettin Karaman: Kadim fıkıhta sigara

Bir köşe yazarı hanımefendi kardeşimiz Diyanet İşleri Başkanımızın “sigaranın haram

Kapalıçarşı'da altın günü azalışla kapattı
Trump ditches New York as primary residence
Italy first to make climate change study compulsory in schools

Bir köşe yazarı hanımefendi kardeşimiz Diyanet İşleri Başkanımızın “sigaranın haram olduğu” ve bu hükmün vatandaşlara ısrarla duyurulması gerektiği ifadesinden yola çıkarak Diyanet’i oldukça sert bir dozda eleştirmiş, özetleyecek olursak “Başka birçok dine aykırı davranışlar ve olaylar var iken bunlara göz yummak veya kısık sesle ifade edip geçmek sıra sigaraya gelince yüksek tonda uyarıda bulunmak doğru olmuyor veya Diyanet’in ayıbı” demeye getirmişti.

Bu argümanı başka yazarlar da başka birçok konuda hem Diyanet hem de şahısları tenkit ederken kullanıyorlar, ama ben doğru bulmuyorum.

Bir kurum, kuruluş veya şahıs bir konuda doğru, iyi ve güzel bir şey yapmışsa, bunu bütün konularda niçin yapmıyorsun diye onu suçlamak ve yaptığını itibardan düşürmek haksızlıktır. O, bu kadarını yapmıştır veya yapabilmiştir, daha fazlasına teşvik edilebilir ve onu tenkit edenlere şu haklı karşılık verilebilir: O, bu kadarını yapmış, geri kalanını da sen ve başkaları yapsın.

Sigara konusu güncelliğini daima koruduğu için kadim fıkıhtan yararlanma bahsine bir örnek olarak da onu seçmiştim.

Önce, bir önceki yazımda adını verdiğim kaynaklardan eskilerin bu konuda ne dediklerini ve niçin dediklerini İbn Âbidîn’den sunacağım, sonra bir başka yazıda çağdaş fukaha ile ilgili bilim dallarının görüşlerini aktaracağım.

Sigara konusuna girmeden ileride ayrıca nakledeceğim afyon ve esrar kullanımı ile ilgili tartışmaları verirken İbn Âbidîn önemli bir şey söylüyor:

“Esrar hakkında dört mezhebin imamı bir şey söylememişlerdir; çünkü esrar onların zamanında yoktu, altıncı asrın sonu ve yedinci asrın başında Moğol istilâsında İslâm dünyasına girdi” (27/224).

Bu söz niçin önemlidir? Çünkü bazı kimseler, “Dört mezheb imamı, bütün olmuş olacak meslelerin cevabını vermişlerdir, yeniden usulü dairesinde içtihat veya tahriç ile üretilecek bir bilgiye ihtiyaç yoktur” diyorlar. Halbuki mesela afyon, esrar, rakı gibi uyuşturucu ve sarhoş edici nesneler hakkında sonraki fukaha gerekli araştırmaları yapıyor ve hükümlerini açıklıyorlar.

Sigaraya dönelim:

Şürünbülâlî (ö. 1069/1659) manzum olarak şöyle diyor:

“Sigaranın içilmesi ve ticareti yasaklanmalıdır. Onu içenin orucu bozulur ve faydalı olduğu yahut arzusunu tatmin ettiği zannı varsa keffaret gerekir.”

İbn Âbidîn nakle ve katkıya devam ediyor:

Dimaşk’ta (Suriye’de) hicrî 1015 yılında ortaya çıkan sigara/tütünü içen bunun sarhoş etmediğini iddia etse de bu nesne, içende bir gevşeme meydana getiriyor. Peygamberimiz sarhoşluk veren (müskir) ve vücuda hafif sarhoşluğa benzer etki eden (müfettir) nesnelerin içilmesini yasaklamıştır. Bu sebeple sigara haramdır. Bir iki kere içmek büyük günah değildir. Sultan yasaklarsa kesin olarak haram olur. Şu da var ki, bunun vücuda zarar vermesi de muhtemeldir. Evet onu devamlı içmek büyük günahtır; tıpkı diğer küçük günahlara devem etmenin onları büyük günah yaptığı gibi… Üstadımız el-İmâdî onu, soğan ve sarımsak kabilinden sayarak mekruh demiştir… Onun mekruhtan kastı tahrimen mekruhtur; çünkü “zamanımızda ortaya çıkan sigara bid’adına devam eden imam fasıktır, arkasında namaz kılınmaz, özellikle Sultan’ın yasaklamasından sonra” demektedir.

Hasılı âlimlerimiz sigara konusunda farklı hükümlere varmışlardır; kimi mekruh, kimi haram, kimi mübah demiş ve bu konuda kitaplar yazmışlardır. Helal diye kitap yazanların başında hocalarımızın hocası Abdülğani Nablüsî gelir. Nablüsî (özetle) sigaranın haram olduğuna dair delil yoktur, onun zararı da sabit değildir, bazı kimselere zarar veriyorsa herkese zararlı denemez, bal da bazı kimselere zarar verir…” diyor.

“Sigara kendinden dolayı haram değildir, ama Sultan onu yasaklarsa haram olur” sözüne de Nablüsî sert tepki gösteriyor. Bunu “Sultanların mübah olan bir şeyi emretme veya yasaklamaları halinde hüküm ne olur?” sorusunu cevaplandırırken aktaracağım.

Eskilerin konu ile ilgili sözleri uzayıp gidiyor. Mübah veya tenzihen mekruh diyenlerin “zararı yoktur” gerekçesine dayandıkları dikkat çekiyor.

Gelecek yazıda zamanımızın fıkıhçıları, özellikle zarar gerekçesine dayanarak ne diyorlar sorusuna cevap alacağız.