Cevdet Karal’ın gelincikli kitabı (Sevgililer ve bir daha sevemeyecekler için küçük şiirler ve diğer
Cevdet Karal’ın gelincikli kitabı (Sevgililer ve bir daha sevemeyecekler için küçük şiirler ve diğerleri, Everest Yay., Ekim 2019) hakkında bir münekkit edası ile konuşmak istemiyorum. Bu şiirler için bir sıfat arıyorum.
Okurları ferah-feza’ya götürüyor. İster musiki, ister ferahlık, ister feza, kanatlanmak isteyen, baharı ve sonbaharı beklemekten yorulan, açsın bir Mesnevî falı gibi bir sayfasını baksın kaderinin cilvelerine.
Orada topraktan utanarak çıkan çimen uçları, patlamaya ramak kalmış tomurcuk, yağmur değil damla, deniz değil dalga, fidan değil fide, kedicik, süt kokusu ve bir dağın dumanını bulacak.
Adına kapılanlar bu narin kitabı yağmalayabilir. Tvit atarlar en azından. Hani bir attım sendeledi, bi da çaktım geberdi gibi hoyratlıklar.
Sonunda aradığım sıfat çıkageldi.
Dikkat: Kırılabilir.
Kirazlar kızardı
Küçük kız
Aralarında saklıyor yüzünü
*
Sen uyurken
Çocuk sesleri duyuyorum
Yan odadan
Gelip aramıza yatmıyor hiçbiri
Ben ne kadar çağırsam.
*
İyi kalpli serçe
Kıpırtısız duruyor dalda
Ağacın da inanası geliyor
Onun son yaprağı olduğuna
*
Biri bir üzün salkımının
Elinden tutmuş gidiyor
*
Dün buradan geçen bulutun
Gittiği yeri sormaya gelmiştim
*
Pencereleri açık unutmuşuz
Kaynamış süt kokusu geliyor aydan
*
İkimiz bir masadayız
Getirip koyuyorlar masaya
Beyaz tabakta dilimlenmiş
Bir karpuz gibi güneşi
Taner Sarıtaş ilk şiir kitabını çıkardı (Tedirgin Kanatlar, Dergâh Yay., Ekim 2019). Bir “ilk kitap” ama sanki üçüncü, dördüncü kitap gibi. Durmuş-oturmuş, olgunlaşmış, safrasını atmış; dikensiz-pürüzsüz temiz bir şiir. Bence en önemli vasfı genç şairlerde görülen plastik-uyduruk-fiyakalı-cafcaflı imgelerden uzak durması. Taner’e genç diyemeyiz.
“Doğuyor ömrüme bir yirmisekiz yaş güneşi” diyen Cenab Şahabettin’in yaşında.
Bağırıp-çağırmıyor, yeraltı suyu gibi derinden akan bir ırmak. Şiirim derin olsun diye muamma söyleyen, çapraz bulmaca yazanlardan değil. Aksine duyup-düşündüğünü en saf haliyle dile getirenlerden.
Yaşadığımız hayatın çapaçul karmasından bezmiş, lakin ona teslim olmaya niyeti yok. Taşra ile metropol arasına sıkışmamış, aradan kalkan farkın farkında. Sıkıntı çekiyor ama bir varoluşçu gibi bunalmıyor. Köklerini biliyor, yaslanacağı gövdeye güveniyor. Sesini ve âhengini bulmuş gidiyor.
Bu gidiş ilk kitap için tehlikeli. Tehlikeli çünkü şu anda bulunduğu irtifadan yukarı çıkmak güç. Olsun. Ne demişler “zafer biraz da hasar ister”. Az yazmalı. Gençler çok yazıyorlar, çok kitap çıkarıyorlar. Oysa ne denilmiş: “Kişi kendini bilmek gibi irfan olmaz”. Adamın on kitabı var ama şair değil. Acı olan bunu kendisi de bilmiyor.
Taner’in şiirleri bütünüyle okunmalı. Onları parçalayıp misal vermek istemiyorum. Ama tadımlık üç-dört parça kaydedeyim.
Sessizken her şey kaya güvercinleri kadar
Uzun yürüyüşlerden sonra eve döner gibi
Bir demet ölmezotu’nun insanı tesellisi
*
Biraz daha karışıklık iste biraz daha fırtına
Uçurumun yanağı değene dek yanağına
*
Taşrada bereketlidir sofra hayat ve aile
İnsan içinde iyiliği büyütürse orada büyütür
Ama otobüse kartla binilmeye başlayalı beri
Taşranın da akıbeti hayli düşündürücüdür
*
Bu çağ usanmaz elleriyle her dakika ve hiç durmadan
Kuzguni ilençler peydahlamada bu epey korkutucudur
Ve insan yalın yapıldak kaçar gibi gözükse de vebadan
Hiçbir çağ yorulmaz oysa insan belki bir yorgunluktur