İbrahim Karagül: * Skandal beklediler, olmadı. AB ile dövenler şimdi…

İbrahim Karagül: * Skandal beklediler, olmadı. AB ile dövenler şimdi…

Erdoğan ile Trump arasındaki son zirvede bir kez daha gördük.. İçeride bir cephe, bir zihni kararmış, basire

Cambazlar teleferiği sezon için hazırlıyor
المصارف اللبنانيّة تبقي أبوابها مقفلة الإثنين بسبب الاحتجاجات
N.Macedonia: First Turk to be Constitutional Court head

Erdoğan ile Trump arasındaki son zirvede bir kez daha gördük..

İçeride bir cephe, bir zihni kararmış, basireti bağlanmış kitle, eski siyasi alışkanlıkları yeniden diriltmeye çalışan bir ittifak halkası, buldukları her fırsatta, her tür silahla, kendi ülkesini dövmeye, vurmaya, küçük düşürmeye devam ediyor.

Türkiye’ye yabancı ne varsa, zarar veren ne varsa yakın durmaktan, onlarla ortaklık kurmaktan çekinmiyor. Hatta onlara “bizimle çalışan” diye çağrılar yapıyor. Siyasi ahlak, ilke, vatanseverlik, tarihi hafıza, kimlik, değer hiçbir şey onların bu dürtüsünün önüne geçemiyor.

HİÇBİR ÜLKEDE HİÇ BİR SİYASİ ÇEVRE ÜLKESİNİ BU ÖLÇEKTE UCUZLATMADI.

Ellerindeki bütün imkanları bu alana istif ediyorlar. Bütün güç ve kabiliyetlerini başkalarının hesabına servis ediyorlar. Ülkemizin gücünü artırmaya, refahını artırmaya, kimliğini güçlendirmeye, toplumsal barışa güç vermeye, yüzyılların iddialarına su vermeye dönük her girişimi değersizleştiriyorlar. Bunun için siyasi dili, toplumsal körleşmeyi, zihinsel operasyonları kullanıyorlar.

Hiçbir ülkede hiç bir siyasi hareket ya da çevre, kendi ülkesini bu denli ucuzlatmaya çalışmamıştır. Onların oluşturduğu şemsiye altına gizlenen, kimliği belirsiz organizasyonları üzerinden kendi ülkesiyle alay eden yapılar var.

KALE KAPISINI İÇERİDEN AÇAN, ZİHNİMİZİ KUŞATAN BİR GİZLİ YAPI ÖRGÜTLENDİ..

Toplumsal sinir uçlarını ateşe veren, sosyal medya üzerinden sistematik çalışmalar yürüten, Türkiye karşıtı her şeyi alkışlayıp ülkenin yararına ne varsa alay eden bir yapı var. Bu amaçla özellikle sosyal medyada örgütlendirilen yapılar var. Beslendikleri yer, içeride o çevre, dışarıda da bu çevrenin sahipleri!

Hep beraber; kaleyi yıkmak için, ülkenin etrafına yığınak yapan kim varsa onlarla iş tutuyorlar. Kapıyı içeriden açıyor, onlara adres gösteriyorlar. Dışarıdan çevreleme planlarının içerideki organizasyonunu yürütüyorlar.

ESKİDEN AB İLE DÖVEN ‘TRUVA ATLARI’ VARDI ŞİMDİ AMERİKAN SİLAHLARI İLE VURUYORLAR.

Türkiye’yi Amerika ile dövmek, Trump’la dövmek, senatörlerle dövmek onlar için gayet normal. Türkiye’yi ABD’nin coğrafyamızdaki uzantıları ile köşeye sıkıştırmak, ABD’nin terör örgütleriyle çaresiz bırakmak için bu acımasız müdahalelerin içerideki psikolojik ortamını hazırlıyor, ona göre bir siyasi dil kullanıyor.

Türkiye’nin aleyhine bir şeyler olsa” diye nasıl bir hevesle ve umutla bekliyorlar!

Türkiye’yi Avrupa Birliği ile dövenler vardı önceden… AB’nin sözcüleriydi onlar. Siyasete yön verir, kültüre yön verir, ekonomiden sosyal hayata kadar her şeye müdahale ederlerdi. Hükümete ayar verir hatta şantaj yaparlardı. Kendilerini meşruiyet ekseni sanırlardı. Oysa her biri birer “Truva “Atı” rolü verilmişti.

HEPSİ BİRER KİBİR ABİDELERİYDİ. ÜLKEMİZİN YILLARINI HARCADILAR..

Brüksel, Londra, Paris esastı… Türkiye sadece onlara uymak, onlara benzemek, onlara boyun eğmek zorunda olan bir ülkeydi onlara göre. Vesayetçi geleneğin temsilcisiydi onlar. Siyasette, medyada, entelijansiyada, STK’larda, askeri ve sivil bürokraside, her yerdeydiler.

