PKK/YPG kaybedince Avrupa da kaybetti

PKK/YPG kaybedince Avrupa da kaybetti

ASİYE BİLGİN 9 günlük askeri operasyonun ardından iki dünya gücü – ABD ve Rusya ile masaya oturan T

رئيسة مجلس النواب الأمريكي تأمر بصياغة لوائح اتهام بحق ترامب تمهيدا لعزله
Uçak biletinde 450 TL’lik tavan uygulaması başladı
Tsitsipas shocks Federer to reach ATP Finals in London

ASİYE BİLGİN

9 günlük askeri operasyonun ardından iki dünya gücü – ABD ve Rusya ile masaya oturan Türkiye, diplomasi tarihinin belki de en önemli iki mutabakatına imza attı. Askeri operasyon ile Türkiye’nin sınır hattını terör unsurlarından temizlemekte ne kadar kararlı olduğunu gösteren Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde tüm uluslararası eleştiri ve itirazlara rağmen de facto gerçeklik yarattı. Suriye denklemi, Türkiye’nin güvenlik endişeleri göz ardı edilerek çözülemeyeceğini uluslararası kamuoyuna gösterdi.

Sayın Cumhurbaşkanımız ‘kapıları açarız, mülteciler istediği yere gider’ dediğinde provoke olan ve tepki veren Avrupalı siyasetçiler, söylenmekten öte Suriye konusunda çözüm üretemedi. Rusya ile mutabakata varılmadan bir gün önce Türkiye-Suriye sınırında uluslararası güçlerin kontrolünde güvenli bölge oluşturalım teklifini getiren Federal Almanya Savunma Bakanı Annegret Kramp-Karrenbauer (AKK) Avrupa’da şaşkınlık yarattı. Şimdiye dek Suriye’deki krizin çözümünde diplomatik ve askeri hiçbir katkı sunmayan Avrupa’nın birden sorunun çözümüne müdahil olma isteğinin kaynağı çok anlaşılamadı. Birkaç yıldır ABD ve Avrupa’nın da desteklediği bağımsız terör devleti kurmak için yürütülen tüm çabaların boşa olduğu anlaşıldı. Bölgede terör unsuru YPG’nin kaybetmesi ile birlikte Avrupa da kaybettiğini ve denklem dışı kaldığını yeni fark etti!

AB ve ülkeler nezdinde yaptırım tehditleri, liderlerin operasyonu durdurma çağrısı ardı ardına gelirken bir taraftan da Amnesty International gibi insan hakları örgütü raporları üzerinde operasyonun büyük bir insani dram ve krize yol açtığı, savaş suçu işlendiği iddiaları haksız yere temellendirilmeye çalışılıyor. Bu iddialar aslında uzun vadeli bir sürecin hazırlık çalışmaları. Asıl hedef, Türkiye ve Cumhurbaşkanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın uluslararası hukuk çerçevesinde yargılanmasının önünü açabilecek oranda delil üretmek. Almanya Federal Parlamentosu 17 Ekim’de yayınladığı ‘Kuzey Suriye’deki Barış Pınarı Türk askeri operasyonunun uluslararası yönleri’ çalışması ile harekâtın uluslararası hukuka aykırı olduğu ve yargılamaya kadar gidebilecek gerekçelerin oluşabileceğini dile getiriyor. Amnesty International son yayınladığı raporda Türkiye’nin mültecileri illegal şekilde Suriye’ye yerleştirdiğini iddia ediyor.

AVRUPA, TÜRKİYE’YE MÜLTECİLERLE İLGİLİ SÖZ SÖYLEYEMEZ

Suriye, Avrupa siyasetinin mağlubiyetinin sembolüdür. Brüksel’de, Berlin’de, Paris’te, Londra’da dünya siyaseti yapılmadığının, büyük ekonomilerin küçük hesaplar içerisinde başını nasıl toprağa gömdüğünün resmidir. Aylan bebeğin cansız bedeni Türkiye sahillerine vurduğunda, Avrupalılar adına biz utandık. Türkiye’de misafir edilen milyonlarca Suriyeli göçmenin insani şartlarda misafir edilmesi ile ilgili kaygıyı yine biz çektik ve çekiyoruz. 2014-2019 yılları arasında Avrupa’ya geçme umudu ile Akdeniz’de hayatını kaybeden mülteci sayısı yaklaşık 19bin. Sayıların yüzü soğuktur, acıyı genelleştirir. 19 bin çocuk, genç, kadın ve erkeğin kaderinin karanlık ve soğuk sularda son bulduğunu düşünmek insan olanın içini ürpertiyor. İngiltere’de bir TIR kasasında donmuş halde bulunan 39 mültecinin bedeni insanlık adına utanç verici bir tablo olduğu kadar Avrupa’nın çarpık göçmen siyasetinin acı sonucu. Hatırlanacağı üzere benzer bir insanlık dramı 2015’de Avusturya’da yaşanmış, TIR kasasından 71 Suriyeli mültecinin cesedi çıkartılmıştı. Eğer Avrupa 2016’da Türkiye ile göç anlaşmasını yapmamış olsaydı kim bilir daha ne facialar ile yüzleşmemiz gerekecekti.

Sekiz yıldır devam eden iç savaşa seyirci kalan Avrupa ülkeleri şimdiye kadar çatışmalarda hayatını kaybeden yarım milyon Suriyeliyi görmezden geldi. Yaklaşık bir milyon Suriyeli çocuk öksüz ve yetim kaldı. Savaşta atılan bombalar sonucu bir buçuk milyon Suriyeli – 750 bini çocuk savaşın izlerini bedenlerinde ve ruhlarında taşıyarak yaşayacak. Yaklaşık 100 bin Suriyeli bir uzvu olmadan hayat sürecek. Avrupa’da bu sayılar kimsenin umurunda olmadı. Bunu ifade etmek her ne kadar can acıtsa da, Avrupalının dikkatini çekmek için bombalanırken veya ölürken PKK ve YPG’li olmak gerekiyor.

