Politika hapishanesi ve politikanın ötesi…

Politika hapishanesi ve politikanın ötesi…

Önce ezberlerimizi çöpe atalım: Grekler, sanıldığı ve anlatıldığı gibi, felsefe yapmad&#

Dışişleri Bakanlığı'ndan Bolivya için seyahat uyarısı: Uzak durun
Protests grow in northeast India over controversial citizenship bill
Boris Johnson pulls it off; Brexit sorted, Labour marginalized

Önce ezberlerimizi çöpe atalım: Grekler, sanıldığı ve anlatıldığı gibi, felsefe yapmadılar, politika yaptılar.

GREKLER, FELSEFE YAPMADILAR, POLİTİKA YAPTILAR

Felsefe, Greklerin politika üzerinden gerçekleştirdikleri bir düşünme biçimi.

Greklerin felsefesi, politika tarafından şekillendirildi. Politikaları, felsefe tarafından değil.

Grek felsefesi, hele de Socrates’ten sonraki süreçte, politikanın yörüngesine girdi; felsefeyi, gökten yere indirdi. Aristo, Socrates’in, dolayısıyla kendisinin felsefesini anlatırken tam da bunu söylemişti.

Felsefe, beşerüstüyle, tabiatla, tabiatüstüyle, ilâhî olan’la irtibatını özellikle Socrates sonrası süreçte yitirmişti.

Başka bir ifadeyle, metafiziksiz bir fizik yani metafiziksiz bir dünya inşa etmeye mahkûm oldu Grek insanı.

Metafizik de, fizik üzerinden, fiziğin sınırlı algılama biçimleriyle sınırlandırıldı ve fizik, beşerüstüyle bağlantılarını yitiren bir hapishaneye dönüştürüldü.

İşte politika bu fizik dünya hapishanesinden çıkışın adı ve adresiydi.

Metafiziksiz, metafizik köklerini yitiren, metafiziği fizik (“köksüzlük”) üzerine bina eden metafiziksiz felsefe Greklerin “din”i, politika “ibadet”iydi.

Buradaki paradoks hiç bir zaman anlaşılmadı ve aşılamadı iki bin beşyüz yıldır!

Paradoks şuydu: Felsefe Greklerin dini, politika ibadetiydi ama felsefeyi belirleyen, politikanın ilkeleri ve kaygılarıydı.

Grekler için büyük bir mabeddi polis, Grek şehir devleti.

Dünya, Polis’ten / Grek şehir devleti’nden ibaretti. Grek şehir devleti, dünyanın merkeziydi.

Polis, “kutsal”dı o yüzden.

Polisin kuralları bağlayıcı. Grekler, Atina’lı, Sparta’lı olmakla övünürler, kendi şehirlerini yüceltirler, şehirlerini küçümseyenlere kötü gözle bakarlardı.

Polisin yurttaşları Greklerdi sadece. Grek olmayanlar ya barbar ya da köle!

Köleler ve barbarlar, yurttaşlar için vardı, yurttaşlar için yaşarlardı ve yurttaşlara hizmet ederlerdi.

Grek yurttaşı, Polis’in, Grek şehir devletinin imtiyazlı kişisi, deyim yerindeyse, “rahibi”ydi.

Özetle… Grekler felsefe yapmadılar, politika yaptılar; felsefeyi de hem politika üzerinden hem de politikanın ilkeleri ve yöntemleriyle yaptılar!

MODERN DÜNYA: GREKLERİN GÖLGESİ, POLİTİKA’NIN KÖLESİ

Modern dünya, Greklerin gölgesinde kuruldu. Grekler olmasaydı, modern dünya olmazdı. Modernlerin kökleri Greklerin dünyasından beslendi ve şekillendirildi.

O yüzden modern dünya da, politika üzerinden kuruldu.

Politika, mülkün dünyasıdır; dünya mülkünün ve devletinin. Politikanın dünyası, dünyayla, dünya mülküyle sınırlıdır.

Bize bir masal anlatıyor Batılılar: Greklerin dünyasının felsefe üzerine inşa edildiği efsanesi anlatılır sürgit. Grek dünyası, felsefenin değil politikanın dünyasıdır.

Siyaset, hapishanedir. Hapishane ama ayartıcı!

Kilise, politikayla devrildi.

İslâm medeniyetinde, siyaset bilimi, ahlâk ilminin bir alt dalı olarak kabul edilmiştir genelde.

Siyaset, bir araçtır, teknik bir enstrüman. Siyaset kurucu bir kaynak değildir o yüzden; sadece yol açıcı, koruyucu bir barınaktır.

HAKİKAT, POLİTİKANIN ÖTESİNDE GİZLİ…

Müslümanlar, politika hapishanesinin köleleri olmadılar tarihleri boyunca.

Dolayısıyla aracı, bir politika olarak aracı kutsamadılar.

Mülk’ü, Allah’ın bildiler, Allah’tan bildiler; insanın kendi malı olarak görmediler hiç bir zaman.

İlk defa son iki asırdır, özellikle de son yarım asırdır İslâmî kesimler politikayı hak etmediği ontolojik bir konuma yerleştirdiler.

Politika bir araçtı; ama amaç katına yükseltildi.

En azından amacın, yani hakikatin önüne geçirildi.

Bu, İslâmî kesimleri politikanın kölesi hâline getirdi.

Her şey, devletten beklenir oldu. Kendi başına ayakta durma kabiliyetleri ve bunun lezzeti, samimiyeti yitirildi.

Bizi sahicilik kurtaracak yeniden.

Kendi başına ayakta durma cehdimiz, gayretimiz, hasbî çabalarımız.

Vesselâm.