Ömer Lekesiz: Kudüs’ün alacakaranlığı

Ömer Lekesiz: Kudüs’ün alacakaranlığı

Kur’ân’da, Kudüs ve çevresi esasında zikredilen “bereketli kıldığımız arz” me&

Wilder KOs Ortiz to retain WBC heavyweight belt
Poland seizes two for plotting Breivik-style attacks on Muslims
Uluslararası Fethi Gemuhluoğlu Dostluk Film Festivali

Kur’ân’da, Kudüs ve çevresi esasında zikredilen “bereketli kıldığımız arz” meâlindeki ilâhî ibarenin, olumlu manada kullanılması teamüldendir.

Zira Allah’ın kötülüğü yaratmayacağından hareketle, burada bereketten kastedilenin toprak yoluyla erişilen güzel nimetler olduğu düşünülür.

Nitekim büyük bir bölümü susuz ve taşlık olan havalide taşların arasından boy veren asma, nar, muz, narenciye, zeytin ağaçları da mezkûr bereketin olumlu manada kullanılmasına davet ederler.

Albayrak Medya’nın, geçtiğimiz hafta gerçekleştirdiği Kudüs seyahatinde yer almakla, altı aylık bir aradan sonra yeniden görme imkânı bulduğum Kudüs’teki yeni tanıklıklarım ise burada yeni bir alacakaranlığın başladığı kanaatini doğurdu bende.

Hem Kudüs, İslâm ışığıyla aydınlandığı (M.Ö. 1000-500; M.S. 637-1918 yılları arasındaki) zamanların dışında ne zaman kurtulmuştu ki alacakaranlıktan…

“Güneşin doğmasından önce ve batmasından sonra ortalığı kaplayan, süresi havanın durumuna ve mevsime göre değişen yarı karanlık” (Misalli Sözlük) olarak tanımlanan ve günışığıyla sonlanması beklenen alacakaranlık, Kudüs esasında ışıksızlıktan mecazla, korkulu bekleyişlerin, huzursuzlukların, cana-mala-nesle dair yoğun endişelerin mekanı değil midir?

Daha ona ad olan “korkmak ve görmek” kelimelerinin olumsuzluğunda, mazlumlara, huzur arayanlara yâr olmayıp, sadece güçlülere dâr olan bir yer değil midir Kudüs?

Fetih, kuşatma, istilâ, tahrip ve el değiştirme kelimeleri eşliğinde okunmaz mı Kudüs’ün tarihi ve bu manada Yahuda ve Simeon kabileleri değil midir Kudüs’ü ilk yakıp yıkanlar?

Yebusîler, Mısırlılar, Akadlar, Asurlar, Hititler, Babilliler, Persler, Helenler, Romalılar, İngilizler kendi kılıçlarının aydınlığında, bereketli bir ekinin üzerinden geçen çekirge sürüleri gibi geçmemişler midir Kudüs’ün üstünden?

Nebukadnezzar ile Titus’un Tapınak Dağı’nı “ekin ekilecek bir tarla haline gelinceye kadar” yıkmaları kor bir mühür gibi kazınmamış mıdır Kudüs’ün tarihine?

Hem Yahudi Tanrısı’nın, O’nu(nla ahitlerini) unutarak azgınlaşanlara karşı “yaparım” dediği şeylerin bir bir tahakkuk ettiği şu hususlara muhatap olmamış mıdır Kudüs ve halkı:

“Bütün bu nimet ve imkânlara rağmen eğer siz, Beni dinlemez ve (siz emrettiğim) bütün buyruklarımla amel etmezseniz;

Kurallarımdan ve hükümlerimden yüz çevirir; özbenliğiniz emir ve buyruklarımı hayata geçirmekten iğrenir ve ahdimi bozarsanız,

Ben de size şu cezaları vereceğim: Sizlere süratli bir şekilde gözlerinizi belerten, nefislerinizi hor ve hakir kılan verem sıtması ve ateşli (hastalık) musallat edeceğim. Ekinlerinizi boşuna ekecek ya da onları düşmanlarınız yiyecektir.

Size gazabımı musallat edeceğim. Düşmanlarınızın önünde vurulup düşeceksiniz. Sizden nefret edenler, sizlere tahakküm edecekler, peşinize kimse düşmediği halde (sizi kimse takip etmediği) halde (takip edildiğinizi vehmederek) kaç(ıp dur)acaksınız. (…)

İnatçı gururunuzu kıracağım. Göğünüzü demir, yerinizi bakır gibi yapacağım. (…)

Size yiyecek yardımını (rızkınızı) keseceğim. Kadınlardan çoğu bir tandırda ekmek yapacak, (ekmeğinizi) size tartıyla geri getirecekler. Yiyeceksiniz ancak doymayacaksınız. (…)

(Açlıktan) oğullarınızın ve kızlarınızın etlerini yiyeceksiniz.” (Sa’adya Gaon, Tevrat-Tora-Tefsiri, Haz.: Nuh Arslantaş, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Yayınları, İstanbul 2018).

Peki, sanki dünya üzerinde nifakı uygulamaya memurlarmış gibi davranan İngilizlerin, Osmanlı’dan güç zoruyla alıp, Yahudilere peşkeş çektikleri Kudüs şimdi çok mu farklıdır?

Yahudilerin Kudüs’e hakimiyetle gerçekleştirmek istedikleri iki bin yıllık arzularının tahakkuk etmek üzereymiş gibi görünmesiyle onlar adına bir olumluluktan söz edilse bile, onların Amerikan desteğiyle kendilerine sağladıkları Kudüs esaslı başarılar, iki tarafı da keskin bir bıçak gibi duruyor orta yerde.

Kimse onları takip etmediği halde, telâşın ağırlaştırdığı korkuyla, Kudüs’te hızlarına hız katarak yürüyen Yahudiler, hem kendilerinde hem de Müslümanlarda neden oldukları, cinnetli bir toplumsal hayatı inşa etmekten başka bir şey yapmıyorlar.

Kudüs’teki varlıkları, hem kendileri hem Müslümanlar için bezginlikten, bungunluktan, darlıktan, kuşatılmışlıktan başka bir duygu üretmiyor.

ABD destekli başarıları hem onların azgınlaşarak kendi Tanrılarına isyanını artırıyor hem de Kudüs’ün bin dört yüz yıllık mukimlerini bezdiriyor canlarından.

Ben de bereket vadinin, olumsuzluk cihetinden de mümkün olduğuna inanmaya başlıyorum bu yüzden.

Zira Kudüs’ün alacakaranlığı giderek koylaşıyor.