Bir süreden bu yana NATO’nun Türkiye ile olan ilişkilerinde adil olmadığını ve kurucu ilkeleri ile antlaş
Bir süreden bu yana NATO’nun Türkiye ile olan ilişkilerinde adil olmadığını ve kurucu ilkeleri ile antlaşmasının ruhuna aykırı bir şekilde hareket ettiğini yazıyorum. Bununla birlikte Doğu Akdeniz’de bir oldu bitti yapılarak Türkiye’nin aleyhine olan bir tabloya zorlanmaya çalışıldığı uyarısında bulunuyorum. Bu hafta iki konuda da Türkiye akıl dolu manevralarla tartışmalara farklı bir boyut getirdi ve bir “sakin güç” olarak bölgede ve NATO’da Türkiye’siz kurulmaya çalışılan denklemlerin çözümsüz olacağını bir kez daha ispatlamış oldu.
NATO’DA STRATEJİK HAMLE
NATO, Türkiye ile anlamı ve işlevi olan bir yapı. Her ne kadar müttefiklerin bazılarının Türkiye karşıtı açıklamaları ve skandal sayılacak uygulamaları olsa da Türkiye bu yapıyla olan ilişkisini devam ettirme arzusunu her defasında tekrar ediyor. Böyle de olmalı. Öte yandan bu ilişki adil de olmalı. Türkiye’nin güvenlik kaygıları bir NATO üyesinin güvenlik kaygıları olarak ele alınmalı ve müttefikleri bu güvenlik kaygılarını giderecek çözümlerde Türkiye ile hareket etmeli. Bu hem NATO için en faydalı hem de Türkiye için en adil seçenek. Aksi halde NATO’nun geleceği tartışılmaya açılır ki bu tartışmalar çoktan başladı.
Mesela ABD Başkanı Trump, diğer NATO üyelerini ödemelerini yapmamakla suçlarken gerekirse NATO’dan çıkabileceğini söyledi bile. Diğer yandan Macron, NATO’nun beyin ölümünün gerçekleştiğini söylüyor. Dahası bir “Avrupa Ordusu” kurma hevesini her fırsatta tekrar ediyor. Düşünsenize bazı NATO müttefiklerinden oluşan ama NATO’suz bir ordu. İlginç. Öte yandan Türkiye ise zaten uzun süredir NATO olmadan başının çaresine bakıyor. Hatta bazı durumlarda bazı NATO müttefiklerine rağmen. Suriye’de ABD’nin terör örgütlerine verdiği silahları, eğitimi ve istihbarat desteğini unutmayalım. Oysa o terör örgütleri 40 yıldır aynı zamanda bir NATO toprağı olan Türkiye’ye saldırıyor.
Tüm bunlar masadayken bu hafta ilginç bir gelişme oldu. ABD, PKK/YPG’nin Türkiye’ye yönelik tehdit olduğunu kabul eden NATO planına itiraz edince, Türkiye de NATO’nun Baltık ülkeleri ve Polonya’ya yönelik güvenlik planına onay vermedi. Rusya’nın Kırım’ı ilhakının ardından gündeme gelen Baltık ülkelerinin savunulması planını Türkiye’nin onayı olmadan işletmek mümkün değil. Türkiye’nin NATO ile olan ilişkilerinde uzun süredir bu kadar stratejik bir hamle yapılmamıştı.
DOĞU AKDENİZ’DE YENİ BİR DÖNEM
Türkiye bir yandan NATO’da yaptığı stratejik hamle ile küresel sistemdeki gücünü ve konumunu bir kez daha hatırlatırken diğer yandan da sessiz sedasız Doğu Akdeniz’deki çıkarları açısından çok kritik bir anlaşma yaptı. Türkiye ve Libya “deniz yetki alanlarını” belirleyen anlaşmayı resmen imzaladı. Bu anlaşma Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin münhasır ekonomik bölgesinin batı sınırının belirlenmesi açısından büyük önem taşıyor ve anlaşma ile beraber diğer tartışmalı alanlarda hukuki olarak Türkiye’nin eli güçlenmiş oldu.
Bu anlaşma pek çok açıdan stratejik öneme sahip ancak konuya; Türkiye’yi by-pass edecek oldu-bittilere Ankara’nın izin vermeyeceğini göstermesi açısından bakarsak, paha biçilemez. Bu durum bir süreden bu yana dış politika mottomuz haline gelen “sahada ve masada güçlü Türkiye” stratejimizin de bir yansıması olarak sondaj gemileri ile sahada mutabakat ile masada kazanmaya devam ettiğimizi gösteriyor. Ayrıca Libya’nın istikrarsızlaştırılması üzerinden Türkiye’nin bölgede etkinsizleştirilmesi planının da suya düştüğünü gösteriyor ki Macron’un Türkiye rahatsızlığının ardında yatan sebeplerden birisi de bu.
ANADOLU ÜNİVERSİTESİ’NDE EKONOMİ GÜVENLİĞİ SÖYLEŞİSİ
Hafta içinde Anadolu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şafak Ertan Çomaklı ve Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin davetlisi olarak Eskişehir’de üniversite öğrencileri ve akademisyenlerle “Ekonomi Güvenliği” başlıklı bir söyleşi gerçekleştirdik. Yoğun katılım olan etkinlikte Türkiye’nin yakın tarihindeki milli meselelerle ilgili genç arkadaşlarımızın farkındalığı ve ilgisinin gelecek adına umut verdiğini belirtmek isterim.