Küreselleşmenin krizinden gelen riskler ve fırsatlar

Küreselleşmenin krizinden gelen riskler ve fırsatlar

Küreselleşmeyi ve etkilerini belki eskisinden çok daha fazla hissediyoruz ama bugün onun bir kriz içinde olduğu da a

بشكل مباشر نحو الجذور… – طه كلينتش
Alperen Ocaklarında bayrak değişimi: Türk bayrağı sarılı Kur’an-ı Kerim’i öperek göreve başladı
Bakan Soylu’dan ’10 Kasım’ mesajı

Küreselleşmeyi ve etkilerini belki eskisinden çok daha fazla hissediyoruz ama bugün onun bir kriz içinde olduğu da aynı ölçüde daha fazla konuşuluyor.

Küreselleşmeyle birlikte ortaya çıkan ve bütün insanların faydalandıkları imkanlar her geçen gün dünyayı daha da küçültüyor, herkes için her yeri ve her imkanı daha erişilir hale getiriyor. Ancak bu durum bir çok ülkenin kendi içine daha fazla kapanma arzusunu da bitirmediği gibi daha da pekiştiriyor. Avantajlı ülkelerin insanları kürenin hiçbir noktasını ayırt etmeksizin her yere istedikleri zamanda gidebilme imkanını elde ediyorlar ama aynı imkanlardan dezavantajlı ülkelerin de faydalanması bu ülkelerde rahatsızlık üretiyor.

Bugün Avrupalı, Amerikalı dünyanın her yanında cirit atma imtiyazından bir milimlik bir taviz vermek istemiyor, ama gezdikleri yerlerin insanlarının kendi ülkelerine doğru bir akış içinde olmasına karşı da yüksek setler çekmeye çalışıyor. Birliğin bütün avantajlarını yaşadıktan sonra Avrupa içinde yabancıya karşı düşmanlık bizzat AB’nin temelini tehdit edecek hale gelmiş durumda.

Bütün Avrupa ülkelerinde yükselen aşırı sağın arka planında hiç bir rasyonel bakış açısı yok. Zaten küreselleşme analizlerinin de en önemli kör noktası, herkese kazandırdığı için ve herkes özünde rasyonel olduğu için sürecin her kesimce destekleneceğiydi. Oysa insanlar salt akıldan ibaret olmadığı gibi, davranışları da salt rasyonel değil.

Kürenin bir yanında çıkan ve sekiz yıldır etkisi bütün dünyaya yayılan Suriye krizinden onların da nasibine mülteci düşmesi mukadder.

TRT World bugün dünyanın meşgul olduğu en önemli meselelerinin konuşulacağı bu yılki periyodik forumunu “Küreselleşmenin Krizi: Riskler ve Fırsatlar” başlığı altında toparlamış. Dünyanın en önemli entelektüel, siyasetçi, aktivist ve gazetecilerini bir araya getiren ve son derece profesyonel bir anlayışla düzenlenmiş olan iki günlük forum, çok ciddi tartışmalara sahne oldu.

Forum, küreselleşmenin krizinin adını koyma ve bu krizin arka planındaki nedenleri ortaya koyma adına Türkiye’nin yeni dünya düzenindeki rolüne uygun bir işi bence başarıyla üstlenmiş oldu.

Bugün coğrafyamızın neden demokratikleşemediğini, sorumlularıyla, dostlarıyla düşmanlarıyla ortaya koyabilme imkanına ve liyakatine Türkiye’den fazla kimse sahip değil. Avrupa ülkeleri bilhassa Ortadoğu’da demokrasinin gelişmemesinin başlıca sorumlularındandır. Onlar coğrafyamızdaki demokrasinin dostları değil düşmanları, çünkü bölgedeki hiçbir demokratik gelişmeyle bir dayanışma içinde olmadıkları gibi, bilakis demokrasiye darbe yaparak işbaşına gelen diktatörlerle hiçbir sorun yaşamadan, onları demokratik güçlere tercih ederek siyasetlerini yürütüyorlar.

Şu anda dünyadaki demokratik gelişmelerde Avrupa’nın ve ABD’nin hiçbir payı olmadığı gibi, özellikle İslam dünyasının demokratikleşmeden daha da uzaklaşmasına ciddi etkileri oluyor. Bakmayın özellikle Türkiye’de ve işlerine geldiği zaman bazı ülkelerde insan haklarıyla ilgili vurgularına. Son on yılda tipik bir küresel ve demokratik hareket olarak başlayan Arap Baharı’na karşı yürütüle darbeci girişimlerin hepsi Avrupa’nın ve ABD’nin ekonomisine ve siyasi yapısına kolayca entegre oldu.

Bu şartlar altında Türkiye Ortadoğu’daki bütün demokratik gelişmelerin ilham kaynağı olurken, sonrasında darbeye maruz kalan mazlum halklarla dayanışmasını esirgemeyen, onlara en üst düzeyde ve en samimi desteği vermekten çekinmeyen tek ülke oldu.

Şu anda küreselleşme denilecekse de, adına demokrasi denilecekse de bütün bu süreçlerin temsili noktasında dünyada moral üstünlük Türkiye’ye aittir.

Belki bu yüzden şu anda Mısır, Cezayir, Tunus, Libya, Irak ve Lübnan gibi Ortadoğu’daki bütün demokratik gösterilerde, Arap Baharı’nın karşı devrimiyle özdeşleşmiş olan Mısır darbecisi Sisi için “Lailahaillallah, Muhammed rasulullah ve Sisi Aduvullah şeklindeki ifade ortak bir slogan haline gelmiş durumdayken, bir çok yerde Recep Tayyip Erdoğan için de “kanımız, canımız feda” sloganları atılıyor. Bu durum, Türkiye’nin yeni küresel dünyada oynadığı roldeki öncülüğünü ortaya koyması açısından çok önemli.

TRT World’un forumuna katılanların konuşmalarının toplamından da Türkiye’nin dünyada demokratikleşme süreçlerindeki, insani meselelerdeki öncü rolü temayüz ediyor.

Kaşıkçı meselesi de konuşuldu elbette.

Cinayeti bölgede cari olan anti-demokratik, karanlık düzenlerin sembolü olarak, kendisi ise tabii ki bütün Arap coğrafyasında bugünlerde şahit olmaya başladığımız yeni bahar dalgasının habercisi olarak.

Şu kesindir ki, Kaşıkçı fikirleriyle, duruşuyla, davasıyla Türkiye’nin fikirlerini, duruşunu ve davasını taşıyordu. O yüzden ona uzanan el Türkiye’ye uzanmıştır ve bugün o, temsil ettiği fikirleriyle, davasıyla, bedeni sağken olduğundan çok daha güçlü durumdadır.

Onun canına kast edenler ise layık oldukları zilleti yaşıyorlar.