Mustafa Kutlu: Karal ile Sarıtaş

Mustafa Kutlu: Karal ile Sarıtaş

Cevdet Karal’ın gelincikli kitabı (Sevgililer ve bir daha sevemeyecekler için küçük şiirler ve diğer

FETÖ'den el konulmuştu: 22 şirketten kayyum kaldırıldı
H&M's 'I love GBV' tagline sparks outcry over gender violence…
Mesut Özil Almanları çıldırtan fotoğraf hakkında konuştu…

Cevdet Karal’ın gelincikli kitabı (Sevgililer ve bir daha sevemeyecekler için küçük şiirler ve diğerleri, Everest Yay., Ekim 2019) hakkında bir münekkit edası ile konuşmak istemiyorum. Bu şiirler için bir sıfat arıyorum.

Okurları ferah-feza’ya götürüyor. İster musiki, ister ferahlık, ister feza, kanatlanmak isteyen, baharı ve sonbaharı beklemekten yorulan, açsın bir Mesnevî falı gibi bir sayfasını baksın kaderinin cilvelerine.

Orada topraktan utanarak çıkan çimen uçları, patlamaya ramak kalmış tomurcuk, yağmur değil damla, deniz değil dalga, fidan değil fide, kedicik, süt kokusu ve bir dağın dumanını bulacak.

Adına kapılanlar bu narin kitabı yağmalayabilir. Tvit atarlar en azından. Hani bir attım sendeledi, bi da çaktım geberdi gibi hoyratlıklar.

Sonunda aradığım sıfat çıkageldi.

Dikkat: Kırılabilir.

Kirazlar kızardı

Küçük kız

Aralarında saklıyor yüzünü

*

Sen uyurken

Çocuk sesleri duyuyorum

Yan odadan

Gelip aramıza yatmıyor hiçbiri

Ben ne kadar çağırsam.

*

İyi kalpli serçe

Kıpırtısız duruyor dalda

Ağacın da inanası geliyor

Onun son yaprağı olduğuna

*

Biri bir üzün salkımının

Elinden tutmuş gidiyor

*

Dün buradan geçen bulutun

Gittiği yeri sormaya gelmiştim

*

Pencereleri açık unutmuşuz

Kaynamış süt kokusu geliyor aydan

*

İkimiz bir masadayız

Getirip koyuyorlar masaya

Beyaz tabakta dilimlenmiş

Bir karpuz gibi güneşi

Taner Sarıtaş ilk şiir kitabını çıkardı (Tedirgin Kanatlar, Dergâh Yay., Ekim 2019). Bir “ilk kitap” ama sanki üçüncü, dördüncü kitap gibi. Durmuş-oturmuş, olgunlaşmış, safrasını atmış; dikensiz-pürüzsüz temiz bir şiir. Bence en önemli vasfı genç şairlerde görülen plastik-uyduruk-fiyakalı-cafcaflı imgelerden uzak durması. Taner’e genç diyemeyiz.

“Doğuyor ömrüme bir yirmisekiz yaş güneşi” diyen Cenab Şahabettin’in yaşında.

Bağırıp-çağırmıyor, yeraltı suyu gibi derinden akan bir ırmak. Şiirim derin olsun diye muamma söyleyen, çapraz bulmaca yazanlardan değil. Aksine duyup-düşündüğünü en saf haliyle dile getirenlerden.

Yaşadığımız hayatın çapaçul karmasından bezmiş, lakin ona teslim olmaya niyeti yok. Taşra ile metropol arasına sıkışmamış, aradan kalkan farkın farkında. Sıkıntı çekiyor ama bir varoluşçu gibi bunalmıyor. Köklerini biliyor, yaslanacağı gövdeye güveniyor. Sesini ve âhengini bulmuş gidiyor.

Bu gidiş ilk kitap için tehlikeli. Tehlikeli çünkü şu anda bulunduğu irtifadan yukarı çıkmak güç. Olsun. Ne demişler “zafer biraz da hasar ister”. Az yazmalı. Gençler çok yazıyorlar, çok kitap çıkarıyorlar. Oysa ne denilmiş: “Kişi kendini bilmek gibi irfan olmaz”. Adamın on kitabı var ama şair değil. Acı olan bunu kendisi de bilmiyor.

Taner’in şiirleri bütünüyle okunmalı. Onları parçalayıp misal vermek istemiyorum. Ama tadımlık üç-dört parça kaydedeyim.

Sessizken her şey kaya güvercinleri kadar

Uzun yürüyüşlerden sonra eve döner gibi

Bir demet ölmezotu’nun insanı tesellisi

*

Biraz daha karışıklık iste biraz daha fırtına

Uçurumun yanağı değene dek yanağına

*

Taşrada bereketlidir sofra hayat ve aile

İnsan içinde iyiliği büyütürse orada büyütür

Ama otobüse kartla binilmeye başlayalı beri

Taşranın da akıbeti hayli düşündürücüdür

*

Bu çağ usanmaz elleriyle her dakika ve hiç durmadan

Kuzguni ilençler peydahlamada bu epey korkutucudur

Ve insan yalın yapıldak kaçar gibi gözükse de vebadan

Hiçbir çağ yorulmaz oysa insan belki bir yorgunluktur