Türkiye bir süredir dış politikada bundan sonraki süreç açısından son derece kritik öneme sahip
Türkiye bir süredir dış politikada bundan sonraki süreç açısından son derece kritik öneme sahip bir dönemi yönetiyor. Bu dönemde her ne kadar Suriye odaklı bölgesel gelişmelerle ilgilenilse de sürecin ekonomi üzerindeki yansımaları da yakından takip ediliyor. Açıkçası, son dönemde ABD ile yeniden kopma aşamasına gelen ilişkiler ve ABD tarafından gelen ekonomik yaptırım tehditleri bir nevi stres testi görevi gördü ve ulusal güvenliğimiz kapsamında ekonomi güvenliğinin de ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.
ÖNCE ABD SONRA RUSYA İLE MUTABAKAT
Türkiye Barış Pınarı Operasyonu ile sahada başlattığı süreci ABD ve Rusya ile masada sürdürdü. Operasyonun başlaması ile beraber Trump’ın ekonomik tehdit içeren tweetleri, bazı senatörlerin hazırladığı yaptırım önerileri, ABD Temsilciler Meclisi’nin yaptırım taslağı, New York’ta Halkbank’a apar topar yeni bir iddianame hazırlanması gibi süreçler de üst üste geldi. Ancak bir yandan bunlar olurken diğer yandan da Türkiye’nin kararlı tutumu, ordumuzun sahadaki başarısı ve diplomatik süreci akıllıca yönetilmesiyle ABD, Başkan Trump’ın girişimleri üzerine Türkiye ile masaya oturmak zorunda kaldı. Takvimler 17 Ekim 2019’u gösterdiğinde ABD Başkan Yardımcısı Pence, Dış İşleri Bakanı Pompeo ve beraberindeki heyet ile Erdoğan liderliğindeki Türk heyeti uzun süren görüşmelerin ardından çerçevesi oldukça net olan bir mutabakata vardılar. Mutabakat Türkiye’nin tüm şartlarının kabul edildiği bir şekilde yürürlüğe girdi ve ABD ile gerilen ilişkilerde yumuşama sinyalleri gelmeye başladı. Böylelikle başlatılan ve başlatılması muhtemel ekonomik yaptırımlar da anlamını yitirdi. Elbette iş bununla bitmiyordu. Zira bölgedeki bir diğer aktör olan Rusya ile de üzerinde anlaşılması gereken konular vardı.
22 Ekim 2019 günü Erdoğan ve beraberindeki heyet Soçi’de Putin ve ekibi ile bir araya geldi. 6 saatten uzun süren görüşmelerin ardından Rusya ile de net bir mutabakata varıldı. Böylelikle Türkiye’nin yakın çevresindeki ulusal güvenliği üzerinden ortaya çıkan riskli sürecin büyük oranda bertaraf edilmeye başlanmasıyla beraber, sürecin ekonomi üzerindeki olası riskleri de minimize olmaya başladı. Çünkü pek çok analistin, ABD ile ilişkilerin bozulmasının ve olası yaptırımları risk primleri ve döviz kuru üzerinde baskı oluşturacağı bir sürecin kapıda olduğu hatta Rusya’nın da sürece negatif yaklaşması durumunda daha ciddi risklerin olabileceği yönündeki yorumları dillendirilmeye başlanmıştı. Ancak her iki ülke ile yapılan mutabakat ve ABD tarafının mutabakat metnine büyük oranda riayet etmesi ekonomi üzerindeki algısal baskıyı da azaltmak için uygun zemini oluşturmaya başladı.
PARA POLİTİKASI KURULU’NDAN BEKLENTİLER
Yoğun diplomasi trafiği ve sınır ötesi harekât gündemi ile geçen sürecin ekonomi üzerindeki olası risklerini konuşurken Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısı günü geldi. Bugün 14:00’te Merkez Bankası Para Politikası Kurulu faiz kararını açıklayacak. Karar öncesi Anadolu Ajansı Finans’ın PPK toplantısına yönelik piyasa beklenti anketine katılan ekonomistler politika faizinde (bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı) ortalama 100 baz puan indirim bekliyorlar. Aynı şekilde JP Morgan gibi kurumların da beklentisi bu yönde.
Ancak başta ABD’nin ekonomik yaptırım tehditleri olmak üzere yaşanan tüm bu süreci bir stres testi gibi düşünüp ekonominin direncini ve buna ilave olarak enflasyon oranındaki düşüş trendini göz önüne aldığımızda halen 100 baz puanın üzerinde önden yüklemeli bir faiz indirimi için alan olduğunu düşünen taraftayım. Yine de nihai karar elinde geniş veri seti olan Merkez Bankası’nın.