Merhum Halil Açıkgöz ve “Cemil Meriç ile Sohbetler”

Merhum Halil Açıkgöz ve “Cemil Meriç ile Sohbetler”

Bin dokuz yüz yetmişli yıllarda yazılarını büyük bir ilgiyle okuduğumuz, etrafında pervane gibi d&ou

Silahıyla ateş açıp kaçtı: Polis telefonuna bakınca inanamadı
Dutch police arrest 35-year-old suspect in Hague stabbings
مقتل قائد الوحدات الحدودية بتفجير في 'هلمند' الأفغانية

Bin dokuz yüz yetmişli yıllarda yazılarını büyük bir ilgiyle okuduğumuz, etrafında pervane gibi döndüğümüz kalem erbabından biri de Cemil Meriç idi. O kadar ki merhumun Göztepe’deki evi, bizim için adeta bir cazibe merkezi haline gelmişti. Ziyaretçileri günden güne artıyor, koca bir kütüphaneyi andıran hanesi kültür adamlarıyla dolup taşıyordu. Bunların içinde onun sekreterliğine talip olanlar da vardı. İşte onlardan biri de bendenizdim ve kendisinin isteğiyle 1978 yılında Cemil Hoca’nın rahle-i tedrisine dahil oldum.

İtiraf edeyim ki, Cemil Meriç’in gazetelere ve dergilere göndereceği yazıları daktilo ederek, istediği kitapları okuyarak ve daha başka hizmetlerini görerek kendisine yardımcı olan sekreterlerin en önemlisi geçen Salı günü Merkez Efendi Camii’nin avlusundan ahiret yolculuğuna uğurladığımız merhum Halil Açıkgöz, nam-ı diğer “Halil Aga” idi. Onun sıkı bir tempoyla ve not tutmak suretiyle hazırladığı “Cemil Meriç ile Sohbetler” isimli kitabı yukarıdaki cümlemi doğruluyor. 367 sayfalık bu eserde ilgi çekici anekdotlara, tabu yıkıcı cümlelere, Meriç’in hayat hikâyesine dair bilgilere yer veriliyor. Defalarca gözden geçirdiğim bu notlardan bazılarını -Halil Açıkgöz kardeşimize rahmet vesilesi olur düşüncesiyle- siz değerli okuyucularıma nakletmek istiyorum.

Bakınız, Cemil Hoca aşağıdaki cümlelerle Kanuni Sultan Süleyman’la, II. Abdülhamid Han’ı nasıl değerlendiriyor:

“Kanuni’nin bir kanunu var; herkesi toplar ve üzerine yemin ettirir, başta kendisi olmak üzere… Padişah şeriatın uygulayıcısıdır. Şeriatı bilen padişahın üstündedir, o da ulema. Ulema da işlerini askere, orduya dayanarak yapar.

II. Mahmud, yeniçeriyi topa tutarak kaldırdı. Böylece ulema dayanak noktasını kaybetti. Şeyhülislamlar da tayin edilir ve azledilir oldular. II. Mahmud Hıristiyan mürebbiyeler tarafından tam bir Katolik gibi büyütülmüştür. Kendisi deli bir adamdı. Askere frenk esvabı giydirdi. Kendisi de Napolyon’un çizmelerini geçirdi ayağına, Osmanlı II. Mahmud’da ölmüştür. II. Abdülhamid bu ölüyü diriltmiş ve otuz üç sene ayakta tutmuş yegâne adamdır. II. Abdülhamid son Osmanlı padişahıdır. Osmanlı II. Abdülhamid’de’biter”

Cemil Meriç, yakın dostu Kerim Sadi’nin Prof. Fuad Köprülü hakkında şöyle dediğini naklediyor:

“Kerim Sadi’nin Köprülü hakkında bir kitabı vardır. Tarih metodu olmayan tarihçi der onun için. Metod bakımından tenkid eder Köprülü’yü. Haklıdır da bazı yönleriyle. Köprülü zeki ve muhteris. Fransızca’dan ve talebelere verdiği vazifelerden çalmak suretiyle yazmıştır kitabını.”

Meriç “Umrandan Uygarlığa” isimli kitabıyla ilgili olarak şöyle diyor:

“Ah evladım, bu kitap yayılmalı. Tek yazıyı Hilmi Yavuz yazdı. Methediyor ama ‘İslamiyeti tekrar diriltmek istiyor’ diye de kötülüyor”

Medhettiği kitabı kötülemenin ne anlama geldiğini anlayan varsa beri gelsin.

Meriç, hiçbir milletin başına gelmeyen felaket hakkında şöyle diyor:

“Biz Tanzimat’tan sonra düşünmeye ve kelimelere mana vermeye başladık. Osmanlı yüz sene çalıştı ve bir düşünce zemini kuruldu. Tam gelişeceği esnada harfler değişti. Bir sene öncesine dahi yabancılaştık. Böyle bir felaket hiçbir milletin başına gelmemiştir. Harfler değişince tam bir anarşi doğdu. Anarşi oradan miras kalmıştır. Her kelime, gündüz dikilir, akşam sökülür bir fidan gibi tutmaz olmuş. Bu şartlar altında ne yapılır? Kelimeleri muhafaza etmek lazım.”

Meriç’e göre edebiyat tarihi:

“Bizde edebiyat tarihçiliği ve edebiyat tarihleriyle alakalı çok vesika yok. Bizde edebiyat tarihçiliği çok yeni. Bazı denemeler yapılmış. Edebiyat tarihimiz için tezkirelere kadar gidilecek. İbnülemin Mahmud Kemal İnal’ın ‘Ondokuzuncu Asır Türk Şairleri’ aslında Fatin Tezkiresi’nin bir zeyli mesabesindedir.”

Evet, İbnülemin’in bu eseri bir ilavedir ama adı geçen zeyl, onun yanında devede kulak bile değildir. Ayrıca kitabın doğru adı “Son Asır Türk Şairleri”dir.

Meriç, Said-i Nursi ve Kürtçülük hakkında diyor ki:

“Said-i Nursi, kavliyle fiilini birleştirmiş insan. Mücahit insan. Kürtçü değil. O devirde tek başına karşı koyabilmiş. Düşüncesinde sosyalizm, sınıf çatışması da var. Adamı inceledikçe hürmetim artıyor.

Kürtçülüğü tasvip etmediğimi daha önce söylemiştim. Ortada bir dil yok. Devlet geleneği yok. Edebiyat yok. Neye göre devlet kuracaklar ki?”

Ayıp olmazsa, kendimi de işin içine katmak istiyorum. Meriç, kendisini ziyarete gelen bir grup öğrenciden şöyle bahsediyor:

“Birkaç gün önce Atatürk Eğitim Enstitüsü’nden çocuklar geldi. Nasıl kalmışlar, bilmiyorum. Kılıç artıkları. Biri, ‘Müstağripler Kervanı’nı ezbere okuyor. Ezberlemiş. ‘Efendim’ dedi. ‘Reşid Paşa İngilizler’in ajanı’ dedi. ‘Peki Cevdet Paşa, Reşid Paşa’yı neden seviyor?”

Teberrüken söyleyeyim. 1978’de adı geçen yazıyı ezbere okuyan “çocuk” bendenizdim. Kırk bir yıl sonra Cemil Hoca’yı bir kere daha rahmetle anıyorum.