İbrahim Karagül: * Bugün gözlerimiz Soçi’de, dikkatimiz saat 22.00’de…

İbrahim Karagül: * Bugün gözlerimiz Soçi’de, dikkatimiz saat 22.00’de…

Akdeniz’den İran sınırına kadar, Türkiye’yi güneyden tehdit eden hiçbir yabancı işgal varl&

Almanya Bundesliga'da 2 maçta 14 gol
French farmers clog highways to protest at 'agri-bashing'
Ambulansa yol vermeyen sürücüye 2 ay 15 gün hapis cezası verildi

Akdeniz’den İran sınırına kadar, Türkiye’yi güneyden tehdit eden hiçbir yabancı işgal varlığına, onların kontrolündeki terör ağlarına izin verilemez.

İster siyasi yolardan isterse askeri yoldan bu kuşaktaki her türlü tehditle mücadele etmek bir milli hedef ve zorunluluktur. Bu kuşaktaki her yabancı işgal, her terör yapılanması Türkiye için öncelikli tehdittir.

HALEP-MUSUL HATTI, BİZİM İÇİN GÜVENLİK HATTI OLACAK

Halep-Musul hattının kuzeyindeki her terör hareketi, her tehdit, Türkiye için ciddi güvenlik sorunudur ve o tehditle yüzleşmek ülkemiz için meşru müdafaadır.

Çünkü; Suriye ve Irak’ta olanlar, bu kuşağa yönelik bütün bölgesel ve çokuluslu senaryoları açık etmiş, bu senaryoların tamamının Türkiye’yi tehdit ettiği, edeceği, buna göre planlandığı artık kesinleşmiştir.

Coğrafyamızda yüz yıl önce olanlar bugüne taşınmış, ülkeler “örtülü bahaneler”le işgal edilmiş ya da iç savaşlara sürüklenmiş, tehlike adım adım sınırlarımıza dayanmış, “Türkiye Cephesi” ilan edilmiş, Kızıldeniz ile Basra Körfezi arasında, ülkemizin bir bölümünü de içine alan detaylı, çok iyi çalışılmış bir harita planı uygulanır olmuştur.

“TÜRKİYE’Yİ DURDURMA” PLANI BÖYLE UYGULANDI

Bölgemizde hiçbir ülke buna direnemedi. Hepsi ya teslim oldu, ya iç savaşlara veya işgallere maruz bırakıldı. Bunlar olurken Türkiye, tepki göstermemesi için içeriden durduruldu, oyalandı, terörle ve zihinsel operasyonlarla felç edildi.

Çünkü bölgesel işgalin büyük cephelerinden biri Türkiye içinde kuruldu. Biz bunlara “iç işgalciler” dedik. Gezi terörü, 15 Temmuz saldırısı, bitmek bilmeyen terör saldırıları hep bu amaçla beslendi, büyütüldü, uygulandı.

Bütün bunların tamamı “Türkiye’yi durdurma” planının parçalarıydı.

BİR DE BAKTIK SIRA TÜRKİYE’YE GELMİŞ!

İşte Suriye savaşı son noktaydı ve tamamen “Türkiye Cephesi” açmak için çıkarıldı. “Terör Koridoru” dediğimiz ve güney sınırlarımızı tamamen kaplayan “çevreleme”, “kuşatma” haritası Suriye savaşının ana hedefiydi.

Gezi’yi de, 15 Temmuz’u da, içerideki terörü de yendik, yeniyoruz. Biz bunları yaptıkça zihinlerimiz açıldı, ellerimizdeki kelepçeler söküldü, zihinsel esaretimiz ve siyasi körlüğümüz ortadan kalktı.

Bir de baktık ki, sıra Türkiye’ye gelmiş ve adamlar harekete geçmek üzere. Şu an tam bu noktadayız. Bıçağın kemiğe dayandığı anda yüzyılların basireti, siyasi aklı harekete geçti, biz harekete geçtik.

TÜRKİYE’NİN SON “İYİ NİYET”İ. ÜSTLERİNDEKİ ÖRTÜYÜ KALDIRDIK..

Fırat Kalkanı ve Afrin müdahalesiyle başlattığımız işi tamamlayacağız. Barış Pınarı Harekâtı bu yüzden Türkiye’nin geleceğidir, 21. yüzyılı biçimlendirecek bir jeopolitik müdahaledir.

Harekete geçtiğimiz anda ABD’nin paniklemesi, AB ülkelerinin tehditler yağdırması, İsrail’in büyük bir hüsran yaşaması, onların sömürge artığı Arap rejimlerinin Türkiye’yi tehdit etmeye kalkışması bütün oyunların üstündeki örtüyü kaldırdı. Sekiz yıldır hazırlığını yaptıkları proje, Türkiye’nin müdahalesiyle sekiz günde çöp oldu.

ABD ile Ankara’da yapılan ve müdahaleye beş gün ara veren, PKK/YPG gibi terör unsurlarının bu süre zarfında ilan ettiğimiz güvenli bölgeden çıkmasını garanti eden anlaşma, Türkiye’nin son iyi niyetidir. Asla geri adım değildir.