On binlerce terör yandaşının Avrupa başkentlerinde Türkiye’nin başarıyla yürüttüğü operasyona karşı protesto gösterilerine izin verilmesi, polise karşı şiddete dahi tolerans gösterilmesinin ardında PKK sempatisi yatıyor. O sebepledir ki YPG kaybedince Almanya veya Fransa gibi Avrupa ülkeleri mağlubiyet psikolojisine kapıldı. Federal Almanya Savunma Bakanı AKK’nın askeri ve siyasi tecrübesizlik içeren ‘Türkiye uluslararası hukuka aykırı olarak Suriye topraklarını işgal etmiştir’ açıklaması, bölgedeki denklemi gerçeklikten uzak değerlendirme eğiliminin muhafaza edildiğini gösteriyor.

Diğer taraftan Almanya öncülüğünde ‘uluslararası güvenli bölge planı’ NATO Savunma Bakanları toplantısında dile getirilmesi, Almanya’nın dış politikasında paradigma değişikliğine gittiğini sinyalini veriyor. Federal Almanya Hükümeti ilk defa Ortadoğu’da askeri bir misyon teklif etti. Teklifi AB Parlamentosu olumlu karşıladı. Avrupa’da ‘seyirci tribününden kalkıp sahalara inelim’ düşüncesi güçleniyor. Ancak bölgede söz sahibi ne Merkel, ne de Avrupa; Türkiye ve Rusya! Kararı onlar verecek.

SURİYE ALGISI MÜLTECİLERDEN ÖTEYE GEÇEMEDI

Merkel, Barış Pınarı Harekâtı başladıktan sonra Federal Parlamento’da yaptığı konuşmada ‘Türkiye, AB’deki mülteci tartışmalarını düşündüğümde beni utandıracak düzeyde olağanüstü insani yardım sağlamakta. Tüm eleştirilere rağmen mülteci anlaşmasının yürürlükte kalması için elimden geleni yapacağım. Türkiye’ye sığınan bu insanların insan onuruna uygun şekilde, vatanlarına yakın AB finansal desteği ile yaşayabilmeleri için elimden geleni yapacağım’ dedi. Eski Başbakan Yardımcısı Sigmar Gabriel Türkiye’nin terör unsurlarına karşı yaptığı operasyonla ilgili ‘ABD’nin geri çekileceği Obama döneminde de kendini belli ediyordu. Erdoğan’ın PKK’ya yakın unsurlara karşı operasyon yapma isteği o zamandan belliydi. Biz o dönem bu soruna karışmadığımız için kendimizi şanslı görüyorduk’ dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yıllardır batılı muhatapları ile görüşmelerde güvenli bölgenin oluşturulması için çabaladığını dünya kamuoyu biliyor. Türkiye’nin güvenlik endişelerini görmezden gelen Avrupa, sorumluluk almak istemezken, sorumluluk almak zorunda bırakılan Türkiye’yi de engellemek istiyor. AB Hristiyan Demokratlar Grup Başkanı Weber “Avrupa dünya polisini oynayacak güçte değil” derken isabetli bir tespit yapıyor. Ne siyasi, ne de askeri kapasitesi buna yeterli. Bugün Türkiye’nin güvenli bölgeyi ABD ve Rusya ile anlaşarak kendi diplomatik ve askeri becerisi ile oluşturması, Avrupa’nın güçsüzlüğünü ve vizyonsuzluğunu yüzüne vuran ağır bir darbe oldu.

AB SORUMLULUK ALMALI

Avrupa Suriye’de ne askeri, ne de siyasi bir aktör. Avrupalı liderler, Türkiye’nin Rusya ile yaptığı anlaşma sonrası bu gerçek ile acı olsa da yüzleşiyor. Peki, ama Avrupa’nın bölge için sorumluluğu başlamadan bitti mi? Bitmesine izin verilmemeli! Bundan sonraki süreçte, Suriye’nin yeniden inşası ve mültecilerin evlerine dönmesinde Avrupa almadığı sorumluluğu alabilir. Türkiye güvenlik ve insani boyutu ile bugüne dek büyük sorumluluklar aldı. Bununla birlikte insani krizi aşmak için yaklaşık 40 milyar dolar harcadı. Avrupa, yaklaşık 3 milyar avro yardımı büyük tartışmaların gölgesinde yapabildi. Suriye’de oluşan yeni de facto durum ışığında yapılan desteğin ne Türkiye’ye, ne de Suriye’ye olduğu, Avrupa’nın geleceğine ve güvenliğine yapılacak yatırım olacağı her fırsatta vurgulanmalı. Yeni AB Komisyonu 1 Kasım’da göreve başlayacak. Komisyon Başkanı von der Leyen ve Avrupa Konseyi ile bu anlamda yapıcı görüşmeler sağlanabilir. Federal Almanya eski Savunma Bakanı olan von der Leyen Avrupa’nın güvenliğinin, Türkiye’nin güvenliğinden geçtiğini çok iyi biliyor.

Avrupa’da önümüzdeki dönemde yapılacak hiçbir siyasi tartışma, göç ve mülteci konusu olmadan yürütülemez. Ekonomik ve yapısal zorluklar, engellenemez şekilde Afrika ve Ortadoğu’daki krizleri günlük Avrupa siyasetinin merkezine taşıyor. Avrupa, krizleri kapıya dayandığında değil, krizin çıktığı ülkelerde çözülmesi gerektiğini öğreniyor. Türkiye’de öğrenmesine en büyük katkıyı sunuyor.