Mutlu beraberlik fedakârlık ister

Mutlu beraberlik fedakârlık ister

Birçok bakımdan farklı olan iki şahsın bir ömür boyu nispeten mutlu olarak bir yastığa baş koymala

Terror attack martyrs Turkish soldier in eastern Turkey
Galatasaray gençleşecek
Akar ve komutanlar sınır noktasındaki birlikleri denetledi

Birçok bakımdan farklı olan iki şahsın bir ömür boyu nispeten mutlu olarak bir yastığa baş koymalarının şartları nedir?

Ortada bir zaruret yok iken boşanmaların aileye ve cemiyete getirdiği zararlar nelerdir?

Bu iki soruya cevap verecektik:

Bazılar derler ki: “Bekârlık sultanlıktır”.

“Bekâr isen teb’an yok, sen neyin, kimin sultanısın be adam! Desem ağır kaçar; şöyle diyeyim: Sen tabii olana tahammül edecek kadar irade sahibi ve eğitimli olamadığın için tek yaşamaya karar veriyorsun, sözde nefsinin sultanı oluyorsun; ama o nefsin ne oyunları vardır ve yalnızlığın ne çileleri vardır, bunu da saklıyor, aç gönlüne tok teselli veriyorsun!

Aksine bir zaruret bulunmadıkça evlenmek en azından sünnettir, duruma göre farza kadar çıkar.

Aksine bir zaruret bulunmadıkça boşamak ve boşanmak caiz değildir; boşanıp aileyi yıkanlar yerin göğün titrediğini fark etseler bunu yapmazlardı.

Boşama ve boşanmanın zaruret haline gelebilmesi için taraflardan birinin veya her ikisinin ısrarlı olarak evlilik hukukuna riayet etmemeleri gerekir. Evlilik hukukunu öğrenmek isteyen mesela benim “Ana hatlarıyla İslam Hukuku” veya “Kadın ve Aile İlmihali” isimli kitaplarıma bakabilirler. Bunları satın alın da demiyorum, www.hayreddinkaraman. net adresli sitemde kitaplarımın yalnızca adları değil, içerikleri de vardır. Mutlu bir evlilik için yalnızca hukuk yetmez, bir de “içinde bulunduğumuz sosyal şartlara göre bazen hukuktan fedakârlık da ederek karşılıklı uygun, iyi ve makul davranış gerekir (Nisâ:4/19).

Şimdi boşanmalara bakıyoruz. Bunların içinde elbette meşru ve makul olanları vardır. İslam’da Katolik nikâhı yoktur, gerektiğinde boşamak ve boşanmak da meşru olur, ama gerektiğinde.

Önceki yazıya bir başlık koymuştum: “Paraya kavuşan boşuyor boşanıyor.”

Almanya’da üç-beş kuruş kazanıp gelen, yeni bir ev yaptırmakta olan komşumuza hayırlı olsun demiştim, bu Doğulu komşum “Hoca, bu eve bir de yeni kari yakışır” dedi. Ben de “Nefsine hâkim olmaz da kusursuz günahsız eşinin üstüne bir kadın daha alırsan bu yeni ev o yeni kadın ile başına bela olabilir” dedim. Köyünden çok çocuklu bir aileye parayı bastırıp genç bir kız ile evlendi. Eski eşi ve ondan olan çocukları ile diğer hısımlar onu terk ettiler. Hem kendisi evli ama yalnız, hem de eski eşi ve çocukları perişan oldular.

Uzun soluklu bir beraberlik ve düzgün bir aile için şu şartları çok önemli görüyorum:

Sevgi: Karşılıklı sevgi (aşk demiyorum) yoksa evlilik olmamalı.

Fedâkârlık: Çok önemli olan aileyi kurmak ve korumak için mümkün olduğu kadar karşı tarafın kusurlarına ve eksiklerine katlanmak.

Sadâkat: Eşlerin her biri diğerine sadakatle bağlı olacaktır. Her güzelden daha güzel, her zenginden daha zengin, her soyludan daha soylu birileri mutlaka vardır; gözü dışarıda olan kişilerin bunlara takılması, kendi tatlısını acı, güzelini çirkin hissetmeye başlaması kaçınılmazdır. Eşlerin birbirine bakışı şöyle olacaktır: “Bu benim nasibim, evet şu eksikleri var ama şu iyilikleri de var, bu benim güzelim, başkalarının iyisi, güzeli beni ilgilendirmez!”

Kanâ’at: Daha iyisini meşru yoldan elde etmeye çalışmakla beraber elde olanın kadrini bilip yetinmek ve onunla mutlu olmak manasındaki kanâ’at “tükenmez bir hazinedir”. Evet, her hazine tükenebilir ve sahip olanın gözünde küçülebilir, ama kanâ’at ne tükenir ne de nimeti küçültür.

İnsanlarda bu erdemlerin olabilmesi için uygun eğitime ihtiyaç vardır. Ana ve babadan ayrı yaşayan, yabancıların elinde büyüyen, suçluluk duygusu içinde olan ebeveynin bu durumdaki çocuğuna gerektiğinde “Hayır” demeyi unuttuğu çocuklar büyüyünce nasıl yukarıda sıraladığım erdemlere sahip olacaklar!?

Bir yazıyı da bu soruya ayıralım.