Her şey süt liman gibi düşünülmesin

Her şey süt liman gibi düşünülmesin

Barış Pınarı harekatı hem sahada hem masada Türkiye lehine önemli kazanımlar sağladı. Önce ABD

‘Rusya mı size düşman ABD mi’ sorusunun cevabı…
بمشاركة 65 دولة.. افتتاح معرض “إكسبو شوز” للأحذية في إسطنبول
Turkey now boasts 1,100 earthquake monitoring stations

Barış Pınarı harekatı hem sahada hem masada Türkiye lehine önemli kazanımlar sağladı.

Önce ABD ile, devamında Rusya ile varılan mutabakatların fiili sonucu, bu iki büyük gücün Türkiye’nin Fırat’ın doğusundaki fiilin varlığını tanımaları, tanımak durumunda kalmaları oldu.

Ama sahada her şey süt liman ilerliyor diyemeyiz.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun sözlerine dikkat çekelim:

“(ABD ve Rusya) Mutabakatın gereğini yaptılar mı? Hayır, şu ana kadar yapmadılar, yapmaları lazım.

Netice alamazsak, tıpkı ABD ile denedikten sonra harekatı başlattığımız gibi, gereğini yine yaparız.”

Son günlerde ABD’lilerden daha ziyade Ruslarla sorunlar yaşanıyor.

Evet sınır boyunca ortak devriyeler yapılıyor, zaman zaman o devriyelere katılan TSK’ya ait araçlara yapılan taşlı saldırılar sabırla göğüsleniliyor ama diğer yandan Ruslar, Soçi’deki mutabakatın bütününe sadakat gösteren bir tutum sergilemiyor.

“RUSLAR ÖNCE KENDİ HİSSELERİNİ ŞÖYLE BİR AYIRIRLAR SONRA GERİ KALANI MÜZAKERE EDERLER”

Birkaç yıl önce deneyimli bir Türk diplomatla Rusya ile ‘masada müzakere yürütmenin zorlukları’ üzerine bir sohbetimiz olmuştu.

Halen önemli bir başkentte Türkiye’nin büyükelçiliğini yapan o diplomatın tarifiyle Rusların tarzı şöyle idi:

“Masaya oturdukları zaman önce kendilerine ait gördükleri hisseyi şöyle bir ayırırlar.

Geride ne kaldıysa, o kalanlar üzerinden sizinle müzakere yürütürler”.

Bu yaklaşımın Ankara ile Moskova arasında yapılan, son yıllarda temposu daha önce görülmedik ölçüde artan müzakerelerin karakterini bütünüyle yansıttığını söyleyemeyiz.

Putin’in Rusya’sının Türkiye’ye karşı, bu tarife oranla daha esnek bir tutumla hareket ettiğine dair örnekler de sıralanabilir:

2018 başındaki Afrin uzlaşması ve Ruslarla varılan mutabakat üzerine Zeytin Dalı Harekatı’nın başlatılıp başarıyla tamamlanması.

Ama onun öncesinde El Bab bölgesine yapılan Fırat Kalkanı Harekatı, Halep’teki Türkiye’ye müzahir muhalif grupların tahliyesini de beraberinde getirmişti ki, bu ikinci örneğin sözünü ettiğim Türk diplomatın sözleri üzerinden bir okuması yapılabilir.

RUSLAR MUTABAKATA NE KADAR SADIK?

Kuzeydoğu Suriye meselesinde son günlerde dikkatler Tel Tamr bölgesi üzerinde yoğunlaşmış durumda.

Rasulayn’ın güneyinde M-4 karayolu üzerinde bulunan bu kentte ciddi bir YGP varlığı bulunuyor.

YPG’liler, bu kentteki güçlerini kullanarak, M-4 karayolu üzerinde varlık tesis etmeye dönük hamleler de yapıyorlar.

Önceki gün Tel Abyad’ın güneyinde Türk ve Rus askeri yetkilileri arasında bir görüşme yapıldı.

Görüşmede Türk tarafı Tel Tamr bölgesindeki YPG’lilerin çıkarılmasını talep etti. Ancak bu talep Ruslar tarafından kabul görmedi.

Dün sabah Meclis’te açıklamalar yapan Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın “Bir takım zorluklarımız var. Bunları da Ruslarla görüşmek suretiyle çözmeye çalışıyoruz. Gerekli tedbirleri anında arkadaşlarımız alıyor. İlave ihtiyaç duyulan tedbirleri de Ruslarla görüşerek alıyoruz. Bunların hepsini arkadaşlarımız çözecek” ifadelerine yansıyan ‘sorunlardan’ bir kısmı bu bölgede olup bitenlerle ilgili.

ABD ile Ankara’da yapılan anlaşma, Barış Pınarı Harekatı bölgesinde yani, Rasulayn-Tel Abyad arasında 125 kilometre uzunluğu, 32 kilometre derinliği olan bölgede YPG varlığının bitirilmesini garanti ediyordu.

Dolayısıyla bu alandaki sorunlar daha çok ABD tarafını ilgilendiriyor.

Bu bölge dışında kalan bölgelerde yaşanan sorunlar ise, Rusya ile varılan mutabakatı ilgilendiriyor.

Soçi’de varılan mutabakat, Türkiye sınırının bütününde YPG’nin 30 kilometre güneye çıkmasını öngörüyor.

Ama her iki mutabakatta da verilen sözlerin tutulmadığı anlaşılıyor.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, zafer sarhoşluğuyla ayakları yerden kesilebilen lider tarifine uygun birisi değil.

Takipçiliği güçlüdür, rehavete kapılmaz.

Burada da oldubittiye izin vermeden ihtiyatla hareket ediyor.

Başta aktardığım cümleler, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun ağzından çıktı ama aynı şeyleri Erdoğan’ın kendisi de söylüyor.

Bu duruş ne anlama geliyor:

Eğer varılan anlaşmalara uyulmazsa, daha önce olduğu gibi yine tek taraflı harekete geçme seçeneği açık tutuluyor.