İsmail Kılıçarslan: Black Friday

İsmail Kılıçarslan: Black Friday

Muhterem, şelpe vura vura ‘karadır kaşların ferman yazdırır / bu dert beni diyar diyar gezdirir’i söyle

'Kazakhstan can be hub for Turkish investments'
Şehir Üniversitesi çökerse, vebali büyük olur!
Hayrettin Karaman: Sünnî-Şîî diyaloğu

Muhterem, şelpe vura vura ‘karadır kaşların ferman yazdırır / bu dert beni diyar diyar gezdirir’i söyledikçe sazevinin duvarları çınıladı. Bağlamanın tok tınısıyla Muhterem’in pes sesi birbirine iki sevgili gibi sarılıp inletti ortalığı.

Türkü bitince sazevinin sahibi Ahmet dedi ki ‘evinde ekmek-soğan bitmediyse, kışa yakacak odunun varsa satma bunu Muhterem abi. Bu satılır mı?’

Muhterem’in gözleri iki çukura dönüştü bu sözleri duyunca. Satmasa olur muydu? Olmazdı, hiç olmazdı, oluru yoktu. Ahmet, ısrar etti: ‘Yanlış anlama abi. Senin sazının müşterisi hazır. Açık artırmaya koysam 10 tane müşterisi gelir…’

Muhterem, elinde tuttuğu bağlamayı istemsizce sevip okşadı. Maraş’tan bir takıl tukul otobüse binip, yirmi saati aşkın yol tepip sora sora Fatih’in ara sokaklarından birinde Süleyman ustanın evini buluşu geldi aklına. Usta, Nuh deyip peygamber dememişti. ‘Bıraktım oğlum ben. Yapamam saz maz’ demiş, kapıyı göstermişti Muhterem’e.

Muhterem, bütün cesaretini toplayıp ‘gitmem usta’ demişti. Kovsan eşiğinde yatarım da yine gitmem. Evden çıkarken suratıma basar da öyle geçersin.

Süleyman usta, kallavi kukasında ‘ya sabır’ çeke çeke bu inatçı çocuğu başından nasıl savacağını bulmaya çalışmış, sonunda çaresiz kabul etmişti saz yapmayı.

‘Duttan istemem koca usta, teknesi ardıçtan olacak’ demişti Muhterem. ‘Kapağı çamdan değil akçaağaçtan yapacaksın. Burguyu da abanozdan koyacaksın.’

Süleyman usta bıyık altından gülmüş, içeri odadan bir saz getirip ‘çal ulan köpoğlu. Beğenirsem vallaha yapacam sana kimseye yapmadığım sazı’ demişti. Muhterem, Süleyman ustanın huzurunda da ‘karadır kaşların’ı çalıp çığırmıştı.

‘Ben bu sazı, koca ustayı ağlattıydım da öyle kazandıydım’ dedi Muhterem. Ahmet bir vakit bakıp anlamaya çalıştı. Neden sonra aklına gelmiş gibi fısıldadı: ‘Bütün Unkapanı, elindeki sazı görünce ustasını tanıdıydı zaten abi.’

Dönem o dönemdi ama tutturamadı istediği dikişi Muhterem. Bir yapımcı türkü albümü yapmak istedi ilkin. Ardından arabeske dönme kararı verildi. Bu sefer de ‘sesi aynı Müslüm bunun, zor olur’ denildi. Barda payvonda ekmek kovalayıp sarhoş kahrı çekti bir vakit ama ağır geldi nefsine.

Albüm işinden umudu kalmayınca bir noktada ‘nasip böyleymiş’ deyip kabullendi kaderini. Konserve fabrikasında işçi oldu. ‘Bunun var ya bi sazı bi sözü var, aklın durur’ diye anlattı arkadaşları kontini sistem paletlerin başında yarenlik ederken.

‘Ahmet, kaç para verebilirsin onu söyle’ diye sordu hatırladıklarından güçlükle sıyrılıp… Ahmetin cevabı, ‘abi madem satacaksın, 7.500 vereyim’ oldu. Muhterem, utana sıkıla ‘8.275 lira versen olur mu kardeş?’ dedi.

Muhterem, eve geldiğinde elindeki hediye paketini hiçbir şey söylemeden kızına uzatıp üstünü değiştirmek için odasına geçti.

Paketten kızının istediği modeldeki cep telefonunun çıktığını gören annesi, Muhterem’in duymasından çekinerek sessizce fısıldadı kızına: ‘Sen yine de ‘senden de baba olacak’ demeyecektin kızım babana. Bak, adamın ağzını bıçak açmıyor. Yazık.’

Kız, umarsızca silkti omuzlarını. ‘Dediğim laf ağırına gideceğine baba olaydı da istediğim telefonu alaydı. Black friday olmasa bunu da alamazdı seninki. Konuşturma beni şimdi.’

Muhterem’in kızı o akşam durmadan yeni telefonuyla oynadı. Muhterem, yıllarca asılı duran sazın duvarda oluşturduğu boya farkına gözlerini dikip ah çekti bir kerre.

Her şey o ‘ah’ta gizliydi. İnsanın kendisi dâhil…