Serüveni kitabın önüne geçti

Adige Batur’un ilk öyküsü “Kuyunun Hikayesi”, 2007’nin Şubatı’nda Türk Edebiyatı derg

أسعار صرف العملات الرئيسية مقابل الليرة التركية
Japonya’nın yeni imparatoru halkın karşısına çıktı
Turkish retailers promise large-scale expansion in international arena

Adige Batur’un ilk öyküsü “Kuyunun Hikayesi”, 2007’nin Şubatı’nda Türk Edebiyatı dergisinin 400. sayısında yayımlandı. İlerleyen dönemlerde Türk Edebiyatı Dergisi, Ay Vakti, Mai dergisi, Sınırdakiler, Hayal Bilgisi ve Fakirane’de hikaye ve şiirleri yayımlanmaya devam etti. Kumkertişin Kalbi Mecaz Yayınları etiketiyle okurla buluştu. Batur, “Kitabımı geç sayılabilecek bir yaşta çıkardım ve bu uzun serüven sanırım ilk kitap heyecanının önüne geçti. Kitabı elime aldığımda ‘İşte, sonunda…’ dedim” diyor.

İlk eseriniz yayınlandığında neler hissettiniz?

Dördüncü Murat’a ait olduğu rivayet edilen bir söz vardır, der ki: “Bağdat’ı almaya çalışmak, Bağdat’ın kendinden daha mı güzeldi ne?” Kitabımı geç sayılabilecek bir yaşta çıkardım ve bu uzun serüven sanırım ilk kitap heyecanının önüne geçti. Kitabı elime aldığımda “İşte, sonunda…” dedim.

Kitabınızı elinize alınca ilk olarak ne yaptınız?

Sayfaları hızlıca çevirip sevdiğim o kitap kokusunu duymak istedim. Sonra rastgele sayfalar açıp sanki başkasının kitabını okur gibi göz gezdirdim. Sonra ilk eleştiriler…

İLK İMZA EŞİM İÇİN OLDU

Kumkertişin Kalbi Adige Batur Mecaz Yayınları 2019 79 sayfa

İlk kitabınızı kime imzaladınız?

İlk kitaplar genellikle genç yaşlarda ve bekarken çıkıyor ama ben ilk kitap için biraz geç kaldım. Üniversite yıllarımda yazmaya başladım ve eşimle de aynı yıllarda tanıştım. Tüm süreçte yanımdaydı. Desteğini her zaman hissettiğim için ilk imza eşim için oldu.

Okur önce hangi öykünüzü okumalı?

Beni az çok tanıyan bir okur ilk hikayeden (Düşgezer) başlayacaktır. Ben de bunu öneririm çünkü aslında kitaptaki hikayeler birbirine belli belirsiz çaplarla bağlı. İlk hikaye ile görmeye başladığımız rüyalardan son hikaye ile uyanıyoruz.

Gece mi yazarsınız, gündüz mü?

Belirli bir zamanı yok maalesef, bir düzen halinde adeta mesai saatlerine riayet eder gibi yazabilmek isterdim ama bu hiç mümkün olmadı. Hatta yazmak için özel zaman ayırdığımda bile çoğu zaman bir şey yazamadan kalktım masadan. Fakat daha ziyade geceleri zihnimdekileri kağıda döküyorum.

Defter mi, bilgisayar mı?

İkisini de kullanıyorum, hızlı not almak için bir defter hep yanımda olur ama ana metinleri bilgisayarda yazıyorum. Bilgisayarın imkanlarını göz ardı edemem ama kalemi, kağıdı ve özellikle el yazısını seviyorum.