Ömer Lekesiz: Garazı besleyen zeminler

Dünyanın tüm sorunlarını çözecek çok değerli reçetelere sahip olduğunu vehmedip, muteber

وزير الداخلية التركي يستقبل رئيس وزراء قطر في أنقرة
PKK'dan kaçan Mekiye evine döndü
Belediye şirketlerine çekidüzen verilmeli

Dünyanın tüm sorunlarını çözecek çok değerli reçetelere sahip olduğunu vehmedip, muteber kişilerin bunlara itibar etmeyişini hayati bir sorun haline getiren bir entelektüel, şartnamesine uygun davranmadığı için kazandığı büyük ihaleyi kaybeden bir işadamı, sıradan bir birey iken çok önemli görevlere getirilen ancak yaptığı fahiş hatalar yüzünden görevlerine son verildiği için sosyal rol ve dolayısıyla itibar kaybına uğrayan bir bürokrat, içinde yer aldığı siyasi yapıdan dışlanan bir siyasetçi.. hakkında vuku bulanın kendisinde neden olduğu derin bir garazla, intikamını siyasi yoldan almak üzere harekete geçtiğinde, zikrettiğimiz görünen nedenlerin berisinde, eylemi için kendisini ruhen hazır hale getirdiği bir düzeye öncelikle yerleşir ki, bunun adı acı düzeyidir.

Buradaki acı, ilgilisinin şahsında sevdiği birini ya da bir şeyi yitirme hüznünün ötesine geçerek, kamu takdirine ve paylaşımına açık hale getirilmiş ve dolayısıyla toplumsal bir zeminde tedavüle koyulmuş ayartıcı bir acı olarak görünürlük kazanır.

Nietzsche, İyinin ve Kötünün Ötesinde (İş Kültür Y., çev.: Mustafa Tüzel, İst. 2019) adlı eserinde, “Derin acılar çekmiş her insanın zihinsel kibri ve tiksintisi –insanların ne kadar derin acı çekebileceklerini hemen hemen hiyerarşi belirler–, en akıllıların ve en bilgelerin bilebileceklerinden daha fazlasını bilme, ‘onların bilmediği’ birçok uzak korkunç alemde biliniyor ve bir kez ‘evinde’ olmuş olma tutkusu yüzünden tepeden tırnağa dolduğu ve rengini aldığı tüyler ürpertici emin oluş…” şeklinde temellendirdiği bu acı, garazı besleyen, büyüten ve harekete geçiren diğer dışsal (sosyal ve ruhsal) hususları da doğrudan kendi rengine boyar.

Bu noktadan itibaren bir garazlı, garazının beyanında ve onunla intikam alma yolunda, “adamın acısı büyük” nitelemesiyle kamusal bir onayı kendiliğinden sağlama seçkinliğine eriştiğini düşünerek, acıdan beslenen ahlaklılık maskesi altında, garazıyla kötülük yapmada hadsizliğin ruhsatını da böylece elde ettiğini sanarak (ahlaksızlığın tüm şubeleriyle birlikte) harekete geçer.

Yine Nietzsche bunu, yukarıdaki sözlerinin devamında şöyle ifade eder:

“Derin acı seçkin kılar; ayırır. En ince kılık değiştirme biçimlerinden biri Epikurosçuluktur ve bundan sonra sergilenen, acıyı hafife alan ve hazin ve derin her şeye karşı kendini savunan bir beğeni gözüpekliğidir. Onun sayesinde yanlış anlaşıldığı için neşeliliği kullanan ‘neşeli insanlar’ vardır –yanlış anlaşılmak isterler. Neşeli bir görüntü sağladığı için ve bilimsellik kişinin yüzeysel olduğu çıkarımına yol açtığı için bilimselliği kullanan ‘bilimsel insanlar’ vardır; –yanlış bir çıkarıma ayartmak isterler. Kırılmış, gururlu, iflah olmaz kalpler olduklarını gizlemek ve yadsımak isteyen özgür edepsiz tinler vardır; bazen delilik bile fazlasıyla kesin mutsuz bilginin maskesidir. –Buradan ‘maskeye’ hürmet etmenin ve psikolojiyi ve merakı yanlış yerde uygulamanın daha incelmiş bir insanlığa ait olduğu sonucu çıkar.”

Safhaları itibariyle derinleştirilerek yüklenilen, başkalarınca görünür hale getirilen, kamu paylaşımına, beğenisine, desteğine açılan, intikam alma hırsını ve olası ahlaksız tüm yönelişleri kendisiyle birlikte meşrulaştıran.. bu acılılık konumlanmasından sonra, garazlı için yukarıda sözünü ettiğimiz sosyal boyutlu etkilenmelere mahsus zeminler de hazırlanmış olur.

“Sözcüğü tanımlamak yerine”, garaz, hınç, kin, öfke, hoşnutsuzluk, kızgınlık, düşmanlık, intikam, haset, kötüleme /değersizleştirme tutkusu, nefret vb. duyguları da ihtiva eden “görüngüyü”, Nietzsche gibi ressentiment terimiyle nitelemede ve tasvir etmede ısrarlı olan Max Scheler, zikrettiğimiz zeminin toplumsal yapıyla ilişkisini şu cümlelerle kurar:

“…Bizimki gibi, açıkça tanınan, yaklaşık olarak (politik ya da diğer) eşit hakların ya da biçimsel toplumsal eşitliğin, iktidar ve servet dağılımındaki ve eğitimdeki derin olgusal farklılıklarla yan yana olduğu bir toplum, ressentiment için en uygun zemindir. Herkesin kendisini herkesle kıyaslama ‘hakkı’ olmakla birlikte, gerçek hayatta durum farklıdır. Bireylerin karakterlerinden ve deneyimlerinden tamamen bağımsız olarak, bizatihi toplumsal yapı, burada güçlü bir ressentiment enerjisinin birikmesine yol açmaktadır.” (Hınç, çev.: Abdullah Yılmaz, Alfa Y., İst. 2015)

Bu manada ancak Scheler’den öğreneceğimiz birkaç husus daha var. Söz hazır ona gelmişken bu hususlara da bakarak garazla ilgili şimdi konuştuklarımızı bir esasa bağlamamız daha yararlı olacaktır.