Ülkeye ve millete tepeden bakan kibir abideleriydi hepsi.

Demokrasi ve insan hakları cümlelerinden başka bildikleri ve söyledikleri hiçbir şey yoktu. On yıllarca “kürt meselesi” konuşmuş ama bu konuya tek cümlelik katkıları olmamıştı.

Kürt meselesi de, demokrasi ve özgürlük meselesi de, onlar için bir kazanç kapısıydı. Ayrıca görevlendirilmişlerdi, bu yüzden de hepsi aynı cümleleri konuşur, yazar dururdu. Aslında Türkiye için söyledikleri işe yarar hiçbir cümleleri yoktu. Kof, boş, ezber cümlelerle ülkenin on yıllarını harcadılar.

ŞARTLAR DEĞİŞTİ, DÜNYA DEĞİŞTİ. VE SİYASETÇİLERİMİZ DE ÜSLUP, POZİSYON, İTTİFAK DEĞİŞTİRDİ..

Şartlar değişti, dünya değişti, coğrafya değişti, çok sert fırtınalar esmeye başladı. Kullanılan dil, üslup, söylem de sertleşti. AB’ci yumuşak, sinsi dil yerini çok sert siyasi söylemlere terketti. AB yerine ABD’nin agresif, kaba dili hakim oldu.

Bizim vesayetçilerimiz de buna göre pozisyon, yöntem, üslup değiştirdi. Önceden terörü insan hakları üzerinden savunanlar, Türkiye’yi demokrasi diliyle dövenler şimdi terörü açıktan desteklemeye, onlarla ittifak kurmaya başladı.

ABD TERÖR ÖRGÜTLERİYLE ORTAK OLDU, HEMEN BİZİMKİLER DE ORTAKLIK KURDU

ABD terör örgütleriyle ortaklık kurarken içimizdekiler de kurmaya başladı. Siyasi partilerle terör örgütleri aynı çatı altında birleşmeye başladı. Türkiye’ye dışarıdan saldırılar şiddetlendi, buna bağlı olarak içeriden vurmalar da şiddetini artırdı.

Vesayetçi patronlar ne tür bir yöntem işaret ediyorsa içimizdekiler ona göre pozisyon değiştirdi. Son yüz yılda devam eden siyasi pozisyon almanın son örneklerini izliyoruz.

BU KİŞİLİKSİZLİK TÜRKİYE İÇİN UTANÇTIR

Erdoğan-Trump görüşmesinde bir skandal patlasa, o basın toplantısında Türkiye’yi zora sokacak bir durum oluşsa, nasıl da sevineceklerdi. ABD ambargoları başlasa, Kongre kararları alınsa, Türkiye köşeye sıkışsa nasıl sevinecekler.

Bu kimliksizlik, bu kişiliksizlik Türkiye için utançtır. Bir siyasi duruş değil, bir tür ihanet, kale kapılarını içeriden açma girişimidir.

Türkiye, hem bölgemizde hem de dünyada çok büyük kavgalar yürütüyor. Türkiye büyüdükçe kavgalar büyüyecek, bu normal. Büyük ülkenin büyük iddiaları, hesaplaşmaları olur, biz bunu yüzyıllardır yaşıyoruz.

“BİZ” DEDİKLERİMİZ YİNE SALDIRACAK AMA BİZ BU SEFER DE BAŞARACAĞIZ..

Yine yaşayacağız, yine kavgalar edeceğiz. Yine ihanetlere uğrayacağız. Yine kendi içimizden vuracaklar. Yine “biz” bildiklerimizin saldırılarına uğrayacağız. Yine çok büyük hayal kırıklıkları yaşayacağız. Ama biz yine başaracağız.

Yirmi yıldır köşe yazıyorum. Bundan daha fazla zamandır gazetecilik yapıyorum. Yıllardır günü gününecoğrafyamızı, dünyayı, eğilimleri, çatışmaları, örtülü operasyonları, işgalleri, iç savaşları, siyasi pozisyon almaları, Türkiye içindeki ve dünyadaki değişimleri, güç kaymalarını izliyorum.

SIRTINI MİLLETE, GÖNLÜNÜ VATANA VER. BURADAN ŞAŞMA YETER.

Siyasi hareketlerin, söylemlerin, kimliklerin nasıl değiştiğine, aşındığına tanık oluyorum.

Her büyük şoktan sonra çok büyük yükselişler yaşadık.

Yine yaşıyoruz, yine kazanacağız.

Sırtını millete, gönlünü vatana ver.

Yüzyıllardır bize hep bu eksen kazandırdı.

Gerisi hep gelip geçici.. Buradan şaşma yeter.