Hayrettin Karaman: Ülü’l-emr kimdir?

Hayrettin Karaman: Ülü’l-emr kimdir?

Emretme yetkisi olan manasındaki bu terim yerine veliyyü’l-emr terkibi de kullanılır. Emretme yetklililerinin başı

Cumhurbaşkanı Erdoğan İzmir'den meydan okudu: Bay Kemal CHP’nin başına…
Başakşehir takes 1-point lead in Turkey after win at Galatasaray
Turkish police arrest 81 for suspected FETÖ links

Emretme yetkisi olan manasındaki bu terim yerine veliyyü’l-emr terkibi de kullanılır. Emretme yetklililerinin başındaki makam sahibine ise halife, imam, emîrü’l-mü’minîn denir.

Emrinin tutulması, sözünün yerine getirilmesi, başka bir deyişle kendisine itaat edilmesi icap eden şahıs ve makam sahibi kimdir?

Bu soru erken tarihlerden itibaren tartışılmış ve tartışma zamanımıza kadar devam etmiştir. Oldukça yakın bir tarihte bir âlim-şeyh ile İslâmcı bir siyasetçi arasında da konu tartışılmış, ihtilaf halinde biri âlime, diğeri emîre itaat edilmesi gerektiğini savunmuştu.

Kur’ân Yolu isimli tefsirimizden meselenin İslâmî yönünü özetleyelim:

Ülü’l-emr’in içinde geçtiği âyetin meali şöyledir:

“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin, sizden olan ülü’l-emre de. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah’a ve âhirete gerçekten inanıyorsanız- onu, Allah’a ve Peygamber’e götürün. Bu, elde edilecek sonuç bakımından hem hayırlıdır hem de en güzelidir” (Nisâ: 4/59).

Allah’a itaat, “O’nun Kur’ân-ı Kerîm’de ve elçisinin tebliğ mahiyetindeki söz ve davranışlarında ortaya çıkan emir ve iradesine uymak” demektir. Resûlullah’a itaat, öncelikle tebliğ ettiği Kur’ân’a ve sünnete uymaktır. Ancak burada “ve” bağlacı ile yetinilmeyip “İtaat ediniz” emrinin “Resûlullah” için de tekrar edilmesi ona itaatin, “Kur’ân’dan ibaret olan vahyin tebliğine uyma”yı aştığını, kaide olarak bütün davranışlarının örnek edinilmesini, bütün buyruklarının yerine getirilmesini içine aldığını göstermektedir. Sahâbe, Resûlullah’ın “dinî veya bağlayıcı olmadığını bildirdiği, ya da karîneler yoluyla böyle olduğunu anladıkları emirleri” dışındaki bütün emir ve isteklerini, “Ona itaat dinî bir görevdir” şuuru içinde yerine getirmişlerdir; bunu yaparken de itaat hakkındaki âyet ve hadislerle Allah elçisinin gönderiliş amacına, kendisine verilen vazifelere ve O’nun örnekliğini bildiren naslara dayanmışlardır.

“İtaat ediniz” emri tekrarlanmadan “ülü’l-emre de…” denilmesi, bunların itaat yükümlülüğü bakımından Allah ve Resulü gibi olmadıklarına, emirleri meşrû (Allah ve Resulünün tâlimatına uygun) olmadıkça kendilerine itaat edilmeyeceğine işaret etmektedir. “Hiçbir mahlûka, Allah’ın emrine uymadığı takdirde itaat edilemez”, “Ancak mâruf (meşrû) olan emre itaat edilir”, “Allah’a itaatsizlik sayılan emre itaat edilmez” (Buhârî, “Ahkâm”, 4, “Megazî”, 59; Müslim, “İmâre”, 39) meâlindeki hadisler bu kaideyi açıkça ifade etmektedir. Âyetin nüzûl sebebi de aynı kaideyi destekler mahiyettedir: Hz. Peygamber bir gruba (seriyye) askerî görev vermiş, başlarına da Abdullah b. Huzâfe’yi geçirmişti. Abdullah bir sebeple öfkelenmiş, emri altındakilere odun toplayıp yakmalarını, ateş olunca da içine girmelerini emretmişti. Emri alanlar tereddüt içinde kaldılar. Bir kısmı “Komutana (ülü’l-emre) itaat edilir” diye ateşe girmeye teşebbüs ediyorlar, bir kısmı ise “bu itaatin, buyruğun meşrû olmasına bağlı bulunduğunu” düşünerek onları engelliyorlar, “Biz ateşten kaçarak Peygamber’e katıldık” diyorlardı. Bu çekişme devam ederken ateş söndü, seferden dönünce durumu Resûlullah’a arzettiler. “Ateşe girseydiler Kıyamete kadar ondan kurtulup çıkamazlardı. İtaat ancak meşrû emre olur” buyurdu (Buhârî, aynı yerler; Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, I, 452).

Peki, itaat edilmesi gereken ülü’l-emr kimdir, hangi sıfatları taşıması gerekir sorusunun cevabına gelecek yazıda devam edelim.