Selçuk Türkyılmaz: Terörü doğru tanımlamak

Selçuk Türkyılmaz: Terörü doğru tanımlamak

DAEŞ lideri Bağdadî Amerikalılar tarafından İdlib’de öldürüldükten sonra İslam düny

Iran's Khamenei renews ban on talks with US
Italian police discover over a ton of cocaine in banana containers
Kayserispor’da yabancılara ödeme yapıldı

DAEŞ lideri Bağdadî Amerikalılar tarafından İdlib’de öldürüldükten sonra İslam dünyasında terör meselesi yeniden gündeme geldi. İslam’ın ve İslam dünyasının terörle ilişkilendirilmesi günümüze ait bir mesele değil. Hem ulusal hem de küresel düzeyde terör konusunu İslam’ın farklı yorumlarıyla ilişkilendiren yaklaşımlar oldukça sorunludur. Bu yöndeki yaklaşımlarda özellikle DAEŞ’in ortaya çıkmasından sonra bir artış gözlenmişti. Düşünceleri değiştirmek elbette kolay değil fakat gerçeklik hakkında fikir üretmek algıyı değiştirmekten daha önemlidir. Gerçeklik hakkında üretilen fikirler sadece bugünü etkilemez, geleceği de şekillendirir.

DAEŞ gibi terör örgütlerini bağlamından uzaklaştırarak ve benzerleri ile olan ilişkilerini gözlerden uzak tutarak anlamak mümkün değil. Ayrıca diğer terör örgütleriyle birlikte tarihteki yerlerini ve süreçlerini takip edebildiğimiz ölçüde konuyu açıklığa kavuşturabiliriz. Aynı şekilde terör unsurlarının bireysel gerçeklikleri de devasa bir sorunlar yumağı olarak karşımızda durmaktadır.

Türkiye kamuoyunda ve gerekse de Avrupa ve Amerika’da terör örgütleri konusunda fikir birliğinden söz edilemez. Avrupa ve Amerika’da PKK-PYD terörüne sahip çıkma yönünde çok güçlü bir eğilim olduğu biliniyor. Bunun bir yansıması olarak Türkiye’de de bir fikir birliği söz konusu değildir. Terörün sonlandırılması bağlamında futbol sahalarında görülen bir sevinç gösterisini cezaî müeyyideler kapsamına aldıklarına göre fikir birliği kısa vadede oluşmayacaktır. Çok kısa bir zaman öncesine kadar Avrupa ve Amerika’da futbol sahalarındaki sevinç gösterilerinde öne çıkan semboller bir zenginlik ve çok kültürlülük örneği olarak görülürdü.

Bugün Türkiye’nin terör örgütlerine karşı başarılı mücadelesinin futbol sahalarına yansıması gayet doğal bir gelişmedir. Mensubiyet göstergesi olarak kabul edilebilecek bir sevinç gösterisini kabullenememeleri esasen Avrupa’daki hızlı değişime işaret eder. Avrupa kapitalist ilişkiler çerçevesinde metaya dönüştürebileceği ve yeniden inşa sürecinde kullanabileceği ötekinin sembolleri konusunda liberal bir tavır sergilerken kendini yeniden üreterek var eden ve kendi anlamı konusunda ısrarcı olanlara düşmanca bir tutum sergileyebiliyor. Kuşkusuz bu, çok hızlı bir değişimdir ve gelecek hakkında kaygıya sebep olmaktadır. Avrupa gerici yaklaşımlara teslim oluyor.

Türkiye’nin terör örgütlerine karşı verdiği başarılı mücadelenin Avrupa’da memnunlukla karşılanmadığını FETÖ örneğinde görmüştük. Türkiye, 15 Temmuz’da FETÖ’yü etkisizleştirince Avrupa ülkeleri, kaçan teröristlere sahip çıkmıştı. Aynı ülkelerin geçmişten beri PKK’ya destek verdiği bilinmektedir. Her iki terör örgütü Avrupa’nın ve Amerika’nın açık desteklerine rağmen Türkiye tarafından etkisizleştiriliyor. Türkiye, DAEŞ’e karşı da en somut mücadeleyi veren ülke olmasına rağmen Avrupa ve onların uzantıları tarafından desteklenmedi. Esas üzerinde konuşulması gerekli mesele budur.

DAEŞ, postkolonyal dönemde güçsüz devletlerin belirli bağımlı yapıların menfaatine kullanıldığı eşitsiz ortamlardan beslendi. Bu terör örgütü, devlet yapılarını çökerterek küçük grupların kısır iktidar çatışmalarına zemin hazırladı. FETÖ, eşitsiz ortamın üretilmesinde rol oynayan iktidar odaklarının dayanaklarından biridir. PKK-PYD ise bölgesel düzeyde meşru güç merkezlerinin oluşumunu engelleyen doğrudan terör yapısıdır. DAEŞ ve FETÖ’nün postmodern bir kimliğe sahip olması anlamlıdır. Üçü de küresel niteliklere sahiptir. Üçünün de Türkiye tarafından etkisizleştirilmesi, küresel terörün Türk ve İslam dünyası ile ilişkilendirilmesinin yanlışlığını gösterir.

Avrupa ve Amerika’nın DAEŞ bağlamından hareketle terör konusunda İslam dünyasını suçlayan bir yaklaşıma sahip olduğunu söyledik. Bunun bir yansıması olarak da içeride benzer yaklaşımlara tanık oluyoruz. Oryantalist bakış indirgemecidir. Burada da indirgemeci bir yaklaşım söz konudur. Sömürge siyasetinin Amerika ve Afrika kıtasında yol açtığı yıkımlar ve bunların sonuçları bir mesele olarak görülmüyor. Aynı şekilde bunların devamı olarak Türk ve İslam dünyasına yönelik işgal, sömürü, kolonileştirme ve yıkımlar da dikkate alınmıyor. Hâlbuki terör bütün dünyayı etkileyebilecek bir düzeye ulaştı. Yeni Zelanda örneği bize çok şey söyler. PKK ve Suriye’nin kuzeyinde terör koridoru denildiği zaman Fransa’nın 1920’lerden itibaren orada yaptığı çalışmalar hatırlanmazsa terör konusu anlaşılmaz.