Mirasta kadına haksızlık ediyoruz, doğru ama

Mirasta kadına haksızlık ediyoruz, doğru ama

Şirkle ilgili söz verdiğimiz son yazıyı pazara bırakalım Değerli fikir adamı Prof. Dr. İhsan Fazl

Tehran open to resuming ties with Saudi Arabia: Rouhani
Lübnan Cumhurbaşkanı Avn'dan göstericilere 'beğenmiyorsanız gidin'…
Bursa yerel haberleri: Cep telefonunu vermeyen genci sırtından…

Şirkle ilgili söz verdiğimiz son yazıyı pazara bırakalım

Değerli fikir adamı Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu kadrini bilmemiz gereken değerlerimizdendir. Severim, takdir ederim, imkân buldukça okurum, izlerim, düşünen gençlere de tavsiye ederim. Çünkü böyle müstakim düşünebilenlerimiz çok fazla değildir. Fazlıoğlu’nun bilim tarihiyle, düşünce tarihiyle ilgili ciddi çalışmaları ve birikimi vardır. Ayıklanmamış gelenekte kaybolmuş, köksüz modernlikle gözü kamaşıp geçmişin birikimini ıskalamış olanlardan değildir. Dolayısıyla söyleyeceklerim onun değerini tenkis etmez. Ama Arapların dediği gibi ‘li-külli cevadin kebve’, yani her cins atın bir sürçmesi olur.

Birden çok kişiden, ‘bu videoda söylenenlere ne diyorsun’, sorusu gelince Fazlıoğlu’nun o kısa konuşması için bir iki kelam etmeyi gerekli gördüm. Kendilerini arayıp söyleseydiniz denebilir, ama topluma yayılmış bir düşünceye yine toplumun bilgileneceği bir yolla görüş bildirmek haksızlık ve hadsizlik olmaz diye düşündüm. İhsan Hoca’nın söz konusu videoda söylediklerinin özeti şu: Mirasta erkeğe iki kadına bir verilmesi Kuranıkerim’in indiği asırdaki şartlarda makul ve adil bir taksimdi. Ancak günümüzde sosyal hayattaki rolleri değişen erkek ve kadın için bu taksim haksız ve adaletsiz olur. Hükümleri şartlarına göre değerlendirmeliyiz. O şartlar bugün yok.

İmdi bu meselenin o kadar çok yönü var ki, bir yazıda bunların hepsine değinebilmek imkânsız. Önce bugün mirasta kadına zulmedilmekte olduğu bir gerçek. Ancak bu zulüm İslam’dan değil, İslam’sızlıktan, mevcut sosyal ve hukuki yapılanmadan ve geleneklerden kaynaklanıyor. Muhtemelen hemşehrim Fazlıoğlu Karadeniz’deki uygulamaya bakarak böyle bir kanaate varmış olabilir. Orada kadına cahiliyede olduğu gibi hemen hemen hiç miras verilmez. Kadının ‘abilerinden’ miras istemesi ayıptır. Bugünkü kanunlara rağmen bu böyledir.

İkinci olarak İslam hukukuna göre de kadına bir, erkeğe iki verilir genellemesi oldum olası doğru değildir. Eşit aldıkları, hatta kadının daha fazla aldığı yerler vardır. Çünkü miras taksimi varislerin müteveffa ile alakasına göre düzenlenir. İslam’da bunun üç temel ölçütü vardır: 1. Yakınlık derecesi, 2. Sonraki nesli öncekine tercih, 3. Sosyal hayattaki sorumluluk düzeyi.

Üçüncü olarak Kuranıkerim’in miras taksimini o günkü ve bugünkü şartlar diye değerlendirmemizin sebebi bizim tarihselliğimizdir. Kuranıkerim’in bugün böyle söylenemeyecek hangi hükmü vardır? İslam’ın şartlara göre ayarlanması değil, şartların İslam’a göre ayarlanması esastır. Evet, bugün miras taksiminde bir haksızlığın olduğu açıktır. Çünkü önce haneyi, sonra anneyi babayı, gerektiğinde kardeşleri sadece ahlaken değil, hukuken de bakma durumunda olan erkek bugünkü hukuktan güç alarak bu sorumluluğunu yerine getirmiyor. Ama mirasa gelince, işine geldiği için şeriatın taksiminin uygulanmasını istiyor. Tabii ki, bu bir çifte standarttır ve haksızlık oluşturur. Bunun çaresi Kuranıkerim’in yaptığı taksimin şartlara göre değiştirilmesi değildir. Kaldı ki, böyle bir çare, bildiğim kadarıyla Fazlıoğlu’nun düşünceleriyle de çelişir. Çünkü o da Kuranıkerim’in tarihselci okunmasını doğru bulmaz. Zaten İslam’ı içselleştiren hiç kimse böyle düşünemez. Tarihsel olmakla, tarihselci olmak da ayrı şeylerdir. Unsurları oluşmayan mevzuların hükümlerinin uygulanmaması da ayrı şeydir. Onu başka yazılarımızda anlattık. Evet, bunun çaresi önce varislerdeki iman ve ahlak motifini harekete geçirmek ve erkekleri görevlerini yapar hale getirmek, yani Müslümanlaştırmaktır. Bu yetmezse ki, yetseydi hukuk denen şey olmazdı, o zaman kadınlar da yine bugünkü hukuka dayanarak erkeklerin yerine getirmedikleri maddi sorumluluklarını, miras taksim edilirken eksik bıraktıkları miktarda onlardan alabilirler. Ama bu bir miras değil tazmindir. Allah’ın mirastaki taksimini değiştiremezler.

Dördüncü olarak, İslam miras hukukunun hükümleri amir hükümler değildir. Bu haksızlığı gören erkekler iman ve ahlak motifiyle kız kardeşlerini düşünüp eşit, ya da en azından haksızlığı giderici bir taksim yapabilirler. Ya da murisler henüz hayatta iken mallarını çocuklarının arasında eşit taksim edebilirler. Çünkü o zaman bu bir miras taksimi değil, hediye olur. Tabii, kendi geleceklerinden endişe etmiyorlarsa.

Son olarak unutulmamalıdır ki, miras ayetlerinin sonunda “Allah’ın çizdiği sınırlar bunlardır, kim Allah’a ve Resulü’ne karşı çıkar ve O’nun sınırlarını tecavüz ederse Allah da onu cehenneme koyar’ (Nisa 13-14) gibi bir tehdidin bulunması çok anlamlıdır.