Politika, insanı ruhsuzlaştırır; çıkış yolu, politikanın ötesinde gizli…

Politika, iktidar kurma aracı ve biçimi, imkânı ve mekanizması. Hayatın politikaya indirgendiği yerde insan, yav

GAZ Türkiye’den ihracat atağı
Ankara Keçiören'de okulda rahatsızlanan ilkokul öğrencisi hayatını kaybetti
Danimarka 2 DEAŞ'lı teröristi vatandaşlıktan çıkardı

Politika, iktidar kurma aracı ve biçimi, imkânı ve mekanizması.

Hayatın politikaya indirgendiği yerde insan, yavaş yavaş insanî hasletleri yitirmeye başlar. Makinalaşmaya başlar. Ruhsuzlaşır.

O yüzden İslâm düşünce geleneğinde, siyaset, ahlâk’ın bir alt dalı olarak görülmüştür.

Politik düşüncenin zayıf olduğu bile söylenebilir İslâm düşünce geleneğinde.

Bu bir zaaf olarak görülebilir belki ama gerçekte insanın fıtratının korunması, insanın gücü kendinde vehmederek azmanlaşmasının kontrol altına alınması açısından çok önemli bir yaklaşım, esaslı bir durumalıştır.

GREKLERİN “POLİTİKA” MAKİNASI

Politika, mülkün insanın kontrolüne verilmesidir. Mülk hem güç hem egemenlik hem de otorite demektir.

O yüzden politika, özelde Greklerin, genelde Batı uygarlığının temel varoluş alanı ve imkânı olarak kabul edilmiş ve işlev görmüştür.

Greklerde, bilimlerin anası felsefedir; hayatın esası ise politika!

Batılılar dışında hiç bir medeniyet politikayı hayatın merkezine yerleştirmemiştir.

Hayatın merkezinde din vardır. Bütün medeniyetlerde böyledir bu.

Tarihte, din-dışı tek uygarlık, 2500 yıllık Batı uygarlığıdır.

Grekler, pagan olmasına rağmen, spor bile din eksenlidir: Olimpiyatlardayarışan sporcu ibadet ettiğinin bilincindedir. Sanatkârda da benzer bir durumdan sözedilebilir: Trajedi, dinsel bir arınma biçimidir örneğin.

Örnekleri uzatmaya gerek yok.

Şu: Grekler pagan olmasına rağmen, bütünüyle din-dışı bir uygarlık sözkonusu değildi Grek adalarında da, anakarasında da.

AVRUPALILARIN POLİTİKA TANRISI!

Felsefî köklerini Greklere borçlu olan Avrupalılar, pagan Greklerden daha fazla din-dışı bir dünya / uygarlık geliştirdiler.

Laiklik, pagan Greklerden daha fazla Tanrı’yı hayattan uzaklaştırdı, insanı tanrılaştırdı.

Hıristiyanlığı da daha ilk benimsedikleri süreçten itibaren paganlaştırdıkları için, Avrupalıların dolayısıyla Amerikalıların din olarak adlandırılmayı hak edecek derinlikte ve çapta bir dinleri yok: O yüzden tarihte ilk defa din-dışı bir uygarlıkla karşı karşıya insanlık.

O yüzden modern ve postmodern Batı uygarlığı son dört asırdır bütün dinleri fosilleştirmek, tarihten silmek, dönüştürerek kendine benzetmekte ve devre dışı bırakmakta sakınca görmemiştir.

İşte tam da bu nedenledir ki, yani gerçek anlamda dinden yoksun olduğunu çok iyi bildiği ve tecrübe ettiği içindir ki, önüne gelen her şeyi din katına yükseltmekten kaçınamamıştır.

Batı uygarlığı, kurulmasında dönem dönem kilit rol oynayan her şeyi dinselleştirdi.

Önce politikayı din katına yükseltti, ardından ekonomi, kapitalizm, ulusçuluk, sosyalizm, sekülerizm birer din gibi işlev görür oldu.

Eğer Batı’da hakîkî din olmuş olsaydı, hiç bir şey dinin yerini alamaz, din katına yükseltilemezdi.

Her şeyin seküler din ve sahte tanrı katına yükseltilebilmesi, her şeyin önce karikatürize edilmesine sonra da yok olup gitmesine sebep oluyor.

ÇIKIŞ YOLU: POLİTİKANIN ÖTESİ…

Türkiye de, tepeden monteleme yöntemiyle uygulanan modernleşme / Batılılaşma / laikleşme projesiyle birlikte İslâm’ı hayatın merkezinden uzaklaştırdı ve tıpkı taklit ettiği Avrupa modernliği gibi politikayı hayatın merkezine yerleştirdi, böylelikle seküler devrimler gerçekleştirdi.

Seküler devrimler, yalnızca tepeden Jakoben yöntemlerle lûtfedildiği için karikatürleşti vebu toplumun İslâmî ruh köklerini kurutma tehlikesi ile karşı karşıya bıraktı ülkeyi.

Medeniyetlerin birbirlerinden beslenmesine karşı çıkacak absürd bir tutum sergileyemem. Aksine yaşadığımız ve politika üzerinden zoraki olarak inşa edilen modernleşme / sekülerleşme tecrübemizin absürd bir tutum olduğunu söyleyeceğim.

Bizim yaşadığımız tecrübe bir medeniyetin başka bir medeniyetten bazı kurumları ve kavramları ödünç alması ve sonra da onları dönüştürmesi tecrübesi olmadı. Aksine bir medeniyet değiştirme, kendi medeniyet dinamiklerimizi inkâr etme ve sonuçta toplumu kaçınılmaz olarak kültürel inkârın eşiğine sürükleme absürdlüğü oldu!

Bütün yapılanlar politika aygıtı (devlet) ele geçirilerek yapıldı: Abdülhamid, politik bir devrimle tahttan indirildi. Yeni seküler düzen, politik bir devrimle kuruldu: Devlet, devletin bütün kurumları, İslâm’dan temizlendi!

Politika sadece Batıcılar tarafından değil İslâmî kesimler tarafından da kutsandı.

Politikanın kutsanması, masanın ve kasanın kutsanması, insanın ve toplumun masanın ve kasanın kölesine dönüşmesine ve ruhsuzlaşmasına yol açacaktı.

Bu kaçınılmazdı.

Çıkış yolu ne, peki?

Politika’yı değil hayatı inşa etmek, politikanın ötesinde kendi ayaklarımız üzerinde durmanın imkânlarını ve yöntemlerini geliştirmek…

“İyi de, nasıl?” dediğinizi duyar gibi oluyorum.

Sonraki yazıda artık…