Her kargo paketine uzunca bir numara vermekle, o numarayı da alıcının ve gönderenin telefonuna bildirmekle, “sistem kur
Her kargo paketine uzunca bir numara vermekle, o numarayı da alıcının ve gönderenin telefonuna bildirmekle, “sistem kurduklarını” sanıyorlar.
Çalıştırdıkları gençler, çoğunlukla yılgın, bezgin, yorgun insanlar.
“Ben bu işten daha iyisine lâyık biriyim” diye düşünüyorlar herhalde.
Aldıkları ücreti de az buluyor, daha fazla kazanmaları gerektiğine inanıyorlar.
Lâkin müşteriye nasıl davranacaklarını da bilmiyorlar, işlerini nasıl lâyıkıyla yapacaklarını da.
Daha karşısındaki kişiye “Siz” demeyi bile öğrenememişler.
Memişler ya da mişler ama öğrendiklerini uygulamıyorlar.
Sadece karşılaştığımı anlatıyorum; kulaktan dolma değil.
***
Geldiğimiz son noktada, gönderdiğim dosya yine bana döndü.
Gitmesi gereken belgeler, yerine ulaşmadı. İşler aksadı.
Kargo şirketine güvenmekle hata etmişiz.
Arabaya atlayıp yahut trene zıplayıp kendim götürseymişim, hem daha çabuk olacakmış, hem de kârlı çıkacakmışız. En azından işimizi halletmiş olurduk. Ayrıca görüşür, sohbet eder, dönerdik.
Bu durumda bir dahaki sefere aynı şeyleri yaşama endişesi kaybolur mu?
Tekrar bir şey göndermek gerekirse, güvenebilir miyim? Sanmıyorum.
Göçmen kuşlara teslim etmek, bundan daha güvenli olur.
***
Ankara’daki arkadaşım, benim ilk defa yaşadığım bu durumu, kendilerinin her ay en az yirmi defa yaşadığını söyleyince, daha bir garip geldi.
Her ay yüzlerce aboneye dergi gönderiyorlar. Bunların içinden bir kısmı geri geliyormuş.
İçlerinden sadece birkaçı haklı sebepleymiş. (Taşınmadan mütevellit adres değişikliği vs.)
Onun dışındakiler, bizim yaşadığımıza benzer bir durum.
Hâlbuki paketin üstünde, “Taşınma söz konusu değilse, iade etmeyin. Komşuya, posta kutusuna veya kapısına bırakabilirsiniz” gibi önemli bir not bulunmasına rağmen.
Yine de o notu görmezlermiş veya görseler de dikkate almazlarmış.
İade edilenden de bir miktar ücret almalarıdır belki buna sebep.
***
Eğer sadece ücret almak değil derlerse, inanırım. Mutlaka başka sebepler de vardır. Nedir onlar?
Şöyle sıralayabiliriz:
* Görevlilerini üstünkörü yapmaları.
* İşi ellerinin ucuyla tutmaları, tam anlamıyla sahiplenmemeleri.
* Kendilerini işe vermemeleri.
* Bir sorumluluk hissetmemeleri.
* Kendilerini, o paketi gönderen ile alan kişinin yerine koymayı düşünmemeleri.
* Ciddiyet, disiplin gibi kavramları tanımamaları.
Yoksa kargoyu alan görevli, o sırada kız arkadaşıyla yahut asker arkadaşıyla telefonda konuşmazdı. Bilgisayarda tık tık ederken, incecik telefonu kulağı ile omzu arasına sıkıştırarak, geyik muhabbetine girmezdi.
Büroda, müşteriye ayrılan masamsı kısımda, bir kalem bulunurdu ve o yazabilen bir kalem olurdu.
Lakayt tavırlara rastlanmazdı.
Bir de alıcıdan göndericiden kimlik numarası istiyorlar. Neyinize kimlik numarası? Adres bile fazla.
Oraya yazılan adrese teslim edilmedikten sonra, kargo paketinin üstünde adres olsa ne, olmasa ne?
***
Arkadaş bir başka kargo macerasını da şu şekilde özetledi: “Bütün gün evde bekledim. Tahmini teslim tarihi bildirilmişti. Ne kapı çili çaldı, ne telefon. Geç vakit bina girişindeki posta kutusunda not kâğıdı gördüm. Güya gelmişler, evde bulamamışlar, büroya gidip oradan almam gerekiyormuş.”
Bu satırları okuyan kimileri de diyecek ki amma uzattın ha… Nedir yani? Alt tarafı bir kargo iade olmuş.
Bu kadar basit değil azizim. Ülke savunmasına yakın bir vaziyettir işlerin düzgün yapılıp yapılmaması.
Kim, her ne iş yapıyorsa, en iyi ölçülerle görevini yerine getirmeli.
Yoksa “Adamlar yapmış abi, sistem kurmuşlar, tıkır tıkır işliyor” diye söylenmekten bir asır daha vazgeçmeyiz.
Biz niye yapmayalım, niye yapamayalım? Nedir noksanımız?
Elimiz ayağımız mı tutmuyor, kafamız mı çalışmıyor?
Bir hususu daha belirteyim, şayet hakikaten, uzattın diye düşünen varsa, kendileri için önemli bir evrak dosyasının gönderdikten bir hafta sonra geri geldiğini ve işlerinin o yüzden işlerinin aksadığını düşünsünler. Bakalım o zaman sinirlenip üzülecekler mi yoksa olur böyle vakalar deyip geçecekler mi?