‘Rusya mı size düşman ABD mi’ sorusunun cevabı…

‘Rusya mı size düşman ABD mi’ sorusunun cevabı…

NATO’nun Güvenli Bölge’ye vaziyet etmesine ilişkin teklif ilk Almanya Dışişleri Bakanı’ndan geldi

تركيا تنتقد ترويج مشجعي 'سانت باولي' الألماني لـ'ي ب ك' الإرهابي
Iran not calling for elimination of Jews, wants non-sectarian Israel…
المغني البريطاني يوسف إسلام يدعو أردوغان لافتتاح مسجد كامبردج

NATO’nun Güvenli Bölge’ye vaziyet etmesine ilişkin teklif ilk Almanya Dışişleri Bakanı’ndan geldi ve Atlantik kurumunun ‘durumu’ bilindiğinden, Türkiye’de de müstehzi ifadelerle karşılandı…

Sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan, Washington ziyareti öncesi NATO’ya göndermelerde bulundu, hatta harareti bir basamak yükselterek, kuruluşun ruhunu oluşturan meşhur 5’inci maddeye atıf yaptı…

O zaman, bu NATO söylemlerinin Avrupa içindeki dengelerle ve/veya Rusya’nın Suriye-İran denklemindeki ‘hareketlerine’ ilişkin sinyaller olabileceği düşüncesi akıllara geldi…

Beyaz Saray’da iki lider NATO’yu dillerinden düşürmediler. Ve yine herkes biliyor ki, hem Ankara’nın hem Washington’un Avrupa, AB, NATO’dan şikayetleri var.

Aralık başında Londra’da gerçekleşecek NATO zirvesi ve İngiltere-Almanya-Fransa-Türkiye toplantısı bu yüzden hayli çetrefilli geçecek…

***

Çıplak gerçek şu ki, yaklaşık 75 yıllık Türkiye-ABD/Batı (AB, NATO) ilişkisinde ağırlık ilk kez (!) Ankara lehine kefe dolduruyor. Batı, Türkiye özelinde hiç bu kadar zayıflamamıştı

Bu Batı için o kadar “yeni” bir şey ki, ‘ne yaşadıklarını’ henüz anlamadıkları gibi, farklı bir halin yaşandığının dahi ayırdında değil gibiler.

Bu durum Türkiye’de dış politika eliti/entelektüelleri tarafından, ‘tek kutuplu/çok kutuplu dünya’ değişimi üzerinden okunuyor. Yani Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra geride ABD kaldı. O da, ‘dünyanın patronu artık benim, ne istersem yaparım’ rehavetine kapıldı, gelgelelim, Çin ve Rusya’nın yükselişi ile çok kutuplu dünya düzenine geçiş yaşandı, işte niza da buradan çıktı…

Bu pek kabaca anlatım, aynı akademisyen, gazeteci, elit tarafından, işte o 75 yılda öğrenilmiş refleksin, Soğuk Savaş mirası şartlanmışlığın, “iki süper gücü birbirine karşı kullanma/aynı anda idare etme” koşullanmasına hızla döndürüldü…

***

Şu… Çok kutuplu dünyanın getirdiği vakum, Türkiye-ABD ilişkisini de savuruyor. Ankara durumun farkında ve ilişki için yeni form arıyor. ABD farkında değil ya da sindiremiyor. Türkiye iç siyasetinin aştığı süreçler ve bölgedeki kırılmalarla da birleşen kriz iyice büyüdüğünden, ABD o ‘eski güzel günleri’ Türkiye’ye dayatmaya çalışırken, Ankara bunun artık olmayacağını, “trenin raydan çıkmakta” olduğunu, işin tehlikeli noktalara sürüklendiğini sezdi.

Amerika’ya durumu anlatırken bir çıkış kapısı da yaratmaya, ilişki için “eskisinden farklı” bir format oluşturma çabasına yoğunlaştı.

Bugün için, yani Erdoğan-Trump görüşmesinden sonra gelinen nokta, raydan çıktı-çıkacak Türkiye-ABD treninin “durdurulmasıdır”. Ancak yoluna devam edip etmeyeceği, edecekse hangi yöne/istasyona hareket edeceğini iki ülke de bilmiyor. Esasen kimse bilmiyor. Görüşmenin başarısı trenin devrilmesinin önlemesidir!

Tek sabit bir daha eskisi gibi olmayacağıdır!

***

Berlin Duvarı’nın yıkılışının 30’uncu yılında bu durum gerçekten dramatiktir…

Bizim eksiğimiz, Türkiye’nin yüksek tecrübeye sahip olduğu “soğuk savaş” müktesebatı, yani Rusya ya da bir başka “düşman” üzerinden ABD’yi Türkiye’ye iyi davranmaya mahkum etmek, o düşmana karşı da ABD/NATO/AB’yi sopa olarak göstermek cinliğinden Ankara’nın ‘mümkün olduğunca’ uzakta durduğunu görmememizdir…

Suriye laboratuarı, iki süper güç güney sınırımıza konuşlandığı, bol bol üslendiği için aynı metodun yine işleyebileceği algısı yarattı. Elhak, bu taktik pratiği büyük kazanımlara çevirmeyi de başardık. Ama bu başarı kısmen Soğuk Savaş mirasını harcamamızla, genel olarak “yeni dünyayı” daha çok anlamamızla ilgilidir…

ABD ile de Rusya ile de iyi ilişkiler istiyoruz… Net.

Oval Ofis’te Cumhurbaşkanı’na yöneltilen, “Rusya mı size düşman ABD mi” mealindeki “basit” soru, durumu tam anlatıyor. ABD aklının nerede kaldığını, bizim ne kadar ilerlediğimizi gösteriyor.

Ancak…

Cumhurbaşkanı Erdoğan bu soruya en makul yanıtı verse de, Türkiye’nin klasının sorunun ve sahibinin üzerinde olduğunu suratlarına vursa da…

Başka bir yanıt daha var…

Evet, ABD ile de Rusya ile iyi ilişkiler istiyoruz.

Bu aynı zamanda “eşit” demektir. Yani “stratejik değer”ler açısından da “eşit” demektir. En taze örnek, “hem S-400’ler hem Patriotlar”dır. Sembolizmi önemlidir; Patriotlar son 75 yıldaki aidiyetimizi gösteriyor. ABD/NATO/AB. S-400’ler ise daha bağımsız, stratejik seçimlerimizin herkesin “yanında”, herkesin “karşısında” olduğunu gösteriyor.

Türkiye’nin bu örnekteki düsturu şudur; “çok yönlü bir savunma sistemi” kurmak!

Yani?

Her yöne!

Bu kadar basit.

Çetrefilli olan, “Rusya mı size düşman ABD mi” sorusunda ısrar etmeleridir. Trump ısrar etmeyecek çünkü, bu sorunun Türkiye’nin “ulusal güvenlik kabulleri”nde bir karşılığı olduğunu biliyor!..

Cumhurbaşkanı: “Bizim bu noktada Rusya ile stratejik çalışmalarımız var. Yılda 20-25 milyar metreküp doğalgaz alıyoruz. Şimdi Avrupa bu hattan doğalgaz çekecek. Putin orada da çok mert bir davranış gösterdi; ‘Türkiye kime olur verirse biz de ona veririz’ dedi. Türk Akımı var, TANAP var. Patriot vereceksen ver ama S-400’ü bırakmam. Turizmde bütün ülkeleri geçti; bir numaralı ortağımız. Ticaret hacmi 30 milyar dolar. ‘O mu düşman bu mu düşman’. Bu siyaset bitti artık”!…

Tren rayında. Ama yolunda değil…