ABD VE İSRAİL, TERÖR PATRONU. O ANLAŞMA BUNU DA İLAN ETTİ..

Bu anlaşma bir şeyi daha ilan etti. PKK’nın, YPG’nin, Türkiye’ye karşı yıllardır devam eden terör saldırılarının arkasında ABD’nin olduğunu.. Terörün patronunun ABD ve İsrail olduğunu…

Hemen ardından Avrupa’dan yükselen tehditler de, terörün taşeronlarının da bu ülkeler olduğunu… Terör dediğimiz şeyin ABD, İsrail ve bu ülkelerin Türkiye’ye diz çöktürme projesi olduğunu..

Terörle mücadele dediğimiz şeyin bu ülkelerin kirli, kanlı hesaplarıyla mücadele olduğunu.. Ankara anlaşmasıyla dünyaya ilan ettiğimiz şey aslında budur.

ÜLKEMİZİ HEDEF ALAN BÜTÜN TEHDİTLER YENİDEN TANIMLANMALI

Türkiye bütün güvenlik doktrinini yenilemek, kendisini hedef alan tehditleri sıfırdan tanımlamak zorundadır. Hiçbir siyasi kimliğe bakmadan, bu ülkeye bağlı olan herkesin bu gerçeği kabullenmesi zorunluluktur.

Hem içeriden hem dışarıdan, bütün yönlerden yükselen tehditlerin kimlerden, hangi güçlerden kaynaklandığını önyargısız ve önkabulsüz anlamak ve kabullenmek zorundadır.

İstese de istemese de, ertelese ve ihmal etse de coğrafya ve dünyanın gerçekleri Türkiye’yi buna zorluyor ve bu baskı her geçen gün daha da artacaktır.

15 Temmuz iç işgal denemesi de, Suriye’nin kuzeyinden “çevreleme” çabaları da, Akdeniz ve Ege’den “sıkıştırma” girişimleri de ülkemizi buna mecbur bırakmaktadır.

TÜRKİYE’NİN YÜRÜYÜŞÜ DEĞİŞTİ, GİZLİ HESAPLAR ORTAYA SAÇILDI..

Oyunun kuralları değişti, güç haritası değişti, hesaplaşma değişti, dost ve düşman değişti, gizli ve örtülü bütün hesaplar ortaya saçıldı.

Herkesin yüzlerce yıllık iddiası raflardan indiği gibi Türkiye’nin de tezleri, iddiaları raflardan indi. Türkiye’nin sadece hafızası geri gelmedi, yürüyüşü de değişti.

Türkiye, varlığına yönelik bütün tehditlerinin kaynağının müttefikleri olduğunu kabullenmek zorundadır. Şimdiye kadar bu gerçekten hep korktuk, ürktük, kabul etmek istenmedik. Ama gerçek bu.

TEHDİT NATO ÜLKELERİNDEN… GERİ ÇEKİLİP BİR DAHA BAKIN.

Tehlike ve tehditlerin NATO üyelerinden, Atlantik ittifakı üyelerinden, onların Türkiye ile gizli hesaplaşmasından, onların bölgemize yönelik istilâ ve işgal çabalarından kaynaklanıyor.

Bu Irak’ta da, Suriye’de de, Akdeniz ve Ege’de de böyle. İçeriye yönelik müdahalelerde de, siyasi ittifaklarda da, iç işgal cephesi projelerinde de böyledir. Geri çekilip resme bir daha bakın.. Sadece bunları göreceksiniz..

Türkiye’nin ABD’ye, dolayısıyla PKK/YPG’ye verdiği süre bugün saat 22.00 itibariyle sona eriyor. 444 kilometre uzunluğunda, 32/35 kilometre derinliğinde belirlenen “Güvenli Bölge”de hiçbir PKK unsuru kalmayacak, kalamayacak. Ve asla geri adım atılmayacak.

PUTİN TÜRKİYE’Yİ SATAR MI?

Ayn el-Arab (Kobani) ile Münbiç’teki durum ise bugün Soçi’de yapılacak Erdoğan-Putin Zirvesinde netleşecek.

Rusya lideri Putin’in, bugünkü görüşmede, Erdoğan’ın elini zayıflatacak bir tavır göstermeyeceğini varsayıyoruz.

Eğer Türkiye’nin hassasiyetlerini, güvenlik kaygılarını görmeme, zora sokma, PKK’ya alan açma gibi bir durun sergilerse, iki ülke arasında çok ciddi bir güvensizlik başlamış olacak.

Rusya’nın da Türkiye’nin de bunu isteyeceğini hiç sanmıyorum.

BAŞLADIĞIMIZ İŞİ BİTİRECEĞİZ.

Türkiye “zor oyunu bozar” dedi ve bozdu. Sahada adım atılmasaydı, masa da olmayacaktı. Bundan sonra da atılacak adımlar, belirleyici hareket sahada olacaktır.

Türkiye kararını vermiş ve ilân etmiştir. Asla geri adım atma lüksü yok. Geri adım yıkım olacaktır. Şu bilinmeli; hiçbir ülkenin “açıktan” Türkiye’nin karşısına dikilme şansı yok.

Öyleyse yola devam. Başladığımız işi bitireceğiz, bitirmeliyiz.